7. Koğuştaki Mucize Filmini Göstergebilimsel Okuma Denemesi



7. Koğuştaki Mucize Filmini Göstergebilimsel Okuma Denemesi
ELEŞTİRİDEN ÇÖZÜMLEMEYE SİNEMA YAZILARI (2)

Prof. Dr. V. Doğan Günay


“Buradaki tek günahkar sen misin? Bir bak etrafına.
Herkesin uykularını kaçıran bir şey var içinde taşıdığı”
Mahpuslardan Hafız

0. Giriş
11 Ekim 2019 tarihinde gösterime giren Mehmet Ada Öztekin’in yönetmenliğindeki bir uyarlama film olan 7. Koğuştaki Mucize filmi izleyiciye duygusal anlar yaşatan bir film olmuştur.
Filmi izledikten sonra öğrendiğim bir gerçek de beni şaşırttı: İzlediğim film, Güney Kore yapımı Miracle in Cell No 7 adlı filmden uyarlamasıymış.

Ama konu bize de çok fazla aykırı değil. Filmde haksız yere suçlanan, düşünce açısından özürlü bir baba ile kızı Ova arasındaki duygusal bağ konu ediliyor. Uyarlama olduğunu bilmeyen birisi rahatlıkla yerli bir film olduğunu düşünebilir. 12 Eylül 1980 Askeri yönetim sonrası Türkiye koşullarında görülebilecek bir durum olarak uyarlanmış. Türk sinemasında aslında görmeye alışık olduğumuz bu senaryo yine de izleyicisinde merak uyandırmayı başardı. Şu dönemde askeriye kendi içini temizleme ya da siyasal yönetimin emrine girdi/girmedi sorunlarıyla boğuştuğundan bu filmle ilgili “Hayır o dönemde Türk ordusu o denli acımasız” davranmadı diyecek durumu yok. Film oldukça duygusal ve herkesin “düşman” bellediği bir sıkıyönetim komutanı var.
Kore’deki özgün filmi görmediğimden iki film arasındaki uyum durumu ve başka türden karşılaştırma yapma şansı yok. Bu nedenle tüm değerlendirmeleri uyarlama olan Türkçe film üzerinden yapacağım. André Bazin uyarlamanın her zaman yapılagelen bir durum olduğunu belirtir[1]. Bu başka bir ülkeden olabileceği gibi romandan sinemaya biçiminde de olabilmektedir.
Yirmi birinci yüzyıl her döneminkinden daha fazla görsel bir yüzyıl oldu. Artık insanlar okumuyor, “dinliyor, izliyor”. Hatta bu bloğun yazarına da sürekli “artık kimse okumuyor, You Tube üzerinden bir kanal açın ve oradan anlatın” diye öneride bulunuyorlar. Bu da doğru mu? Tartışılır ama günlük olaylara bakıldığında You Tube üzerinden yapılan yayınların artma oranına bakıldığında galiba doğru görülüyor.

