AB’NİN GELECEĞİ VE TÜRKİYE. TÜRKİYE'NİN ÖNÜNE AÇILAN YENİ KAPILAR


AB’NİN GELECEĞİ VE TÜRKİYE.  TÜRKİYE'NİN ÖNÜNE AÇILAN YENİ KAPILAR
STRATEJİK YAZILAR (3)
V. Doğan Günay


Merhaba,

Yine güncel bir konu. Okuduğum bir kitaptaki alıntı beni etkiledi. Şu sıralar Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın bir kitabını ikinci kez okuyorum (Kütüphanemde yer kalmadı. Bir kısım kitapları satacağım. Kıyamadığım için bazılarını ilk kez, bazılarını 2. hatta 3. kez okuyup, onları satacağım. Kütüphanemde yer açayım. Hanımefendi bana bir oda verdi ve o odaya sığamıyorum). Bu alıntıdan anlaşılan Batının her zaman bizimle ilişkisinin sorunlu olduğudur.
İlber hocadan yaptığım alıntı şudur: "İngiliz düşünür William Penn, 1683 yılında yazdığı "Avrupa'nın şimdiki ve gelecekteki barışı üzerine bir deneme" adlı çalışmasında şöyle diyor: "Bir Avrupa Parlamentosu kuracağız ve Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya bu parlamentonun içinde olacak" diyor. Yani İngiliz daha realist ve Protestan mantıkla bakıp böyle görüyor. Fakat aynı yıllarda Fransa'da rahip Abbé de Saint-Pierre'in 1713 yılında yazdığı bir deneme var. "Avrupa'da kalıcı barışın sağlanması için bir proje" başlıklı çalışmasında bir senato kurulacak ve bunun emrinde bir ordu olacak. Tıpkı NATO gibi. 24 Hıristiyan devleti üyedir. Türkiye'nin alınması söz konusu bile değil"[1].

Avrupa’da buna benzer görüşler her zaman olmuştur. Yani bir yanda “Türkleri tamamen atalım” diğer yanda “Türklerle birlikte hareket edelim”. Örneğin yine İlber Ortaylı’nın kitabındaki bir başka karşıtlığa yer verelim:
“1735’te İtalyan asıllı fakat sonra Bourbonlar devrinde İspanya başbakanı olan Kardinal Alberoni siyasi vasiyetini Türklerin tamamen Avrupa’dan atılması üzerine kuruyor. Diğer yandan ondan çok daha önceki bir dönemde yaşayan Emeric Cruce adlı Hollandalı, 1623’te yayımladığı Le Nouveau Cynée adlı projesinde, Venedik’te bir Avrupa Meclisi toplanması, Türklerin de buraya katılmakla kalmayıp, aynı zamanda Papa’dan sonra ikinci yere sahip olması gerektiğini ileri sürer. Yani Türkleri araya, hatta başköşeye alacak bu tip bir düşünce de Avrupa’da var. Doğal olarak Hıristiyanlığı temsilen Papa’nın birinciliği söz konusudur; fakat öbürü de ne de olsa büyük bir kuvvettir. Böylece Müslümanlar ve kuvvetliler arasında bir uzlaşma teklif ediliyor. Bunun için onlara [Türklere] Fransa kralından ve Alman İmparatoru’ndan önce yer veriliyor”[2].

Görüldüğü üzere bir dönemde İngiltere ve Hollanda’dan bazı düşünürler Türklerin Avrupa içinde olması gerektiğini savunuyorlar. Hatta İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu'nu üçüncü Roma İmparatorluğu olarak görür. Bu İmparatorluk Müslümandır ama aynı biçimde toparlayıcı olduğunu söyler. Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa devletlerine göre daha hoşgörülüdür. İngiltere ya da Hollanda'dan birileri şöyle ya da böyle diyebilir. Genel resme baktığımızda Avrupanın Türklere karşı ortak bir tutumu vardır. Ama bu iki topluma da sonsuz biçimde güvenmek doğru değil. Tarih içinde masa başında en çok İngilizlere yenik düşümüzdür. Şu Ortadoğu'daki olayların çoğunun altında İngiliz entrikaları vardır.
Avrupa’da bizimle ilgili her zaman iki görüş var. Protestan ve gerçekçi İngiliz ile Katolik ve dinci Fransızın görüşü. İngiltere Avrupa Birliği’nden ayrılmadan önce bizi en çok destekleyen İngiliz olduğunu görürdük. Adamlar tarihten gelen bir düşünceleri varmış.  Osmanlı İmparatorluğu döneminde dedesi bir biçimde zarar görmüş olan Macar asıllı Nicholas Sarkozy ise, Osmanlıya duyduğu öçten dolayı, "dönme Fransız" olarak Türkiye'ye en çok karşı gelen devlet adamı görünümündeydi.
Batının Türklerle ve Ruslarla hep bir sorunu olmuştur. Belki haklı belki haksız ama nedense özellikle Latin kökenli batı Türklerle fazla yakın olamamıştır. Osmanlı’nın batıya doğru gitmesinden dolayı rahatsızlığı anlıyorum da Rusları niye sevmiyorlar. Kaldı ki Ruslar da Hıristiyandır. Ortodoksluk sorun ise, Batının şımarık çocuğu Yunanistan da Ortodoks mezhebindendir. Neyse bu konuyu uzatmayalım.

