YERALTINDAN NOTLAR ÜZERİNE NOTLAR
YERALTINDAN
NOTLAR ÜZERİNE NOTLAR
V.
Doğan Günay
Fyodor M. Dostoyevski’nin
1864 yılında yazdığı Yeraltından Notlar[1]
adıyla bir romanı vardır. Romanın okunması oldukça zordur. Anlaşılmasındaki
zorluk nedeni olarak, kurgulama biçimi ve içeriğinin yoğunluğu gösterilebilir. Anlatım
tekniğinde, yazıldığı dönem açısından, oldukça yeni bir yaklaşım geliştirilmiş.
Birden çok düzlem bir arada karıştırılmış olarak belirmiştir. Böyle olunca
okuyucu hangi bilginin hangi düzlemi ilgilendirdiğini kolaylıkla
karıştırabilir.
İçerik
açısından, o dönemde Rus toplumunda tartışılan gerekirciliğe (fr. déterminisme) karşı yazılmış bir yazı
olarak kabul edilir. Genel kanı olarak Rus düşün ve yazın adamı Nikolay
Gavriloviç Çernişevky’nin Ne Yapmalı?
kitabına bir yanıt, bir itiraz olduğu söylenir. Narodnik (halkçı) hareketin
öncüsü olarak kabul edilen Çernişevky’nin anlatısındaki Kristal Saray, Yeraltından Notlar kitabında eleştirilir.
Tüm insan eylemleri bu
konulara göre 108.000’lik tabanda sıralaması alınan bir logaritma tablosu gibi
matematiksel olarak hesaplanabilir, daha da âlâsı, çağdaş ansiklopedilerimiz
gibi bundan böyle yeryüzünde bilinmedik hiçbir eyleme ya da serüvene yer
bırakmadan hepsini olduğu gibi saptayıp güvenilir başvuru yayınları
çıkarılabilir. Ve bir adım sonrasında da -bunlar sizin sözleriniz- matematiksel
duyarlılıkla, öyle ki, akla gelebilecek her soruya şimşek hızıyla akla gelebilecek
her yanıtı kolayca veren kesin, eksiksiz ve önceden hesaplanmış yeni bir
ekonomik dizge kurulur. Sonra “Kristal Saray” dikilir, sonra… eh yani,
çıkagelir anka kuşu (s. 37)
Siz bu Kristal Saray’a
inandınız, sonsuza dek yıkılmayacağına, arkasından gizlice dil çıkarıp el kol
hareketi yapılamayacağına inanmışsınız. Benim bu Kristal Saray’dan ürkmem ise
belki kristal oluşundan, belki sonsuza dek yıkılmazlığından belki de ona dil
çıkarılamayışındandır (s. 48)
Burada
Çernişevski’nin görüşlerine bir itiraz söz konusudur. İnsan duygularının ve
davranışlarının doğanın bir parçası olarak hesaplanabileceği türündeki görüşü
Dostoyevski yadsır. Böyle bir yaklaşımı duyguların logaritma cetveline ve
matematiksel kesinliğe bağlamak olarak görür. “Özgür iradesi olmayan, tutkuları
olmayan bir adam orgun tamburunda bir pedaldan başka nedir ki?” (s.39) diye
sorar. Çernişevski ilgili anlatısında, o dönemde Batı Avrupa’da yaygın olarak
savunulan olgucu (fr. positiviste),
yararcı (fr. utilitariste), ve
toplumcu görüşleri savunmaktadır.
Romanda
ilginç bir izlek olarak hayvana dönüşme durumları da görülür. Bu bazen
hayıflanma bazen de bir istek olarak anlatıda yer alır.
Sayın baylar! İsteseniz de
istemeseniz de sizlere niçin bir böcek bile olamadığımı anlatmak istiyorum.
Ciddi söylüyorum, böcek olmayı sık sık istemişimdir. Lakin o kadar bile
olamadım. Size yemin ederim ki beyefendi, aşırı bilinçli olmak bir hastalıktır,
tam teşekküllü gerçek bir hastalık. (s. 18)
Bu
daha sonra Kafka’daki dönüşüme esin kaynağı da olmuştur. Dostoyevski insanın
umutsuzluğunu ve dönüşme isteğini, kendisini ya da başkasını dönüştürme
durumunu Ölüler Evinden Anılar’ında
şöyle belirtir: “Bir insan umudunu yitirir ve amaçsız kalırsa, sırf can
sıkıntısı bile onu bir hayvana çevirebilir”[2].
Burada da umudunu yitiren ya da başka bir düzlemde yaşayan bir karşı kahramanın
isteklerini ya da istemediklerini okuruz.
Bir romanının bir kahramanı olması gerekir,
bense karşı-kahramanın bütün özelliklerini bilerek bir araya topladım. Daha
önemlisi hepimiz, her birimiz az ya da çok yaşamdan kopuk büyüdüğümüz, güçlükle
ağır aksak ilerlediğimiz için en tatsız izlenimlerin ürünüyüz. (s. 142)
Tüm
romandaki görüşleri belki de yazar tek bir tümcede özetlemiştir: “En iyisi
hiçbir şey yapmamaktır. Bilinçli eylemsizlik daha iyidir. Öyleyse, yaşasın
yeraltı! (s. 49). Burada yalnızlığı belirtmek istemektedir. Dostoyevski
yalnızlığı toplumsal bir çerçeve içinde görmektedir ve yazar için bu çıkmaz bir
yol ve kötümser bir
durumdur.