1. Kısaca konu
7. Koğuştaki Mucize, 7 yaşındaki kızı ile aynı zekâ yaşına sahip (zihinsel engelli) bir babanın adalet arayışını konu ediyor. Yaklaşık olarak 1983 yılında bir Ege kasabasında sıkıyönetim komutanının kızının ölümü üzerine o bölgede koyunlarını otlatan ve komutanların çocukları dahil diğer çocukların deli diyerek alay ettikleri bir “akli açıdan yeterli düzeyde olmayan” (kızıyla aynı akıl yaşında olan) kişinin suçlanması anlatının konusunu oluşturur. Filmdeki ikinci konu ise baba ile kızının kavuşma arzusudur. Bir yanda adaletin gerçekleşmesi diğer yanda baba ile kızının kavuşması. Bir bakıma izleyici, adaletin nasıl gerçekleşeceğini merak ederken, baba ile kız ise, nasıl kavuşacaklarını düşlemektedirler. İkili bir beklenti söz konusudur.
Anlatının başında zihinsel engelli durumdaki baba, küçük kızı Ova ve annesinin bir aradaki yaşamı görülür. Oğlunun zihinsel sorununu en iyi bilen annesidir. Bu nedenle torununa “senin baban çok iyi birisi” der. Baba da her durumda kızını çok sever ve her isteğini yerine getirmeye çalışır. Belki de bir isteğin yerine getirilememesi (çantanın komutan tarafından alınıp kendi kızına verilmesi) ile olaylar başlar. Anlatının dönüştürücü öğesi budur.
Akıl sağlığı yerinde olmayan Memo (Mehmet Koyuncu) ile alay eden komutanın kızı, Memo ile dalga geçerken kayalıklardan denize düşer. Memo bildiği kadarı ile kızı kıyıya getirip haber vermek isterken, o anda komutan gelir ve olanlar olur. Memo idam cezasına çarptırılır. Elbette izleyici her şeyin farkındadır. Memo’nun öylece safça teslim olma niyeti değil de, yardım etme isteğini kavrıyor. Aklı başında olsaydı oradan uzaklaşırdı, kaçardı ya da başka önlemler düşünürdü. Ama kötülük nedir bilmeyen Memo kızı denizden çıkarıp yaşatmak için çaba harcar.
Memo’nun bu andan sonraki düşmanı Yarbay Aydın’dır ve hiçbir biçimde baş etmesi düşünülemez. Aşağı rütbeden askerlerin “Allah” dedikleri, çok korkulan bir yetkeci yönetim karşısında Memo’nun hiçbir gücü yoktur. Yarbayın gücünü gösterme arzusu her biçime ortaya çıkıyor. “İbret-i alem için onu darağacında boğacağım” diyor. Onu dediği kişi zihinsel engelli bir kişi. Sessizce ortadan kaybolmamasını istiyor, basının yazarak ölmesiyle kendi erkini bir biçimde toplumda gösterme arzusu ortaya çıkıyor. Sanki bu şekilde öç alıyor.
Filmde bu sonsuz güce sahip yetkeci erke değil de toplumun içinde sessizce yaşayan diğerlerine dikkat çekilir. Görmezden gelinen, değişik açılardan sorunları olabilen ama toplum içinde bizimle yaşayan kişilerin de sevebileceği, ailesi, kızı için bir şeyler yapmaya hakkı olduğunu gösteriyor film. Bir bakıma çevremize bir kez daha bakmamıza olanak sağlıyor film. Yani aramızda olan bu sessiz kimliklere erk sahipleri, toplum, kısaca herkes şans vermeli diye okunabilir. Memo içinde bulunduğu durumu kendisi istemedi. Bu biçimde yaşamak zorunda. Kendiyle alay eden kız çocuğuna bile yardım etmeye çalışan, kötülük yapmayı bilmeyen bir kimliği de çevremizde görebiliriz.
Konu içerisinde bazen karamsarlık en üst düzeye çıkıyor. Baba tutuklanıyor. Ova’ya babaannesi bakıyor. Sonra babaanne ölüyor. Yapayalnız kalan küçük bir kızın ruh hali ayrıntılı olarak veriliyor. Sonrasında öğretmen bu kızcağıza sahip çıkıyor.

2. Adalet ve Kavuşma Arasındaki Salınım
Herkes adaletin peşinde iken Memo iler kızı Ova’nın tek isteği birbirlerine kavuşmaktır. Adaletin gerçekleşmesi için de bir mucize gerekmektedir. O mucize de cezaevindeki en uyumsuz, en sorunlu kişi tarafından gösterilir. Aslında iki konuyu tek bir kişi, hapisteki uyumsuz kişi çözer. Memo’nun yerine idam olmaya razı olur. Bu ne güzel bir özveridir. İzleyicinin mendile en çok gereksinim duyduğu anlar bu kara verme ve eylemin gerçekleştiği anlardır. Bu kişi de gerçekte iç hesaplaşmalar yaşayarak kendi iç huzuruna kavuşmak için böylesi bir karar verir. Vicdanıyla bir hesaplaşma yapar.
Memo yerine darağacına giden bu mahpusun davranışı ruhbilimsel açıdan incelenmeye değerdir. “Kimse hastanın çeşitli fobik kaygılar ve karşı fobik önlemler ve takıntılı kıskançlık, bastırılmış saldırganlık, intihara meyilli depresyon karmaşık bir bileşeni olan patolojisi hakkında çok emin olamaz”[2] diyor Sabbadini.
Cezaevi içindeki “cezaevi sorumlusu” Askorozlu (İlker Aksum), başlangıçta tam bir “pislik” gibi görünen, her türlü kötülüğün paçasından aktığı bir kimliktir. Ama onun da dışarıdan düşmanları var ve cezaevinde bile peşini bırakmaz. Bu ilk sorun atlatıldıktan sonra Memo’yu öldürmeye çalışırken, Memo’nun davranışlarına bakarak burada bir yanlışlık olduğunu görür ve bir bakıma cezaevi içindeki isyanı Askorozlu başlatır. Yine şunu söylemek gerekiyor: Ne denli kötü olursan ol, içinde bir vicdan denilen şey var ve onunla yaşamak zorundasın. Alışageldiğimiz insanların farklı insanlara olan yaklaşımı ya da farklı insanların alışageldiğimiz insanlara olan bakışını bu filmde bir arada görüyoruz.
Baba Memo, içinde kötülük duygusu olmayan ama içindeki iyilik ve masumiyet duygularını da çok iyi yansıtamayan bir yetişkin. Tam olarak da yetişkin denilemez. Yalnızca bedensel açıdan yetişkin, zihinsel açıdan Ova kadar bir düşünce yapısına sahip.
Mahpustan kurtulan Memo için hapishane yönetimi ve alt düzeydeki askerler hala korkmaktadır. Bunu da hapishane müdürünün kıvrak zekası ile çözülür.
Hapishanedeki kimlikler de bir bakıma Türkiye mozaiği. Egelisi de var, Karadenizlisi de Doğu Anadolulusu da. Bunlar da cezaevleri ile ilgili biraz izleyiciye yakınlık kurmak istenmiş olabilir.

