YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR, SANA KİM BAKTI YARİM?

YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR,  SANA KİM BAKTI YARİM?
İNSANBİLİM VE BUDUNBİLİM İÇERİKLİ YAZILAR (2)


V. Doğan Günay
dogan.gunay@gmail.com



“İyiliğin karşılığı, yalnız iyiliktir
(Rahman suresi, 60. Ayet)


Şiir incelemesi konusunda şu kitaba bakabilirsiniz: https://www.tdk.com.tr/Metin-Bilgisi.html
Göstergebilimsel dörtgen ve göstergebilim çözümlemesi için şu kitaba bakabilirsiniz: https://www.tdk.com.tr/Bir-Yazinsal-Gostergebilim-Okumasi-Kuyucakli-Yusuf_60284.html
Anlambirimcik çözümlemesi için şu kitaba bakabilirsiniz: https://www.tdk.com.tr/Sozcukbilime-Giris_54981.html
Şiir ile kültürel değerler konusunda şu kitaba bakabilirsiniz: https://www.tdk.com.tr/Kulturbilime-Giris_43061.html   



Merhaba,

Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu'da birbirinden kopuk biçimde iki farklı edebiyat gelişmiştir. Birisi saray çevresinde biraz elitist olarak gelişen divan edebiyatıdır. Diğeri ise sarayın desteği olmadan (hatta kösteğinden bile söz edilebilir) kendi başına sözlü olarak gelişen halk edebiyatıdır. Halk edebiyatı sözlü bir anlatıma sahiptir, anlatandan anlatana değişebilir. Bu nedenle sürekli ezberlenmesi gerekir. Ezberlenmesi için daha yalın bir anlatıma sahiptir. Bunun yanında sözlü olarak ezbere söylenmesine bağlı olarak kişiden kişiye, zamandan zamana, bölgeden bölgeye anlatımları değişmektedir. Saraydaki edebiyatta çok ağdalı bir dil kullanılmıştır. Osmanlıca denilen Arapça ve Farsçanın baskısı altındaki bir dille bir şeyler yazılmaya çalışılmıştır. Örneğin Osmanlıca tüm Türk dünyasında daha önceden egemen olsaydı Divan-ı Lügat'it Türk (Türk Dilleri Sözlüğü) diye bir yapıtımız olmayacaktı. Çünkü Kaşgarlı Mahmut'un "Türkçenin de Arapça ve Farsça kadar güçlü olduğunu ve Araplara öğretmek istediği Türkçenin" yerinde yeller esecekti. (Bir ayraç açarak konu dışı bir şeyi de anımsatmak isterim. Biz göçebe toplumuz. Yerleşik düzene geçişimizin üzerinden epey zaman geçse de hâlâ kalıcı ürünler ortaya koymada isteksizizdir. Lütfen günlük tutalım. Olayları kendi açımızdan bildiğimiz kadarı ile yazalım ve basılı hale getirmeye çalışalım. Sonraki dönemde bugünü gününe tutulan belgelerden öğrenilecek çok şey olacaktır. Bakın, Kaşgarlı Mahmut'un MS 1072-1074 yıllarında Bağdat'ta yazılan ve Halife Muktedi'ye sunulan özgün çalışma kayıptır[1]. Günümüzdeki tüm çalışmalar Şam’lı Mehmet adında Türkçeyi çok iyi bilmeyen birisinin kopya ettiği nüshasından yapılmıştır. Göçebe toplum olmasaydık sanki bu yapıtlar daha iyi korunurdu diye düşünürüm. Ayracı burada kapatıp asıl konuya geri dönelim)


Anadolu'daki halk edebiyatı ise olabildiğince yalın ve anlaşılır bir durumdadır. Örneğin Karacaoğlan döneminde sarayda edebiyat yapan birisinin yazdıkları şu anda sıradan bir Türk vatandaşı için anlaşılması zordur. Çünkü Farsça ve Arapça baskındır. Ama Karacaoğlan'ın "kalbinde aşk izi var, seni kim yaktı yârim" dizesi şu anda herhangi bir sözlüğe bakmadan anlaşılabilen bir anlatımdır. Karacaoğlan ile aynı dönemde, XVII. Yüzyılda yaşamış Cevri, Fehim, Naili, Nedim-i Kadim, Nef'i, Nev'izade Atayi, Neşati, Nabi, Sabit, Şeyhülislam Yahya gibi şairlerin yapıtlarını sözlük yardımı olmadan anlamak, bugünkü Türkçe ile olanaksızdır. Örneğin Karacaoğlan ile aynı dönemde yaşamış Naili’nin şu şiirinden bir şeyler anlamak zordur.