Önceki konuya döndüğümüzde Türkleri Batı içinde daha iyi anlayanların başında İngilizler geliyor. Gerçekçi olan İngiltere Avrupa Birliği'nden ayrıldı. Bu durumda bizim oraya girmemiz zor görünüyor. Zaten hükümet de bu konuda fazla bir çaba göstermiyor. Çünkü her devletle ciddi sorunlar yaşadığımız dış politika açısından çok zor bir dönemden geçiyoruz (Bu arada çok zor bir dönemden geçiyoruz sözünü ben 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından beri duyuyorum. Demek biz zorluğu sıradanlaştırdık).

Sözün kısası Avrupa Birliği ile “yolun sonuna geldik” gibi görünüyor. O zaman Türkiye için gelecek 25 yılına yönelik geniş açılımlı projeler hazırlamak gerekiyor. Tarihin her döneminde yönümüzü batıya döndürmüşüz. Orta Asya’dan beri bu böyle. Bundan sonra doğaya dönmek ne kadar gerçekçi. Bu tartışılmalı. Vatan Partisi hemen Şanghay İşbirliği örgütüne (ŞİÖ) girelim diyor. Bir Türk tarihi açısından çok büyük bir dönüm noktası. Batıya gidecek olsan büyük engel var. Hoş, Osmanlı da batıya yöneldi. O zaman da engeli ortadan kaldırmasını bildi. Biz de eğer batıya yöneleceksek, engellerin üstesinden gelmemiz gerekiyor.
Benim çok önemsediğim bir şey, mutlaka Balkanlara yeniden yönelmemiz gerekiyor. Her ülkede Türkçe eğitim yapan ilkokullar, liseler ve üniversiteler kurmalıyız. TSK balkanlarda mutlaka bir üst kurmalı. Hatta birden fazla üstü olmalı. Öncelikle Balkanları kendimizin bir hinterlandı yapmalıyız. Bunun için alt yapı yeterince hazır.
Daha sonraları Avrupa içlerinden yeni olasılıkları düşünmek gerekecek. Oralarda da ilginç düşüncelerim var ama ileride belki burada paylaşırım.
ŞİÖ konusuna gelince, bence gözlemci üye ile başlamakta yarar var. Çünkü Türk Cumhuriyetlerinin hepsi ŞİÖ üyesi. Yine bizim önemli dostlarımız, partnerlerimiz, Avrupalılar gibi ikiyüzlü davranmayacak devlet de burada. Pakistan, Hindistan, Afganistan. Tü-rk Cumhuriyetleri dışındaki bu devletlerle tarihin her döneminde farklı ilişkilerimiz olmuştur. Örneğin yıllarca radyolarda ve gazetelerde “dost ve kardeş ülke Pakistan” diye söz edilirdi. Hindistan’ı bir Türk İmparatoru Babür Şah kurduğu söylenir. Daha çok örnekler var.
Batıdan kopmaya gerek yok. Ne olursa olsun, şu anki durumda bilimsel gelişme, teknoloji batıda olmaktadır. Ama Asya-Pasifik bölgesini de ihmal etmemek gerekiyor. Gelecekte bilimsel ve teknolojik gelişmenin yoğun bir şekilde süreceği yer Asya-Pasifik bölgesidir. Örneğin Türkiye'de Çince yabancı dil daha fazla öğrenciye sunulması gerekiyor. Her yıl 20 tane Çince öğretmeni atanmasında yarar var.



[1] ORTAYLI, İlber (2008) Avrupa ve Biz, 5. Baskı, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, s. 10
[2] ORTAYLI, İlber (2008) Avrupa ve Biz, 5. Baskı, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, ss. 10-11.
====================
Yayınlanma tarihi: 25 Eylül 2016
Anahtar sözcükler: Avrupa Birliği, Balkanlar, Şanghay İşbirliği Örgütü


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR, SANA KİM BAKTI YARİM?

TÜRKÇE BİR DÜNYA DİLİ OLABİLİR Mİ?

"KOR" FİLMİ ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME/ÇÖZÜMLEME