7. Koğuştaki Mucize Filmini Göstergebilimsel Okuma Denemesi
7. Koğuştaki Mucize Filmini Göstergebilimsel Okuma Denemesi
ELEŞTİRİDEN
ÇÖZÜMLEMEYE SİNEMA YAZILARI (2)
Prof. Dr. V. Doğan
Günay
“Buradaki
tek günahkar sen misin? Bir bak etrafına.
Herkesin
uykularını kaçıran bir şey var içinde taşıdığı”
Mahpuslardan
Hafız
0. Giriş
11 Ekim 2019 tarihinde gösterime
giren Mehmet Ada Öztekin’in yönetmenliğindeki bir uyarlama film olan 7.
Koğuştaki Mucize filmi izleyiciye duygusal anlar yaşatan bir film olmuştur.
Filmi izledikten sonra öğrendiğim
bir gerçek de beni şaşırttı: İzlediğim film, Güney Kore yapımı Miracle in
Cell No 7 adlı filmden uyarlamasıymış.
Ama konu bize de çok fazla aykırı değil. Filmde haksız yere suçlanan, düşünce açısından özürlü bir baba ile kızı Ova arasındaki duygusal bağ konu ediliyor. Uyarlama olduğunu bilmeyen birisi rahatlıkla yerli bir film olduğunu düşünebilir. 12 Eylül 1980 Askeri yönetim sonrası Türkiye koşullarında görülebilecek bir durum olarak uyarlanmış. Türk sinemasında aslında görmeye alışık olduğumuz bu senaryo yine de izleyicisinde merak uyandırmayı başardı. Şu dönemde askeriye kendi içini temizleme ya da siyasal yönetimin emrine girdi/girmedi sorunlarıyla boğuştuğundan bu filmle ilgili “Hayır o dönemde Türk ordusu o denli acımasız” davranmadı diyecek durumu yok. Film oldukça duygusal ve herkesin “düşman” bellediği bir sıkıyönetim komutanı var.
Kore’deki özgün filmi görmediğimden
iki film arasındaki uyum durumu ve başka türden karşılaştırma yapma şansı yok.
Bu nedenle tüm değerlendirmeleri uyarlama olan Türkçe film üzerinden yapacağım.
André Bazin uyarlamanın her zaman yapılagelen bir durum olduğunu belirtir[1].
Bu başka bir ülkeden olabileceği gibi romandan sinemaya biçiminde de
olabilmektedir.
Yirmi birinci yüzyıl her döneminkinden
daha fazla görsel bir yüzyıl oldu. Artık insanlar okumuyor, “dinliyor, izliyor”.
Hatta bu bloğun yazarına da sürekli “artık kimse okumuyor, You Tube üzerinden
bir kanal açın ve oradan anlatın” diye öneride bulunuyorlar. Bu da doğru mu?
Tartışılır ama günlük olaylara bakıldığında You Tube üzerinden yapılan
yayınların artma oranına bakıldığında galiba doğru görülüyor.
1. Kısaca konu
7. Koğuştaki Mucize, 7 yaşındaki kızı ile aynı zekâ yaşına sahip (zihinsel engelli) bir
babanın adalet arayışını konu ediyor. Yaklaşık olarak 1983 yılında bir Ege kasabasında
sıkıyönetim komutanının kızının ölümü üzerine o bölgede koyunlarını otlatan ve
komutanların çocukları dahil diğer çocukların deli diyerek alay ettikleri bir
“akli açıdan yeterli düzeyde olmayan” (kızıyla aynı akıl yaşında olan) kişinin
suçlanması anlatının konusunu oluşturur. Filmdeki ikinci konu ise baba ile
kızının kavuşma arzusudur. Bir yanda adaletin gerçekleşmesi diğer yanda baba
ile kızının kavuşması. Bir bakıma izleyici, adaletin nasıl gerçekleşeceğini
merak ederken, baba ile kız ise, nasıl kavuşacaklarını düşlemektedirler. İkili
bir beklenti söz konusudur.
Anlatının başında zihinsel engelli
durumdaki baba, küçük kızı Ova ve annesinin bir aradaki yaşamı görülür. Oğlunun
zihinsel sorununu en iyi bilen annesidir. Bu nedenle torununa “senin baban çok
iyi birisi” der. Baba da her durumda kızını çok sever ve her isteğini yerine
getirmeye çalışır. Belki de bir isteğin yerine getirilememesi (çantanın komutan
tarafından alınıp kendi kızına verilmesi) ile olaylar başlar. Anlatının
dönüştürücü öğesi budur.