3. Anlatı ve Güzelduyu açısından filmin değerlendirilmesi
Filmin uyarlama olmasına bağlı olarak yönetmenin ne denli özgür davrandığı, kendisinin kattığı konuların ne olduğu konusundaki bilgilerimiz yetersiz. Ama izlek olarak bize fazlaca yabancı olmayan bir konu ve oluşturulan uzamlar, görsellik ve diğer yer zaman belirticileri zamana ve döneme uygun görünmektedir.
Sanat yönetmeni oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Döneme uygunluk sağlanmış. Ayrıntılara yeterince özen gösterilmiş. Ama bu genel anlamda eyleme dayalı bir filmdir. Türk toplumunun belli bir dönemine gönderimde bulunur. Bu nedenle ruhbilimsel bir film kadar simgeleştirme görülmemektedir. Filmdeki kahramanlar ve eylemler neredeyse düzanlamsal yanlarıyla kullanılmıştır. Yorumlanması gereken simgesel anlatımlar yok denecek kadar azdır.
Belki biraz simgesel olan yan hapishanedeki kişilerdir. Hem Türkiye’nin değişik kesimlerindendir hem de farklı meslek sahipleridir. Bir din adamının yanında aklı başında olan ama bir kızgınlıkla kızını öldürmüş ve bu nedenle kendini asla affetmeyen bir baba vardır. Anlatıda iki tane baba-kız ilişkisi vardır. Birisi kızını öldürmüş ve bir ağacın altına gömmüş ve hapishanede sürekli bu durumu beyninde sorgulayan bir baba vardır. Diğeri de akli dengesi yerinde olmayan ama kızını çok seven, onu yaşatmak ve onun için yaşamak isteyen Memo vardır. İki kız babası birbirine karşıt kimliklerdir.
Karşıtlık arandığında askerler arasında da vardır. Yarbay ile yüzbaşı da görüş açısı ve vicdan konusunda birbirine karşıt durumdadırlar.
Memo aslında tüm kız çocuklarına karşı iyidir. Kendi kızı için olduğu kadar Yarbayın kızı için de geçerlidir. Denize düşen sıkı yönetim komutanının kızını kendince kurtarmaya çalışır. Ama derdini anlatamadığından ve de sıkıyönetim komutanının elindeki sonsuz gücü keyfince kullanma isteğinden Memo haksız yere kızı öldürmekle suçlanır. Elbette “gök kubbe altında hiçbir şey gizli kalmaz” düşüncesine uygun olarak bir asker kaçağı bu duruma istemeden tanık olur. Belki Memo’yu idam cezasından kurtaramaz ama izleyicinin gözünde iyi bir kahraman olur. Apoletli erkin bu “istenmeyen” tanığı da ortadan kaldırmasıyla yine tüm oklar Memo’yu gösterir.
Bu anlatıda hapishanedeki kişilerin tümüyle kötü kişilerden olur gibi bir düşünceyi silmesi açısından önemlidir. Yani bir bakıma insan nerede olursa olsun kendi vicdanı var ve gerektiğinde bu sesi dinlerler. Memo’nun akli yetersizliğine tanıklık eden mahpuslar bu suçsuz ve masum insan için bir şey yapamamaya isyan ederler. Hapishanenin de kendi ortamı içinde bir adalet algısının olduğu filmde ayrıntılı olarak işlenir. Elbette Ova’yı hapishanenin o karanlık ortamına getirme düşüncesi belki biraz gerçekdışı durum olarak değerlendirilebilir.