Romanın
okunması oldukça zordur. Çünkü roman tekniği açısından iyi bir kurgusu vardır. Zorluk,
iki düzlemin (anlatma ve öykü) karıştırılmış olarak verilmesinden
kaynaklanmaktadır. Okuyucu hangi göstergelerin gerçek dünyaya gönderimde
bulunduğunu anlamakta zorlanabilmektedir. Bu romanın okunmasında okuyucunun en
fazla dikkat etmesi gereken kısım anlatma (fr. narration) ile öykü (fr. histoire)
arasındaki ayrımı çok iyi ortaya koyabilmek olmalıdır. Bilindiği gibi bir
anlatı (fr. récit), anlatma ve öykü
kısımlarından oluşmaktadır[3].
Anlatıcı aynı zamanda anlatı kahramanıdır. Böyle olunca anlatıcının öyküdeki
bir durumu mu anlattığı yoksa anlatma ile ilgili bir durumu mu anlattığı
karışabilmektedir. Okuyucu bu iki düzlemin çok iyi ayırdında olması gereklidir.
Düzenleyim
açısından roman iki bölümden oluşur. Birinci bölüm anlatıcıya ait bir kısım
gibi görülüyor. İkinci bölüm ise öyküye aittir. Birinci bölümün adı “yeraltı”dır
(ss. 15-53). İkinci bölümün adı ise, Nekrasov’un bir şiirinden yola çıkarak “sulusepkene
dair” (ss. 57-1423) olarak konulmuştur.
Birinci
bölümde anlatıcı doğrudan okura sesleniyor. Bu bakımdan anlatıdan (fr. récit) öteye söyleme (fr. discours) benzer bir durum söz
konusudur. Bir bakıma göndergeleri gerçek dünyaya ait bir sözce-söylemden söz
edilebilir. Birinci bölümdeki en ilginç özelliklerden birisi de anlatıcının
alıcısına “beyler” diyerek seslenerek durumları açıklaması ve anlatmasıdır. “Kendinizi
daha yakından gözlemleyin beyler, doğru olduğunu göreceksiniz” (s. 29). Bu
türden “beyler” kullanımlı anlatımları birinci bölümde fazlasıyla
bulunmaktadır. Doğrudan alıcıya seslenen bu anlatım biçimi Wilhelm Reich’in Dinle Küçük Adam[4]
adlı felsefi denemesine benzemektedir. İki çalışma arasındaki benzerlik, her
ikisinin de felsefi yanı ağır basan anlatılar olmasıdır denilebilir.
İkinci
bölüm daha anlatıya benzemektedir. Tüm anlatı birinci tekil kişi adıyla anlatılmıştır.
Hatta öyle ki başkalarına söz hakkı bile verilmemiştir. Riga’dan gelmiş Liza
adlı kıza bile fazlaca söz hakkı verilmez. Yine de hakkını yemeyelim,
anlatıcıdan sonra en fazla konuşan kişi Liza adlı yirmi yaşındaki genç kızıdır.
Anlatıcı
bir karşı kahraman (fr. anti héros)
olarak romanını anlatıyor. Kahraman yeraltı dünyasında yaşamaktadır. Anlatı
boyunca karşılaştığı bazı sorunlardan yorulmuştur da. Liza’ya hakaret eder ve
yanından gitmesini ister. Bu dönemde kadınla ve evlilikle ilgili görüşlerini
okuyucu ile paylaşır. Kadın hâlâ yanından gitmemiştir.
“Onun gözümün önünden
kaybolmasını istiyordum. “Huzur”a hasrettim. Yeraltında yalnız kalmayı
özlüyordum. Alışık olmadığım “hayat canlılığı” beni öyle ezip bunaltmıştı ki
nefes almak bile zor geliyordu” (s. 139).
Bu
alıntıdan da anlaşıldığı gibi anlatıcı durumundaki karşı kahraman yeraltında
sakin bir yaşam sürmektedir. Anlatı ile birlikte yaşamı biraz yoğunlaşmıştır ve
kendisi bu durumdan fazla hoşnut görünmez. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar romanındaki kahramanı, insanın çoğu kez kendi,
yalıtık ve bencil dünyasında, kendi çıkarlarına aykırı olsa da akıldışı (fr. irrationnel) kararlar alabileceğini
savunur. Kahraman kendisini acımasızca sorgular. Örneğin “eskiden size
kahramanlık taslayan ben artık işe yaramaz pisliğin tekiyim” (s. 27)
diyebilmektedir. Ya da “insanı açıklayan en iyi tanımın iki ayaklı ve nankör
bir yaratık olduğunu” (s. 42) düşünebilecek bir kişidir.