Akıl sağlığı yerinde olmayan Memo (Mehmet
Koyuncu) ile alay eden komutanın kızı, Memo ile dalga geçerken kayalıklardan
denize düşer. Memo bildiği kadarı ile kızı kıyıya getirip haber vermek
isterken, o anda komutan gelir ve olanlar olur. Memo idam cezasına çarptırılır.
Elbette izleyici her şeyin farkındadır. Memo’nun öylece safça teslim olma
niyeti değil de, yardım etme isteğini kavrıyor. Aklı başında olsaydı oradan
uzaklaşırdı, kaçardı ya da başka önlemler düşünürdü. Ama kötülük nedir bilmeyen
Memo kızı denizden çıkarıp yaşatmak için çaba harcar.
Memo’nun bu andan sonraki düşmanı
Yarbay Aydın’dır ve hiçbir biçimde baş etmesi düşünülemez. Aşağı rütbeden
askerlerin “Allah” dedikleri, çok korkulan bir yetkeci yönetim karşısında
Memo’nun hiçbir gücü yoktur. Yarbayın gücünü gösterme arzusu her biçime ortaya
çıkıyor. “İbret-i alem için onu darağacında boğacağım” diyor. Onu dediği kişi
zihinsel engelli bir kişi. Sessizce ortadan kaybolmamasını istiyor, basının
yazarak ölmesiyle kendi erkini bir biçimde toplumda gösterme arzusu ortaya
çıkıyor. Sanki bu şekilde öç alıyor.
Filmde bu sonsuz güce sahip yetkeci
erke değil de toplumun içinde sessizce yaşayan diğerlerine dikkat çekilir. Görmezden
gelinen, değişik açılardan sorunları olabilen ama toplum içinde bizimle yaşayan
kişilerin de sevebileceği, ailesi, kızı için bir şeyler yapmaya hakkı olduğunu
gösteriyor film. Bir bakıma çevremize bir kez daha bakmamıza olanak sağlıyor
film. Yani aramızda olan bu sessiz kimliklere erk sahipleri, toplum, kısaca
herkes şans vermeli diye okunabilir. Memo içinde bulunduğu durumu kendisi istemedi.
Bu biçimde yaşamak zorunda. Kendiyle alay eden kız çocuğuna bile yardım etmeye
çalışan, kötülük yapmayı bilmeyen bir kimliği de çevremizde görebiliriz.
Konu içerisinde bazen karamsarlık en
üst düzeye çıkıyor. Baba tutuklanıyor. Ova’ya babaannesi bakıyor. Sonra
babaanne ölüyor. Yapayalnız kalan küçük bir kızın ruh hali ayrıntılı olarak
veriliyor. Sonrasında öğretmen bu kızcağıza sahip çıkıyor.
2. Adalet ve Kavuşma Arasındaki
Salınım
Herkes adaletin peşinde iken Memo
iler kızı Ova’nın tek isteği birbirlerine kavuşmaktır. Adaletin gerçekleşmesi
için de bir mucize gerekmektedir. O mucize de cezaevindeki en uyumsuz, en
sorunlu kişi tarafından gösterilir. Aslında iki konuyu tek bir kişi, hapisteki
uyumsuz kişi çözer. Memo’nun yerine idam olmaya razı olur. Bu ne güzel bir
özveridir. İzleyicinin mendile en çok gereksinim duyduğu anlar bu kara verme ve
eylemin gerçekleştiği anlardır. Bu kişi de gerçekte iç hesaplaşmalar yaşayarak
kendi iç huzuruna kavuşmak için böylesi bir karar verir. Vicdanıyla bir
hesaplaşma yapar.
Memo yerine darağacına giden bu
mahpusun davranışı ruhbilimsel açıdan incelenmeye değerdir. “Kimse hastanın
çeşitli fobik kaygılar ve karşı fobik önlemler ve takıntılı kıskançlık,
bastırılmış saldırganlık, intihara meyilli depresyon karmaşık bir bileşeni olan
patolojisi hakkında çok emin olamaz”[2]
diyor Sabbadini.