Hevâ-yi aşka uyub kûy-i yara dek giderüz

Nesîm-i subha refikiz bahâra dek giderüz
Pelâs-pâre-i rindî be-dûş u kâse be-kef
Zekât-ı mey verilür bir diyâra dek giderüz
Tarîk- fâkada hem-kefş olub Senaî'ye
Cenâb-ı Külhani-i Lây-hâra dek giderüz
Verüb tezelzül-i Mansur'u sâk-ı arşa tamam
Hudâ Hudâ diyerek pâ-yı dâra dek giderüz
Ederse kand-ı lebün hâtır-ı mezâka hutur
Diyâr-ı Mısr'a değil Kandehâr'a dek giderüz
Felek girerse kef-i Nâiliye dâmânun
Senünle mahkeme-i Kirdigâr'a dek giderüz.
Halk edebiyatı daha yalın ve daha içten bir anlatımı benimser. Bu belki Divan Edebiyatına bir muhalifliktir belki de sözlü anlatımın getirdiği bir durumdur. Karacaoğlan’a ait olduğu bilinen ama bazı yerlerde mani olarak da nitelenen bir halk şiirindeki anlatımın gücü çok çarpıcıdır.


Bazen duyduğunuz küçük bir söz sizi ürpertmez mi? Örneğin çok yalın bir anlatım olan Karacaoğlan'ın "yüzünde göz izi var, sana kim baktı yârim" sözü çok etkileyicidir. Söz sanatları açısından gerçekten çok iyi düşünülmüş bir sanat. İnsanın en önemli kısmı yüzüdür. Yüz, kişiyi tanımaya olanak veren kısımdır. Fransız yontucu Auguste Rodin’in ''Taşın fazlasını atıyorum, geriye heykel kalıyor'' bir sözü vardır. Bu sözden yola çıkarak insanın fazlalığını atınca geriye “yüz”ü kalıyor.

Bir de anlatım çoğul okumaya elverişli bir yapı olarak ortaya konmuştur. Bu duruma benzer bir başka dilsel durum Şair Nedim’de de görülür: “Ey benim nazlı yarim, sen güllü ipekli elbiseler giydin amma, korkarım ki, o güllerin dikenlerinin gölgesi seni incitir” (Güllü dîbâ giydin amma korkarım azâr eder, Nâzeninim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni). Gül dikeninin gölgesi, yani gülün izinden söz etmektedir.  Yine de “göz izi” kadar etkili olduğu söylenemez.
Aslında ilgili şiirin dizesi, kıta sayısı karmaşık bir durumda. Bazen dört satırlık bir şiir, altı dizelik, bazen de iki tane altı dizelik bir şiir bulunmaktadır.;
Ey benim bahtı yârim,
Gönlümün tahtı yârim
Yüzünde göz izi var,
Sana kim baktı yârim?
Kalbinde aşk izi var,
Seni kim yaktı yârim? 

Mendili işle yolla,
İşle gümüşle yolla.
İçine üç elma koy,
Birini dişle yolla.
Yüzünde göz izi var,
Sana kim baktı yârim?
               Karacaoğlan
Bu Karacaoğlan’a ait bir şiir. Ama bazı yerlerde ilk altılık alınıp mani denildiğini de görmek olasıdır. Bu ilk kesimin şarkısı da yapılır. Muhlis Sabahattin Ezgi bu dörtlüğü Kürdîli hicazkâr (usül: curcuna) makamında bestelemiş ve Münir Nurettin Selçuk da okumuş (http://www.youtube.com/watch?v=sKeiAlkqJj4).

