METİNLERARASI OKUMA ÖNERİSİ: SERGÜZEŞT ROMANININ XXI. YÜZYILDA YENİDEN YAZILMASI
SERGÜZEŞT ROMANININ XXI.
YÜZYILDA YENİDEN YAZILMASI
Bir Metinlerarası Okuma ve
Yazma ÖnerisiROMAN ÜZERİNE İNCELEMELER (1)
V. Doğan Günay
dogan.gunay@gmail.com
Bu
nedenle roman türünün Türk edebiyatına batıdan girmiş yeni bir tür olduğunu
söylemek belki daha tutarlı bir yaklaşım olacaktır. Kendi geleneksel anlatım
türünüzden farklı bir türü denemek demek bir bakıma acemiliği de kabullenmek
demektir. Bu da geçerlidir. İlk dönem Türk romanlarında bu türden “acemilikler”
olmuştur. Diğer yandan, bu cesur ve öncü çalışmalar olmasaydı Yaşar Kemal’in,
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ya da Tahsin Yücel’in roman düzeylerine ulaşamamış
olacaktık.
Çağdaş
Türk Romanının başlangıcında çeviri romanların çok önemli bir katkısı olduğu
açıktır. Birçok Türk roman tarihi, Türk edebiyat tarihi kitaplarında ilk çeviri
romanlarının Fransız ve İngiliz yazınından çevrilen yapıtlar olduğu belirtilir.
Yusuf Kamil Paşa’nın 1859’da Fenélon’dan çevirdiği Télémaque romanı
Türkçe çevrilen ilk romandır. Ardından Victor Hugo’nun ünlü Les Misérables
romanı, Mağdurun Hikayesi adıyla Türkçeye çevrilir. Sonrasında Robenson
Crusoe (Daniel Defoe), Mes Prisons (Paul Verlaine), Atala (Chataubriand),
Monté Cristo (Alexandre Dumas Fils), Gulliver Seyahatnamesi (Oliver
Twist), Paul et Virginie (Bernardin de Saint Pierre) romanları Türkçeye
çevrilir.
Bu
dönemde Türk edebiyatı ile ilgilenenler Batı Edebiyatı ile özellikle Fransız
Edebiyatı ile çok yakından ilgilenirler. O dönemdeki Fransız yazınındaki tüm
olaylar neredeyse günü gününe izlenir.
İşte bu dönemlerde tümüyle adaptasyon ya da öykünme biçiminde Türk
romanları yazılmaya başlar. Sonrada biraz daha ciddileri yayınlanır. Bu
bağlamda ilk Türk romanı olarak Şemsettin Sami’nin 1872 yılında yazdığı Taaşşuk-i
Talat ve Fitnat romanıdır. Ardından 1874 yılında Ahmet Mithat Efendi’nin Mellah
romanı ve 1876 yılında Namık Kemal’in İntibah romanı gelir. Felatun
Bey ile Rakım Efendi (Ahmet Mithat Efendi, 1975), Cezmi (Namık
Kemal, 1880), sonraki romanlar olarak Türk Edebiyat tarihinde belirtilir. Bu
serüvenin devamı içinde 1889 yılında Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt
romanıdır. Sayı ile belirtecek olursak Sergüzeşt’in altıncı Türk romanı
olduğunu söyleyebiliriz.
Bu
roman o dönem Fransa’da yaygın olan gerçekçilik akımından etkilendiği söylenir.
Sergüzeşt romanı (1889) Türk yazını için ilkleri belirten bir romandır.
İlk gerçekçi romandır. Doğrudur, anlatılan konu hem toplumsal bir durum hem de
gerçeğe benzer bir biçimde ele alınıp değerlendirilir. Bu açıdan ilk yerel
gerçeklere genele taşıyan bir romandır. Gerçekçilik “yaşamı ve doğayı olduğu
gibi verme savındaki yapıtlara verilen nitelik”[1]
olarak tanımlanır. Sergüzeşt romanının olay örgüsü bu duruma uygundur.
Roman yerel gerçeklerden
yola çıkarak biraz daha evrensel bir duruma yönelir. Dilber, Kafkasya’dan
kaçırılarak İstanbul’da köle olarak satılacak olan 9-10 yaşlarında bir Çerkez
kızı olarak romana girer. Köle ticareti ile uğraşan Hacı Ömer, bu çocuk denecek
kızı emekli bir memurun evine satar. Evin hanımı konumundaki kadın çok acımasız
bir karakter olarak betimlenir. Kızcağızı ezdikçe ezer. Dilber ne kadar çalışsa
da asla bu kadından olumlu bir görüş alamayacaktır. Gerçekçi bir roman olarak
yazıldığını söylediğimiz bu romanda zavallı Dilber bu evden bir gece vakti
kaçar. İstanbul’da hiçbir yeri bilmemektedir. Gece karanlığında sokaklarda
yürürken yorulur ve bir yere kıvrılır yatar. Aslında baygın düşmüştür. Yaşlı
bir kadın Dilber’i sokakta bulur ve ilk sahibine teslim eder. Dilber bir başka
eve satılır. Bu ev, esir olarak satıl aldıkları kadınları biraz güzelleştirip,
bakımlı hale getirerek daha fazla para kazanılacak bir meta olarak düşünür. Dilber’e müzik aleti çalmasını ve şarkı
söylemesini öğretir.