3. 1. Anlatı: İyi ve Kötünün Çalışması
Filmde adalet duygusu sorgulanıyor. Kime göre ve nasıl bir adalet? Gerçekten zor bir soru. Filmde resmi yetkenin adaleti ile gerçek adalet sürekli çatışmalı bir biçimde veriliyor. Bu da kurmaca yapıların genel özelliklerinden birisidir[3].
Filmde Memo’yu canlandıran Aras Bulut İynemli rolünü başarılı ile gerçekleştirmiştir. Elbette izleyici küçük oyuncu Ova’yı (Nisa Sofiya Aksongur) filmle birlikte bağrına basmıştır.
Filmde umut ve dayanışma bir arada yer alıyor. İnsani duygulara dayanan, içten etkileyen bir film izleniyor. Babalar ve kızları arasındaki duygusal bağ her zaman derindir ve hep iz bırakır.

4. Sinema Göstergebilimi
Herkesin bir anlatı izlencesi var. Bu eyleme dayalı bir film. Bu açıdan aynı olay Memo, Ova, Yarbay Aydın, öğretmen Mine, Yüzbaşı Faruk ve hapishane mahkumları için aynı olayı yorumlamak olasıdır. Bu kişilerin eylemleri, beklentileri ve eylemlerinin sonuçları kısaca şu biçimde gösterilebilir:

1. Memo
Memo, kızına o çantayı almayı amaçlar. Bu süreçte parasızlık eylemin gerçekleşmesine engeldir. Tam parayı toplayıp alacağı sırada Yarbay Aydın gelir, Memo’dan önce kendi kızına o çantayı satın alır. Bir yandan parasızlık diğer yandan da zamansızlık (çok az bir zamanla çanta alamaz) ve sonunda sonsuz erk sahibi Yüzbaşı Faruk olayın gerçekleşmesindeki engellerdir. Memo’nun birinci eylemi başarısızlıkla sonuçlanır.
Gönderen: Babalık sorumluluğu
Gönderilen: Kızını mutlu etme /etmeme
Özne: Memo
Nesne: Kızına çantayı satın almak
Engelleyici: Parasızlık, Yüzbaşı Faruk, zaman
Yardımcı: şeker satıp para kazanma (ama geç kalmış bir yardım)
Bu anlatının hemen başında olan, belki de olayların gelişimine neden olan bir olaydır. Çantayı alamadığı için koyunlarını otlatırken o çantayı görür ve yüzbaşının kızının yanına gider, sonrasında olanlar olur.

2. Ova:
Ova’nın başlangıçta belki çantaya sahip olmakla ilgili bir anlatı izlencesi oluşturulabilir Ama onu geçiyoruz. Babası Tutuklandıktan sonra Ova’nın tek amacı babasıyla birlikte yaşamaktır. Bu süreçte Ova (özne) birlikte yaşama isteğinin (gönderen) isteği doğrultusunda babasını kurtarmak ister (gönderilen) yardımcı öğretmen, hapishane müdürü ve hapishanedeki mahpuslar. Engelleyici ise kanunlar ve Yüzbaşı Faruk’tur. Görüleceği gibi Yüzbaşı Faruk tümüyle kötü bir kimlik olarak belirtiliyor.
Gönderen: Gelecek korkusu
Gönderilen: Birlikte yaşamak / yaşamamak
Özne: Ova
Nesne: Babası
Yardımcı: Saflığı, mahpuslar, hapishane müdür, öğretmen, yüzbaşı Faruk, Mahpus Yusuf
Engelleyici: Albay Aydın, kanunlar
Sonuç: Mahpus Yusuf sayesinde babası cezadan kurtulur ve birlikte yaşama durumu doğar. Sonuç olumludur.