Halk şiirinde sevgiliye gözüyle, yüzüyle ilgili seslenmeler çok olmuştur. Örneğin şu güzellemede sevgili yine gözünden sevilmiştir.
Ala gözlerini sevdiğim dilber
Ben güzel görmedim senden ziyade
Bilmem huri misin göklerden iner
Bugün güzelliğin dünden ziyade
Yine bir başka şiirinde yüz ve göz ikilisi bir arada kullanılmıştır:
Bana kara diyen dilber
Gözlerin kara değil mi?
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değil mi?
Aşk ve doğa şairi olarak bilinen Karacaoğlan; güzele, sevgiliye ve doğaya tutkundur. Güzelleri, yiğitleri över, dert ortağı bildiği dağlara seslenir. Duygulanışlarını gerçekçi biçimde ile getirmiştir.
Şiirdeki anlatım çok yalın bir o kadar da çarpıcıdır. “Göz” ile “iz” arasında bir ses uyumu olsa da, işlev açısından bir çelişki vardır denilebilir. Göz ile iz yapmak düzanlamsal bakımdan anlaşılmaz bir durumdur. İz sözcüğünün tanımına baktığımızda Türk Dil Kurumu Sözlüğünde dört farklı anlamı verilmiştir:
İz: 1. Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet, emare. 2. Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti. 3. Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ipucu, emare. 4. Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser. 5. Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit.