Onbeş yaşına geldiğinde
Dilberi bir kadın oğlu için satın alır. Bu yeni sahibe kadının oğlu Celal,
Paris’te Güzel Sanatlar Akademisi’nde ünlü ressam Jérome’un[2]
atölyesi’nde çalışmıştır.
Dilber’i beğendiği için onu
çeşitli giysiler içinde resimlerini yapar. Kız ile aralarında bir yakınlaşma
olur. Ama Celal’in annesi bu ilişkiyi onaylamadığı için Dilber’i apar topar
satarlar. Bundan sonrası çok güzel işlenebilecek bir durumdadır. Bu ayrılık hem
Celal’de hem de Dilber’de çok büyük etkiler bırakır. Kız Mısır’da birisine
satılmıştır. Celal’in delirdiğini gören annesi yeniden kızı bulmak ister ama iş
işten geçmiştir.
Romanın
farklı düzeydeki okumalara izin verecek bir yapısının olmaması beklenir. Çok
bilindiği şekliyle dizisel (dikey) ve dizimsel (yatay) okumalarla metindeki zaman
içindeki gelişimi (fr. déroulement) ve uzamdaki kaplamı (fr. extension)
ortaya koymaya yardımcı olur[3].
Bunun yanında ilgili romanın ilk örnekleri olması nedeniyle doğal olarak “acemice”
denilecek kısımlar da vardır. Örneğin anlatı kapalı bir yapıdır. Anlatının
sonunda baştaki sorun bir biçimde çözülmüş olarak bulunur. Julia Kristeva’ya
göre “bütün düşünbilimsel etkinliklerdüzenleyim olarak bitmiş bir sözce
biçiminde sunulur”[4].
Bu romanın sonucunda Dilber açısından sonlanan bir durum görülmemektedir. Nil’in
kıyısında hiçbir şey olmamış gibi yeni bir seyahate başlamak üzeredir. Mısır'da da Dilber'in belalısı bitmez. Haram ağası Cevher bir ara Dilber'in sırrını öğrenir. Ama ilginçtir, Cevher de Dilber'i sever. Bu kısımlar daha ayrıntılı işlenebilir. Zaten romanın hacim olarak da küçük bir roman olduğu söylenebilir. Bu kısımlar biraz daha açık
olmasında yarar vardı. Mısırlı tüccarın El-Hamra sarayında yaptırdığı sarayında
diğer kadınlarla birlikte yaşayan Dilber konusunda ruhsal açıdan çok doyurucu
bilgiler verilmez. Goldestein’in dediği gibi okuyucu açısından roman kahramanı
tanınır olmalıdır[5].
Elbette okuyucunun boşlukları dolduracağı kısımlar vardır. Ama ansiklopedik
bilgiler açısından bazı bilgiler okuyucu ile paylaşılmalıdır.
Romanda
yeniden ele alınması gereken çok yanlar var. Dilber ile Celal arasındaki ilişki
daha ayrıntılı işlenebilir. Bazı aralar çok hızlı geçmiştir. Dilber aracılığı
ile bize o dönemdeki köle ticareti hakkında ilginç bilgiler sunulur.
Daha
önce de belirtildiği gibi, ilk roman olmasının getirdiği “acemice” yaklaşımlar
görülmektedir. Bunlar ilk olması nedeniyle hoş görülebilecek durumlardır.
BU
ROMAN İÇİN YENİ ÖNERİLER
Türk
edebiyatının tarih sayfaları arasında kalmış özgün yapıtlarına yeniden can
vermek güzel bir etkinlik olacaktır. Örneğin aynı romanın konusunu günümüz
yazarlarına sunup yeniden yazdırmak hem edebiyat tarihi açısından ilginç
özellikler taşıyan bir durum olacaktır hem de Türk edebiyatının geçmişi yeniden
sorgulanacaktır.
Çok
uzatmadan şunu söylüyorum: Eğer yapılabilirse, örneğin T.C. Kültür Bakanlığı bu
romanın yeniden yazılması için bir yarışma düzenler. Aynı romanın farklı
biçimlerde yeni örnekleri olur. Bunun için akademik ve yazın adamlarından iyi
bir jüri kurulur. Nasıl yapılacağı ile ilgili ayrıntılı bilgi verilir ve bir
yarışma düzenlenir.
Aslında
Türk edebiyatına özgün bir çalışma olarak bu romanı yeniden yazmak, bir
metinlerarası çalışma yapmak doğru olacaktır.
Böylece.
1.
İlk Türk romanı yeniden gündeme gelecektir. Edebiyat dünyasında bunun çok büyük
yankıları olacaktır.