3. Yarbay Aydın:
Aydın küçük bir kasabada elindeki sınırsız erk ile her şeyi yapabilecek güçte. Bu bağlamda Memo’yu astırmak, cezalandırmak, başkalarına başka kötülükler yapmak, yaptırmak elinde. Bu nedenle Memo’yu darağacında astırarak herkese gözdağı verme peşindedir. Her şey kendi lehinedir. Ancak bilmediği bir şey vardır. Akli dengesi yerinde olmayan birisi için, diğer kişilerin vicdanı ile davrandığını görmez, göremez. Bunun sonucu olarak da beklediği eylem gerçekleşmez. Belki de eylemin gerçekleşmediği için izleyicinin en mutlu olduğu durum budur. Kanunu, yargıyı dikkate almaz. Zihinsel açıdan yetkin olmayan bir kişinin elinden zorla suçlu olduğuna dair parmak bastırarak kabul ettirir. Önceleri mahpuslar da Memo’nun suçlu olduğunu düşünürler. Ama zamanla davranışına bakarak burada bir yanlışlık olduğunu görürler. Bu nedenle düşünceleri değişir.
Gönderen: Babalık
Gönderilen: suçluyu cezalandırmak/ cezalandırmamak
Özne: Yarbay Aydın
Nesne: Memo
Yardımcı: Elindeki sonsuz güç
Engelleyici: Cezaevindeki mahpuslar, cezaevi müdür, Yüzbaşı Faruk
Sonuç: Yarbay aydından başka bu duruma inanmadığından eylem gerçekleşmez. Evet, birisi asılır ama bu Memo değildir. Memo, asılmak yerine bir kayıkla karşı kıyıdaki Yunanistan’a iltica etmesi sağlanır.

4. Öğretmen Mine:
Mine de, hapishane müdür, Yüzbaşı Faruk ve mahpuslar gibi Memo’nun suçsuz olduğuna inanır ve bu cezadan kurtulmasını ister. Bir başka görevi de Ova ile Memo’yu kavuşturmaktır. Çünkü Ova’nın anneannesi de ölmüştür tek başına kalmıştır. Ova ancak babası ile birlikte olursa mutlu olacaktır.
Gönderen: Mesleki sorumluluk
Gönderilen: Ova ile babasını kavuşturmak, Ova’nın mutlu olmasını sağlamak, Memo’nun suçsuz olduğunu kanıtlamak
Özne: Öğretmen Mine
Nesne: Adalet, Ova
Yardımcı: Adalet, haklı olma, Cezaevindeki mahpuslar, cezaevi müdür, Yüzbaşı Faruk
Engelleyici: Yarbay Aydın
Sonuç: Öğretmen Mine, eyleminde başarılı olur. Bu bir başkasının katkısı yoluyla olmuştur[4]. Ama her durumda bir başarı vardır. Belki de bu anlatıdaki tek başarısızlık Yarbay Aydın’ın anlatı izlencesidir.

5. Yüzbaşı Faruk, Mahkumlar, Hapishane müdürü
Yüzbaşı Faruk’un anlatı izlencesi ile mahpusların ya da hapishane müdürünün anlatı izlencesi aynı doğrultudadır. Yalnız Yüzbaşı Faruk’un sorumlu olduğu askeri yönetimle olan ilişkisi diğerlerinde yoktur.
Gönderen: Vicdan
Gönderilen: Memo’yu ipten almak / almamak
Özne: Yüzbaşı Faruk, Mahkumlar, Hapishane müdürü
Nesne: Memo
Yardımcı: Vicdan ve sonradan hapishane müdürü, mahkumlar, Yüzbaşı Faruk, elbette mahpus YUSUF
Engelleyici: Yarbay Aydın, Kanunlar
Sonuç: Elbirliği ile bu yanlışlığı engellerler. Memo yerine mahpus Yusuf asılır. O da kendi iç hesaplaşmasında huzura kavuşur. Ölmeden önce bir iyiliğe neden olduğunu düşünür.