Bu şiirdeki durum, üçüncü ve dördüncü tanıma uygun gibi görünmektedir: “Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti” ya da “Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti”. Her ikisinin de soyut bir anlatım olduğunu söylememiz gerekiyor. Öyle ya, gözün bakışı ile, somut bir “olay ve durumdan geri kalacak” bir şey değildir. Yine gözle bakış bir durum ve yaşayış olarak kabul edilebilir, ancak gözün bakışından somut anlamda bir izin olması zor.
Yüzünde göz izi var,
Sana kim baktı yârim?
Bunun betisel bir anlatım olduğunu söylemeliyiz. Zaten şiirsellik bu anlatımla ortaya çıkmaktadır. “Yüzünde göz izi” diyecek denli söz ustası olmuş bir şairin anlatımındaki incelik gerçekten her türlü övgüyü hak ediyor. Düzdeğişmece, simgeleştirme gibi değişik söz sanatlarını görmek olasıdır[2]. “Göz izi” gibi bakışın etkisini anlatabilecek başka bir anlatım bulmak pek kolay olmasa gerek. “Yüzünde göz izi var” kadar güçlü bir başka kullanım da “kalbinde aşk izi var” mısraında görülmektedir.
Kalbinde aşk izi var,
Seni kim yaktı yârim?
Zamanla halk edebiyatının özelliği olarak bu şiiri erkekli kızlı okuyarak yeni eklemeler de yapıldığı görülmüştür. Örneğin Karacaoğlan’ın ilk dörtlüğüne karşılık olarak yâr/sevgili şunu söylemiştir:
Ey benim bahtı yârim,
Gönlümün tahtı yârim
Yüzünde göz izi var,
Sana kim baktı yârim?
Kapıdan baktı yârim
Su gibi aktı yârim
Yüzüme göz değmedi
Güneşler yaktı yârim
Kız sevgilinin söylediği Karacaoğlan’a mı aittir, bilinmez. Ama zaman içinde bir başka halk ozanı bu karşılığı oluşturmuş olabilir. Bu da Karacaoğlan’a mal edilmiştir.
İncelediğimiz şiir 7 heceden oluşmaktadır. Altı satırlık yedi heceli bir şiirdir. Yine de ikinci altılık asıl şiirde var mıdır, şiir dörtlük (kıta) mü yoksa altılık mı, bu konular çok belirgin değildir.
Şiir sözlü anlatım özelliklerini de korumaktadır. Bazı kısımların farklı biçimlerde yazıldığını gördük. Örneğin “bahtı yârim” şeklinde yazanlar olduğu gibi “bahtiyârim” şeklinde yazanlar da görülmüştür. Bazı yerlerde “A benim bahtı yârim” bazen de “Ey benim bahtı yârim” şeklinde kullanıldığı görülmüştür. Bu da en başta söylediğimiz, sözlü edebiyatın tek bir biçiminin olmayacağı ile ilgili bir duruma bağlamak olasıdır. 
Şiir iki altılıktan oluşuyor. Her iki altılıkta “Yüzünde göz izi var / Sana kim baktım yârim?” iki dizesi yinelenmiştir. Bilindiği gibi şiirde yineleme ses benzeşmesi açısından önemlidir[3]. Uyak, yarım uyak türü kullanımlar ses yinelemesi ile elde edilen bir durumdur.
Şiirde ünlü yinelenmesi (fr. assonance) birinci altılıkta “a” (ve dört adet â ile birlikte) 14 bulduk. “i” 13 tane var. Bu ünlüler belli bir ezgi ve uyum sağlıyor. İkinci altılıktaki ünlü yinelemesi olarak “i” 13 tane bulunmaktadır. Şiirin bütününde:
[i]. 13 + 13 = 26
[a]. 14 + 8 = 22
Ünsüz yinelenmesi (fr. allitération) olarak da birinci altılıkta 8 tane “m” sesi, 7 adet “f” sesi, 6 adet “y” sesi  var. İkinci altılıkta 12 adet ”l” sesi, 6 adet “y” sesi var.
[m]. 8 + 5 = 13
[l].   2+12 = 14
[y]. 5 + 7 = 12
Ünlü seslerin yinelenmesi açısından “i” ve “a” seslerinin anlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Ünlü yinelenmesi açısından bir anlamlılık varsa da ünsüz yinelenmesi açısından ayırt edici bir durumun olmadığını söyleyebiliriz. İkinci altılıkta “l” sesinin 112 tane olması anlamlıdır denilebilir.
Anlatım olarak da ilginç betimlemeler var. “Bahtı yârim” demek “şanslı yârim” demektir. Hatta “bahtı yâr” sözcüğünden kısaltılmış “bahtıyâr” diye bir sözcük de türetilmiştir. Ferit Develioğlu bu sözcüğü de “bahtlı, talihli, mes’ut, mutlu, kutlu”[4] biçiminde açıklar. O zaman sevgiliye seslenen bu şiirde “yar” sözcüğünü ayrı yazıp sevgili bağlamında bir değerinin olduğunu söylemek gerekiyor. Zaten ikinci dize de “gönlümün tahtı yârim” derken de yârin kendisindeki yerini bir başka biçimde gösteriyor. Birisinin gönlünde taht kurmak demek, o kişide çok önemli bir yerinin olduğunu belirtir.