Cezaevi içindeki “cezaevi sorumlusu”
Askorozlu (İlker Aksum), başlangıçta tam bir “pislik” gibi görünen, her türlü
kötülüğün paçasından aktığı bir kimliktir. Ama onun da dışarıdan düşmanları var
ve cezaevinde bile peşini bırakmaz. Bu ilk sorun atlatıldıktan sonra Memo’yu
öldürmeye çalışırken, Memo’nun davranışlarına bakarak burada bir yanlışlık
olduğunu görür ve bir bakıma cezaevi içindeki isyanı Askorozlu başlatır. Yine
şunu söylemek gerekiyor: Ne denli kötü olursan ol, içinde bir vicdan denilen
şey var ve onunla yaşamak zorundasın. Alışageldiğimiz insanların farklı insanlara
olan yaklaşımı ya da farklı insanların alışageldiğimiz insanlara olan bakışını
bu filmde bir arada görüyoruz.
Baba Memo, içinde kötülük duygusu
olmayan ama içindeki iyilik ve masumiyet duygularını da çok iyi yansıtamayan
bir yetişkin. Tam olarak da yetişkin denilemez. Yalnızca bedensel açıdan
yetişkin, zihinsel açıdan Ova kadar bir düşünce yapısına sahip.
Mahpustan kurtulan Memo için
hapishane yönetimi ve alt düzeydeki askerler hala korkmaktadır. Bunu da
hapishane müdürünün kıvrak zekası ile çözülür.
Hapishanedeki kimlikler de bir
bakıma Türkiye mozaiği. Egelisi de var, Karadenizlisi de Doğu Anadolulusu da.
Bunlar da cezaevleri ile ilgili biraz izleyiciye yakınlık kurmak istenmiş
olabilir.
3. Anlatı ve Güzelduyu açısından
filmin değerlendirilmesi
Filmin uyarlama olmasına bağlı
olarak yönetmenin ne denli özgür davrandığı, kendisinin kattığı konuların ne
olduğu konusundaki bilgilerimiz yetersiz. Ama izlek olarak bize fazlaca yabancı
olmayan bir konu ve oluşturulan uzamlar, görsellik ve diğer yer zaman
belirticileri zamana ve döneme uygun görünmektedir.
Sanat yönetmeni oldukça başarılı bir
iş çıkarmış. Döneme uygunluk sağlanmış. Ayrıntılara yeterince özen gösterilmiş.
Ama bu genel anlamda eyleme dayalı bir filmdir. Türk toplumunun belli bir
dönemine gönderimde bulunur. Bu nedenle ruhbilimsel bir film kadar
simgeleştirme görülmemektedir. Filmdeki kahramanlar ve eylemler neredeyse düzanlamsal
yanlarıyla kullanılmıştır. Yorumlanması gereken simgesel anlatımlar yok denecek
kadar azdır.
Belki biraz simgesel olan yan
hapishanedeki kişilerdir. Hem Türkiye’nin değişik kesimlerindendir hem de
farklı meslek sahipleridir. Bir din adamının yanında aklı başında olan ama bir
kızgınlıkla kızını öldürmüş ve bu nedenle kendini asla affetmeyen bir baba
vardır. Anlatıda iki tane baba-kız ilişkisi vardır. Birisi kızını öldürmüş ve
bir ağacın altına gömmüş ve hapishanede sürekli bu durumu beyninde sorgulayan
bir baba vardır. Diğeri de akli dengesi yerinde olmayan ama kızını çok seven, onu
yaşatmak ve onun için yaşamak isteyen Memo vardır. İki kız babası birbirine
karşıt kimliklerdir.
Karşıtlık arandığında askerler arasında
da vardır. Yarbay ile yüzbaşı da görüş açısı ve vicdan konusunda birbirine
karşıt durumdadırlar.
Memo aslında tüm kız çocuklarına
karşı iyidir. Kendi kızı için olduğu kadar Yarbayın kızı için de geçerlidir. Denize
düşen sıkı yönetim komutanının kızını kendince kurtarmaya çalışır. Ama derdini
anlatamadığından ve de sıkıyönetim komutanının elindeki sonsuz gücü keyfince
kullanma isteğinden Memo haksız yere kızı öldürmekle suçlanır. Elbette “gök
kubbe altında hiçbir şey gizli kalmaz” düşüncesine uygun olarak bir asker
kaçağı bu duruma istemeden tanık olur. Belki Memo’yu idam cezasından kurtaramaz
ama izleyicinin gözünde iyi bir kahraman olur. Apoletli erkin bu “istenmeyen”
tanığı da ortadan kaldırmasıyla yine tüm oklar Memo’yu gösterir.
Bu anlatıda hapishanedeki kişilerin
tümüyle kötü kişilerden olur gibi bir düşünceyi silmesi açısından önemlidir.