5. Sonuç ve öneriler
Görüleceği gibi aynı olayın anlatı kişilerinin beklentilerine göre değişik biçimlerde yorumlamak olasıdır. Her sonuçtan yeni bir durum ortaya çıkıyor. Filmde izleyiciye önerilen bazı durumlar söz konusu. Çevremizdeki her şeyin güllük gülistanlık olmadığı, güllerin arasında dikenlerin de olabileceği belirtiliyor.
Sonsuz erke sahip de olsanız bazen vicdanın önüne geçilemeyeceğini gösteriyor. Hani derler ya hapishane içinde “Burada Allah yoktur, peygamber de izne gitti” yazılıdır diye. Belki Memo girmeden önce ilgili koğuşta da aynı şeyler yazılıydı. Ama Memo geldi ve, o saf düşüncesi ile herkesi vicdanı ile baş başa bıraktı. Tüm mahpuslar birlik olup bu akli dengesi olmayan kişiyi darağacından kurtarmaya çalıştı.
Bir öneri senariste: Ben Kubilay Tat’ın (senarist) yerinde olsaydım, öğretmenin Ankara’ya askeri yönetime yazdığı mektupta her şeyi anlatır ve bu durumu değerlendirmek için idam anında bir askeri müfettiş göndertir ve haksızlık ortaya çıktığı için sıkıyönetim komutanının unvanı elinden alınır ve hakkında soruşturma açtırırdım. O zaman halkın belleğinde askeriye de suçluluktan kurtulurdu. Bu bir öneri. Artık yapılacak bir şey yok. Bu biçimde elinde yetki olan apoletli giysilerden korkmak gerekir gibi bir izlenim doğmaktadır.
Bir eleştiriyi de dile getirelim. Bu filmle ilgili değil de, genelde Türk toplumuna yönelik. Ağlayacağımız konuyu dahi ithal etmek pek de hoş görünmüyor. Bu ülkede o kadar çok özgün konu var ki, dramaturgi bölümlerine ya da yeni adla anılacak bir bölüme Türk toplumunun tüm anlatılarını sinema için senaryo, roman için konu olarak hazırlayıp bu alanda çalışanlara sunmak çok yerinde olur. Keloğlan masalından bile kaç tane özgün senaryo çıkarılabilir. Yeter ki bu konularda kafa yoralım.
Tüm bunların ötesinde: Bir uyarlama da olsa zevkle izlenebilecek bir film söz konusu. Emeği geçen herkese çok teşekkürler
Memo: Aras Bulut İynemli
Ova: Nisa Sofiya Aksongur
Öğretmen Mine: Deniz Baysal
Yarbay Aydın: Yurdaer Okur
Fatma: Celile Toyan
Askorozlu: İlker Aksum
Yusuf: Mesut Akusta
Müdür Nail: Sarp Akkaya
Hafız: Yıldıray Şahinler
Yüzbaşı Faruk: Deniz Celiloğlu
Hatice: Gülçin Şahin Kültür
Ali: Ferit Kaya
Kaçak asker: Cankat Aydos
Ova’nın gençliği: Hayal Köseoğlu
Tevfik: Doğukan Polat
Meydancı Selim: Serhan Onat
================
Yönetmen: Mehmet Ada Öztekin
Senaryo: Kubilay Tat (Özge Efendioğlu)
Kurgu: Korhan Topçuoğlu
Müzik: Hasan Özsüt
Yapımcı: Sinan Turan, Saner Ayar
Görüntü yönetmeni: Torben Forsberg
Genel yayın yönetmeni: Ruşen Dağhan
Sanat yönetmeni: Hakan Yarkın
Yardımcı yönetmen: İlker Çanga
Ses tasarımcısı: Onur Yavuz
Işık şefi: Feramuz Tuna
133 dk.





[1] BAZIN, André (1990) Qu’est-ce que le Cinéma?, Paris: Les Edition du CERF, S. 84.
[2] SABBADINI, Andrea (2016) Hareketli İmgeler. Film Üzerine Psikanalitik Yaklaşımlar, Çeviren: Özden Terbaş, İstanbul: Bilgi Üniversitesi yayınları, s. 19.
[3] ODIN, Roger (1990) Cinéma et Production de Sens, Paris: Arman Colin, s. 124.
[4] Katkı konusunda Bkz. GÜNAY, V. Doğan (2018) Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması: Kuyucaklı Yusuf, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları, s. 160.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR, SANA KİM BAKTI YARİM?

TÜRKÇE BİR DÜNYA DİLİ OLABİLİR Mİ?

"KOR" FİLMİ ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME/ÇÖZÜMLEME