Birinci dizenin ilk iki satırında sevgili övülürken, sonraki dört dizede acımasızca sorgulanmaktadır. Elbette sorulan sorular yananlamsal bağlamlar içermektedir. İlk iki dize şairin sevgiliyi yücelttiği ve kendisindeki anlamını açıkladığı kısımdır. Sonraki dizelerde sevgilinin sorgulandığı, hatta suçlandığı andır. Bu son dört dize iki farklı biçimde okunmaya elverişlidir. Birinci olarak sevgilinin suçlanabileceği bir durum vardır. “Yüzünde göz izi var”, yani sen dikkat etmemişsin. insanın kaderi, yüzüdür. Bütün inlemeler, bütün kezzaplar, bütün kıskançlıklar yüze dökülür. Bu isteyerek oldu ise “suçlusun, o zaman sana kim baktı?”, “sen kime bu izni verdin?” gibi bir anlam çıkacaktır. “Kalbinde aşk izi var, seni kim yaktı yârim” dizelerinde de suçlamanın olduğu söylenebilir. Yani kalbini benden başkasına açmışsın, benden habersiz kalbini açtığın bu kişi kim? Elbette sorunda “yârim” derken hâlâ sevgili olduğunu, yar olduğunu unutmuyor.
Türk halk yazınında sevgilinin suçlanması değil, şiirlerdeki anlatımlarda; daha çok onun övülmesi, korunması ya da kollanması türü edimlerin baskın olarak görüldüğünü biliyoruz. İkinci okumada ise, sevgiliden bilgi isteniyor. Senin dışında birisi sana bakmış, bana adını ver, ben gidip hesabımı o kişi ile göreyim. Aynı durum kalbinde aşk izi bırakan kişi ile de bir hesaplaşmaya girebileceğini düşünmek yanlış olmaz.
Hacı Bektaş Makalat adlı yapıtında yüze, sağdan ve soldan iki kişinin gelip yerleştiğini belirtir[5]: Sağdan gelen kişiyi “Haya”, soldan gelen kişiyi de “Tam'aydı” (açgözlülük) olarak nitelendirir. Sağdan ve soldan gelen kişiler, yüz daha olgunlaşmamışken onu maskelemişlerdi. Utanma da bir maske, açgözlülük de. Bu anlatım yüzün mistik yanını gösterir. Şiire döndüğümüzde “sana kim baktı yârim” sözünde bir utanma var mıydı (sevgili maruz kalıyor), ya da sen istekle baktıysan bir açgözlülük söz konusu muydu (sevgili kılıcı özne, eyleyen durumundadır. Bu durumda maruz kalma yoktur) soruları sorulmaktadır.
İkinci altılıkta ise sevgiliye buyurma var. Aslında buyurmadan öteye bir arzu olduğunu da söylemek olasıdır. Sevgiliden bir hediye almak ister. O dönemde sevgilinden alınan en büyük hediye mendildir. Her ne kadar her iki altılığın sonunda sevgili sorguya çekilse de, ikinci altılıktaki “dişlenmiş bir almayı” istemesi, sevginin ne denli yüce olduğunu göstermektedir. Yani yemek için üç elma istemiyor. Elmada sevgilinin dişlerinin izlerini görmek ister.
Mendili işle yolla,
İşle gümüşle yolla.
İçine üç elma koy,
Birini dişle yolla.
İlginçtir bu şiirde ilk iki dizedeki sevgiliyi övmeden başka övgü durumu yok. Birinci altılığın dört dizesinde ve ikinci altılığın son iki dizesinde sevgili sorgulanıyor. İkinci altılığın ilk dört kısmında sevgiliden beklentiler söylenir.
Sorgulamadaki durum yoruma açık bir durumdur. Bir açıdan sevgili suçlanıyor. Ama diğer açıdan sevgilinin isteği dışında olabilecek bir göz izi vardır. Yani sevgili bu ize razı olmasa da bir başkası bakmış olabilir. “Yüzünde göz izi var” bir bakıma sevgilinin rızası olmadan da oluşabilecek bir durumdur. Ama “kalbinde aşk izi var” demek, doğrudan sevgilinin de bu edime katıldığını, suça ortak olduğunu yüzüne vurma durumu vardır. “Seni kim yaktı yârim” dizesinde bir anlamda sevgiliyi masum gösterme isteği var. Ama bu dizeden önce gelen dize doğrudan suçlayıcı bir durumdur. Sonraki iki dize birinci dörtlüğün son iki dizesidir.
Burada anlamsal alan olarak da “sevgili” ve onun üzerindeki etkileri olarak söylenebilir. “yâr” sözcüğü uyak açısından yinelenmektedir. Bu da en sık kullanılan sözcük olarak şiirde yer almaktadır. 5 kez “yâr” sözcüğü yinelenmektedir. Anlamsal alan (fr. champ sémantique), sözcüksel alan (fr. champ lexical) ile kavramsal alanın (fr. champ conceptuel) bir arada olmasıyla oluşan kapalı bir dizgedir[6]. Burada “yâr” sözcüksel alanı belirtir, “kim” ise kavramsal alandır. Yani “yâr” bir bakıma “ben”i belirtir, o zaman anlamsal alan olarak “ben” ve “öteki” karşıtlığı vardır.
Bunu göstergebilimsel dörtgen üzerinde belirttiğimizde, küçücük bir şiirin çok geniş bir anlamsal artalanının olduğunu görebiliyoruz.
Daha önce de belirtildiği gibi temel karşıtlık “ben” ve “öteki” olarak ortaya konulabilir. Ama bu iki kavramsal alan metnin yüzeysel yapısında görülmüyor. “Yâr”, “ben”in şiirdeki görünür halidir. “Gönlümün tahtı yârim” sözünde bunu görmek olasıdır. “Öteki” ise, şiirde “ben”in rakibi, hatta düşmanı olarak yer almaktadır. Bu kavram da şiirin yüzeysel yapıda görülmemektedir. “Sana kim baktı” derken “öteki” bir kişinin varlığını kabul ediyor. Ama öteki varlıkbilimsel olarak var olsa da, kim olduğu belli değildir. Bu nedenle adı sorulmaktadır.