Yani bir bakıma insan nerede olursa olsun kendi vicdanı var ve gerektiğinde bu
sesi dinlerler. Memo’nun akli yetersizliğine tanıklık eden mahpuslar bu suçsuz
ve masum insan için bir şey yapamamaya isyan ederler. Hapishanenin de kendi
ortamı içinde bir adalet algısının olduğu filmde ayrıntılı olarak işlenir.
Elbette Ova’yı hapishanenin o karanlık ortamına getirme düşüncesi belki biraz
gerçekdışı durum olarak değerlendirilebilir.
3. 1. Anlatı: İyi ve Kötünün
Çalışması
Filmde adalet duygusu sorgulanıyor.
Kime göre ve nasıl bir adalet? Gerçekten zor bir soru. Filmde resmi yetkenin
adaleti ile gerçek adalet sürekli çatışmalı bir biçimde veriliyor. Bu da
kurmaca yapıların genel özelliklerinden birisidir[3].
Filmde Memo’yu canlandıran Aras
Bulut İynemli rolünü başarılı ile gerçekleştirmiştir. Elbette izleyici küçük oyuncu
Ova’yı (Nisa Sofiya Aksongur) filmle birlikte bağrına basmıştır.
Filmde umut ve dayanışma bir arada
yer alıyor. İnsani duygulara dayanan, içten etkileyen bir film izleniyor.
Babalar ve kızları arasındaki duygusal bağ her zaman derindir ve hep iz
bırakır.
4. Sinema Göstergebilimi
Herkesin bir anlatı izlencesi var.
Bu eyleme dayalı bir film. Bu açıdan aynı olay Memo, Ova, Yarbay Aydın,
öğretmen Mine, Yüzbaşı Faruk ve hapishane mahkumları için aynı olayı yorumlamak
olasıdır. Bu kişilerin eylemleri, beklentileri ve eylemlerinin sonuçları kısaca
şu biçimde gösterilebilir:
1. Memo
Memo, kızına o çantayı almayı
amaçlar. Bu süreçte parasızlık eylemin gerçekleşmesine engeldir. Tam parayı
toplayıp alacağı sırada Yarbay Aydın gelir, Memo’dan önce kendi kızına o
çantayı satın alır. Bir yandan parasızlık diğer yandan da zamansızlık (çok az bir
zamanla çanta alamaz) ve sonunda sonsuz erk sahibi Yüzbaşı Faruk olayın
gerçekleşmesindeki engellerdir. Memo’nun birinci eylemi başarısızlıkla
sonuçlanır.
Gönderen: Babalık sorumluluğu
Gönderilen: Kızını mutlu etme
/etmeme
Özne: Memo
Nesne: Kızına çantayı satın almak
Engelleyici: Parasızlık, Yüzbaşı
Faruk, zaman
Yardımcı: şeker satıp para kazanma
(ama geç kalmış bir yardım)
Bu anlatının hemen başında olan,
belki de olayların gelişimine neden olan bir olaydır. Çantayı alamadığı için
koyunlarını otlatırken o çantayı görür ve yüzbaşının kızının yanına gider,
sonrasında olanlar olur.
2. Ova:
Ova’nın başlangıçta belki çantaya
sahip olmakla ilgili bir anlatı izlencesi oluşturulabilir Ama onu geçiyoruz.
Babası Tutuklandıktan sonra Ova’nın tek amacı babasıyla birlikte yaşamaktır. Bu
süreçte Ova (özne) birlikte yaşama isteğinin (gönderen) isteği doğrultusunda
babasını kurtarmak ister (gönderilen) yardımcı öğretmen, hapishane müdürü ve
hapishanedeki mahpuslar. Engelleyici ise kanunlar ve Yüzbaşı Faruk’tur.
Görüleceği gibi Yüzbaşı Faruk tümüyle kötü bir kimlik olarak belirtiliyor.
Gönderen: Gelecek korkusu
Gönderilen: Birlikte yaşamak /
yaşamamak
Özne: Ova
Nesne: Babası
Yardımcı: Saflığı, mahpuslar,
hapishane müdür, öğretmen, yüzbaşı Faruk, Mahpus Yusuf
Engelleyici: Albay Aydın, kanunlar
Sonuç: Mahpus Yusuf sayesinde babası
cezadan kurtulur ve birlikte yaşama durumu doğar. Sonuç olumludur.