2.
Metinlerarasılık (fr. intertextualité) kavramı Türk Edebiyatı dünyasında
tanınır olacaktır. Sayın Aktulum'un çalışması[6]
bu tür etkinlikte ilk başvurulacak kaynak olacağı ortadadır.
3.
Belki romanı farklı roman türlerinden birisi olarak (macera, aşk, polisiye, doğacı, kolektif, toplumsal, bireyci,
savlı, tarihsel, tarihöncesel, imgelemsel, bilim-kurgu, mektup, tefrika,
ruhbilimsel, erotik, egzotik, serüven, kaçış ya da şiirsel roman) yeniden
yazılabilir. Gerçekten bu roman yeniden yazılıp, psikolojik roman, etnik roman,
toplumsal roman türlerinde yeniden ele alınabilir.
Hatırlayalım,
Danile Defoe’nun 1719 yılında yazdığı Robinson Crusoe romanı, 1967
yılında bir Fransız yazarı Michel Tournier tarafından Vendredi ou Les Limbes
du Pacifique diye yeniden yayınladı. Bu ikinci roman bir metinlerarasılık
bağlamında ele alınabilir. Hoş, ikinci roman ile birinci roman arasında dağlar
kadar fark vardır.
Romandaki
oluntular (fr. épisode) ayrı ayrı ele alınıp sonunda bir roman olabilir[7].
Örneğin uzamlar üç oluntuya izin verir. Kafkasya’daki yaşam. İstanbul’daki
saray yaşamı, esir ticareti, zengin evlerdeki aile yaşamı ve Mısır’daki durum.
Burada temel olarak İstanbul yaşamı farklı bağlamlarda ele alınmıştır. Ama
Mısır da okuyucunun ilgisini çekmektedir.
Bir
başka yaklaşım olarak bu roman ruhbilimsel bir roman ya da toplumsal yaşamı
yansıtan bir roman olarak iki farklı biçimde yazılabilir. Örneğin Dilber ve
Celal açısından ruhsal yanları öne çıkarak bir anlatım olabilir.
Toplumsal
açıdan ise aynı romanın esir ticareti, genç kızın yaşamındaki travmalar açıdan
toplumsal yapı içinde ele alınıp ortaya konulabilir.
Bir
başka açıdan ise Dilber’in yaşamı farklı kişilere göre (satıcıya, ev kadını,
Celal’e, Celal’in annesine, okul arkadaşına göre) anlatılabilir.
Bunlar
ilk Türk romanlarından birisi olan Sergüzeşt romanını günümüz edebiyat
dünyasına yeniden kazandırmak için geliştirilmiş önerilerdir.
============
Hazırlanma
tarihi: 26 Ağustos 2016
Anahtar
sözcükler: Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai, metinlerarasılık, oluntu
[1] GÖKER, Prof. Dr. Cemil (1982) Fransa’da
Edebiyat Akımları, Ankara: AÜ DTCF Yayınları, s. 49
[2] Jean-Léon Gérôme (11 Mayıs 1824 - 10
Ocak 1904) Fransız ressam, heykeltıraş ve öğretmen. Tarihsel ve oryantalist
stilde resimler yapmıştır. Oryantalizm akımının en önemli sanatçılarındandır.
Yaşamının son 25 yılında heykelle de uğraşmıştır. Birçok ünlü ressamın
öğretmeni olmuştur. Öğrencileri arasında Odilon, Redon, Thomas Eakins, Mary
Cassatt, Osman Hamdi Bey ve Şeker Ahmet Paşa gibi ünlü ressamlar
bulunur.
[3] DUMORTIER, Jean-Louis, PLAZANET, François
(1980) Pour Lire le Récit, Bruxelles / Paris: A. De Boeck / Duculot, s.
31
[4] KRISTEVA, Julia (1979) Le Texte du Roman,
3. Baskı, The Hague: Mouton Publishers,
s. 50
[5] GOLDENSTEIN, Jean-Pierre (1980) Pour Lire
le Roman, Bruxelles / Paris: A. De Boeck / Duculot, s. 55.
[6] AKTULUM, Kubilay (1999) Metinlerarası
İlişkiler, Ankara: Öteki Yayınevi.
[7] Oluntu ile ilgili olarak Bkz. GÜNAY,
V. Doğan (2013) Metin Bilgisi, Genişletilmiş 4. Baskı, İstanbul: Papatya
Yayınları, ss.177-185.
Sayın hocam öncelikle kaleme almış olduğunuz bu güzel yazı için teşekkürler. Ellerinize ve emeğinize sağlık. Roman kavramı, roman türünün Türk edebiyatına girişi, geçirdiği evrimler ve Sergüzeşt adlı romanın metinlerarasılık bağlamında tekrardan ele alınıp yazılması hususlarındaki önerileriniz ve bilgilendirmeleriniz çok değerli. Daha nice güzel yazılarınızı okumak dileğiyle...
YanıtlaSil