 Göstergebilimsel dörtgendeki birincil kutbu oluşturan “Ben”in şiirdeki yüzeysel ve derin yapıdaki anlambirimciklere baktığımızda, “sen”in yani “sevgilinin de içinde olan kapsayıcı bir kimlik olduğunu söyleyebiliriz. Bir bakıma “biz” de olabilir. Yani sevgili durumundaki “ben” kadın ile “ben” erkeğin oluşturduğu bir “biz” kavramı vardır.
Öteki için de “kim”lerden oluşan bir “onlar” durumu söz konusudur. Elbette bir tek kişi, ama henüz tam belli olmadığı için “kim” sorusunun muhatabı olan herkes “onlar” ya da daha kısa yoldan “öteki”olacaktır.
Ne diyordu Greimas? Anlam bitirilemez. Aslında bu şiir üzerinde daha söylenecek çok söz var. Henüz en güzel açıklama tümcesi söylenmedi.
Bugün dinledim ve sevgili okuyucularla Bu tek dizenin bende bıraktığı etkiyi paylaşmak istedim.


Not. Bu konuda daha yeterli bilgi istenirse. Metin Bilgisi kitabına bakılabilir.
Yine anlambirimcik çözümlemesi için Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması: Kuyucaklı Yusuf ve Sözcükbilime Giriş kitaplarına bakılabilir: https://www.tdk.com.tr/Dogan-GuNAY-Prof-Dr-_ar_6865

=======================================

Anahtar sözcükler: Şiir çözümlemesi, göz izi, Karacaoğlan, göstergebilimsel dörtgen

Yayınlanma tarihi: 09 Ağustos 2016

      ----------------------------------------







[1] GÜVENÇ, Bozkurt (1993) Türk Kimliği. Kültür Tarihinin Kaynakları, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 113.
[2] MOLINIÉ, Georges (2009) Dictionnaire de Rhétorique, Paris: Le Livre de Poche, s. 217; PERELMAN, Chaïm; OLBRECHTS-TYTECA, Lucie (2008) Traité de l’Argumentation, Bruxelles: Editions de l’Université de Bruxelles, ss. 446-453.
[3] PATILLON, Michel (1988) Précis d’Analyse Littéraire. Décrire la Poésie, Cilt: 2, Paris: Nathan, s. 52.
[4] DEVELİOĞLU, Fetit (1984) Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Aydın Kitabevi, s. 83.
[5] YALÇIN, Aziz (2004) Makalat-ı Hacı Bektaşi Veli, 4. Baskı, İstanbul: Der Yayınları, s. 40.
[6] GARDES-TAMINE, Joëlle. (1988) La Grammaire. 1: Phonologie, Morphologie, Lexicologie. Paris: A. Colin, 1988, s. 102; MOUNIN, Georges (1972) Clefs Pour la Sémantique. Seghers, ss. 59-60.

Yorumlar

  1. Doğan Hocam öncelikle bu güzel dizeyi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim. Gerçekten de etkileyici bir dize. Ayrıca aynı metin içerisinde hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı bu derece anlaşılır ve güzel ancak sizin tarafınızdan anlatılabilirdi.

    YanıtlaSil
  2. Melihciğim, çok teşekkür ederim. Yeni söylem (metin) çözümleme biçimlerini kendi anlatılarımız, şiirlerimiz, romanlarımız üzerinde uygulamak daha geçerli bir yol gibi görünüyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız hocam. Ellerinize sağlık.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKÇE BİR DÜNYA DİLİ OLABİLİR Mİ?

"KOR" FİLMİ ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME/ÇÖZÜMLEME