3. Yarbay Aydın:
Aydın küçük bir kasabada elindeki
sınırsız erk ile her şeyi yapabilecek güçte. Bu bağlamda Memo’yu astırmak,
cezalandırmak, başkalarına başka kötülükler yapmak, yaptırmak elinde. Bu
nedenle Memo’yu darağacında astırarak herkese gözdağı verme peşindedir. Her şey
kendi lehinedir. Ancak bilmediği bir şey vardır. Akli dengesi yerinde olmayan
birisi için, diğer kişilerin vicdanı ile davrandığını görmez, göremez. Bunun
sonucu olarak da beklediği eylem gerçekleşmez. Belki de eylemin gerçekleşmediği
için izleyicinin en mutlu olduğu durum budur. Kanunu, yargıyı dikkate almaz. Zihinsel
açıdan yetkin olmayan bir kişinin elinden zorla suçlu olduğuna dair parmak
bastırarak kabul ettirir. Önceleri mahpuslar da Memo’nun suçlu olduğunu
düşünürler. Ama zamanla davranışına bakarak burada bir yanlışlık olduğunu
görürler. Bu nedenle düşünceleri değişir.
Gönderen: Babalık
Gönderilen: suçluyu cezalandırmak/
cezalandırmamak
Özne: Yarbay Aydın
Nesne: Memo
Yardımcı: Elindeki sonsuz güç
Engelleyici: Cezaevindeki mahpuslar,
cezaevi müdür, Yüzbaşı Faruk
Sonuç: Yarbay aydından başka bu
duruma inanmadığından eylem gerçekleşmez. Evet, birisi asılır ama bu Memo
değildir. Memo, asılmak yerine bir kayıkla karşı kıyıdaki Yunanistan’a iltica
etmesi sağlanır.
4. Öğretmen Mine:
Mine de, hapishane müdür, Yüzbaşı
Faruk ve mahpuslar gibi Memo’nun suçsuz olduğuna inanır ve bu cezadan
kurtulmasını ister. Bir başka görevi de Ova ile Memo’yu kavuşturmaktır. Çünkü
Ova’nın anneannesi de ölmüştür tek başına kalmıştır. Ova ancak babası ile birlikte
olursa mutlu olacaktır.
Gönderen: Mesleki sorumluluk
Gönderilen: Ova ile babasını kavuşturmak,
Ova’nın mutlu olmasını sağlamak, Memo’nun suçsuz olduğunu kanıtlamak
Özne: Öğretmen Mine
Nesne: Adalet, Ova
Yardımcı: Adalet, haklı olma,
Cezaevindeki mahpuslar, cezaevi müdür, Yüzbaşı Faruk
Engelleyici: Yarbay Aydın
Sonuç: Öğretmen Mine, eyleminde
başarılı olur. Bu bir başkasının katkısı yoluyla olmuştur[4].
Ama her durumda bir başarı vardır. Belki de bu anlatıdaki tek başarısızlık
Yarbay Aydın’ın anlatı izlencesidir.
5. Yüzbaşı Faruk, Mahkumlar,
Hapishane müdürü
Yüzbaşı Faruk’un anlatı izlencesi
ile mahpusların ya da hapishane müdürünün anlatı izlencesi aynı doğrultudadır.
Yalnız Yüzbaşı Faruk’un sorumlu olduğu askeri yönetimle olan ilişkisi diğerlerinde
yoktur.
Gönderen: Vicdan
Gönderilen: Memo’yu ipten almak /
almamak
Özne: Yüzbaşı Faruk, Mahkumlar,
Hapishane müdürü
Nesne: Memo
Yardımcı: Vicdan ve sonradan
hapishane müdürü, mahkumlar, Yüzbaşı Faruk, elbette mahpus YUSUF
Engelleyici: Yarbay Aydın, Kanunlar
Sonuç: Elbirliği ile bu yanlışlığı
engellerler. Memo yerine mahpus Yusuf asılır. O da kendi iç hesaplaşmasında
huzura kavuşur. Ölmeden önce bir iyiliğe neden olduğunu düşünür.
5. Sonuç ve öneriler
Görüleceği gibi aynı olayın anlatı
kişilerinin beklentilerine göre değişik biçimlerde yorumlamak olasıdır. Her
sonuçtan yeni bir durum ortaya çıkıyor. Filmde izleyiciye önerilen bazı
durumlar söz konusu. Çevremizdeki her şeyin güllük gülistanlık olmadığı,
güllerin arasında dikenlerin de olabileceği belirtiliyor.
Sonsuz erke sahip de olsanız bazen
vicdanın önüne geçilemeyeceğini gösteriyor. Hani derler ya hapishane içinde
“Burada Allah yoktur, peygamber de izne gitti” yazılıdır diye. Belki Memo
girmeden önce ilgili koğuşta da aynı şeyler yazılıydı. Ama Memo geldi ve, o saf
düşüncesi ile herkesi vicdanı ile baş başa bıraktı. Tüm mahpuslar birlik olup
bu akli dengesi olmayan kişiyi darağacından kurtarmaya çalıştı.
Bir öneri senariste: Ben Kubilay
Tat’ın (senarist) yerinde olsaydım, öğretmenin Ankara’ya askeri yönetime
yazdığı mektupta her şeyi anlatır ve bu durumu değerlendirmek için idam anında
bir askeri müfettiş göndertir ve haksızlık ortaya çıktığı için sıkıyönetim
komutanının unvanı elinden alınır ve hakkında soruşturma açtırırdım. O zaman
halkın belleğinde askeriye de suçluluktan kurtulurdu. Bu bir öneri. Artık
yapılacak bir şey yok. Bu biçimde elinde yetki olan apoletli giysilerden
korkmak gerekir gibi bir izlenim doğmaktadır.
Bir eleştiriyi de dile getirelim. Bu
filmle ilgili değil de, genelde Türk toplumuna yönelik. Ağlayacağımız konuyu
dahi ithal etmek pek de hoş görünmüyor. Bu ülkede o kadar çok özgün konu var
ki, dramaturgi bölümlerine ya da yeni adla anılacak bir bölüme Türk toplumunun
tüm anlatılarını sinema için senaryo, roman için konu olarak hazırlayıp bu
alanda çalışanlara sunmak çok yerinde olur. Keloğlan masalından bile kaç tane
özgün senaryo çıkarılabilir. Yeter ki bu konularda kafa yoralım.
Tüm bunların ötesinde: Bir uyarlama
da olsa zevkle izlenebilecek bir film söz konusu. Emeği geçen herkese çok
teşekkürler
Memo: Aras Bulut İynemli
Ova: Nisa Sofiya Aksongur
Öğretmen Mine: Deniz Baysal
Yarbay Aydın: Yurdaer Okur
Fatma: Celile Toyan
Askorozlu: İlker Aksum
Yusuf: Mesut Akusta
Müdür Nail: Sarp Akkaya
Hafız: Yıldıray Şahinler
Yüzbaşı Faruk: Deniz
Celiloğlu
Hatice: Gülçin Şahin Kültür
Ali: Ferit Kaya
Kaçak asker: Cankat
Aydos
Ova’nın gençliği: Hayal
Köseoğlu
Tevfik: Doğukan Polat
Meydancı Selim: Serhan
Onat
================
Yönetmen: Mehmet Ada Öztekin
Senaryo: Kubilay Tat (Özge Efendioğlu)
Kurgu: Korhan Topçuoğlu
Müzik: Hasan Özsüt
Yapımcı: Sinan Turan, Saner Ayar
Görüntü yönetmeni: Torben Forsberg
Genel yayın yönetmeni: Ruşen Dağhan
Sanat yönetmeni: Hakan Yarkın
Yardımcı yönetmen: İlker Çanga
Ses tasarımcısı: Onur Yavuz
Işık şefi: Feramuz Tuna
133 dk.
Görseller için: https://www.instagram.com/7.kogustakimucizefilm/
[1] BAZIN, André (1990) Qu’est-ce que le
Cinéma?, Paris: Les Edition du CERF, S. 84.
[2] SABBADINI, Andrea (2016) Hareketli İmgeler. Film Üzerine Psikanalitik Yaklaşımlar, Çeviren: Özden Terbaş, İstanbul: Bilgi Üniversitesi yayınları, s. 19.
[3] ODIN, Roger (1990) Cinéma et Production de Sens, Paris: Arman Colin, s. 124.
[4] Katkı konusunda Bkz. GÜNAY, V. Doğan (2018) Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması: Kuyucaklı Yusuf, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, s. 160.
[2] SABBADINI, Andrea (2016) Hareketli İmgeler. Film Üzerine Psikanalitik Yaklaşımlar, Çeviren: Özden Terbaş, İstanbul: Bilgi Üniversitesi yayınları, s. 19.
[3] ODIN, Roger (1990) Cinéma et Production de Sens, Paris: Arman Colin, s. 124.
[4] Katkı konusunda Bkz. GÜNAY, V. Doğan (2018) Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması: Kuyucaklı Yusuf, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, s. 160.
Yorumlar
Yorum Gönder