İkinci
bölümün son kısımlarında anlatma (fr. narration)
ile ilgili kısımları yeniden görüyoruz. Yine anlatıcı (karşı kahraman)
okuyucuya doğrudan seslenir. Örneğin
“Buyurun bakalım, kendi
hesabıma boş bir soru daha ortaya atıyorum şimdi: ucuz mutluluk mu yoksa acı
çekmenin yüceliği mi, daha iyi olan nedir, yani hangisi daha iyidir?” (s. 141)
diye
sorar. Bu yeraltında yaşamını8 sürdüren karşı kahramanın aklına takılan bir
sorudur. Kuşkusuz yerüstünde gerçekten yaşayan insanların yanıtlamasını istemektedir.
Anlatıcının
karşı kahraman olması romancının kendi görüşünü belirtmek için seçtiği bir anlatım
biçimidir. Çok sıkı siyasal bir baskı altındaki Çarlık Rus toplumunda yazar
görüşlerini bu karşı kahraman yoluyla ortaya koymak istemiştir. Romancıların,
sanatçıların baskı dönemlerinde görüşlerini iletmek için farklı yolları seçtiği
bilinir. Bu durum Dostoyevski’de zirveye çıkmıştır. “Edebiyatın sınır
tanımazlarından olan Dostoyevski çağımızda bunların en büyüğü idi ve hiç kimse
onun kadar, “sınırsızlık ve sonsuzluk yeryüzünün kendisi kadar gerekliydi” diyen
bu atılgan, bu ölçüsüz adam kadar ruhun yeni ülkelerini keşfetmedi”[5].
Yeraltından Notlar anlatısı, baskıcı
bir dönemde yazılan ve görüşler açık açık yazılmak yerine dolaylı biçimler
kullanılarak aktarılması yeğlenmiş bir anlatıdır. Bu roman da karşı kahraman
biçiminde bir kahramanla Dostoyevski’nin görüşlerini anlatmak için seçtiği bir
yaklaşım olarak görmek doğru olacaktır.
Anlatının
son tümcesi oldukça ilginçtir.
Yazar bu paradoksal
notları yazmayı hâlâ bitiremedi. Yine de ötesine geçebilmek için direndi. Bize
gelince, bize öyle görünüyor ki biz burada durabiliriz. (s. 143)
“Anlatı
kişisi”, “yazar”, “biz” sözün kısası aynı sözce içinde birden çok düzeyi
ilgilendiren kişiler vardır[6].
Burada anlatım tekniği açısından üç düzlemli bir anlatım durumu söz konusudur.
Yani metin (anlatı), anlatma ve öykü içiçe geçmiştir. Okuyan anlayan için ne
mutlu diyelim!
KAYNAKÇA
BAHTIN, Mihail M. (2004) Dostoyevski
Poetikasının Sorunları, Çeviren: Cem Soydemir, İstanbul: Metis Yayınları
DOSTOYEVSKI, Fyodor M. (2018) Yeraltından
Notlar, Çeviren. Tülin Dagüloğlu, İstanbul: Remzi Kitabevi.
GÜNAY, V. Doğan (2017)
Metin Bilgisi, Genişletilmiş 5. Baskı,
İstanbul: Papatya Bilim Yayınevi.
GÜNAY, V. Doğan
(2018) Bir Yazınsal Göstergebilim
Okuması: Kuyucaklı Yusuf, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları.
LUKACS, György (1979)
Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı,
Çeviren: Cevat Çapan, 3. Baskı, İstanbul: Payel Yayıncılık.
PATILLON, Michèl
(1992) Précis d’Analyse Littéraire: 1.
Structure et Technique de la Fiction, Paris: Nathan-Université.
REICH, Wilhelm (1980) Dinle Küçük Adam,
Çeviren: Şemsa Yeğin, İstanbul: Payel Yayınları.
VALETTE, Bernard
(2000) Esthétique du Roman Moderne,
Paris: Nathan.
ZWEIG,
Stefan (2016) Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski, 14. Baskı,
Çeviren: Nafer Ermiş, İstanbul: İş Bankası Yayınları.
[1] DOSTOYEVSKI, Fyodor M. (2018) Yeraltından Notlar, Çeviren. Tülin
Dagüloğlu, İstanbul: Remzi Kitabevi (Bu çalışmadaki alıntılar bu kitaptan
yapılmıştır. Alıntıların sonundaki sayfa numaraları bu kitaba gönderimde bulunur)
[2] LUKACS, György (1979) Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı, Çeviren: Cevat Çapan, 3. Baskı,
İstanbul: Payel Yayıncılık, s. 40.
[3] Bu konuda yenilerde yaptığımız şu
çalışmanın 3. bölümüne (ss. 81-128) bakılabilir. GÜNAY, V. Doğan (2018) Bir Yazınsal Göstergebilim Okuması:
Kuyucaklı Yusuf, İstanbul: Papatya Bilim Yayınları.
[4] REICH,
Wilhelm (1980) Dinle Küçük Adam, Çeviren: Şemsa Yeğin, İstanbul: Payel Yayınları.
[5] ZWEIG,
Stefan (2016) Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski, 14. Baskı,
Çeviren: Nafer Ermiş, İstanbul: İş Bankası Yayınları, s. 184
[6] Bu konuda şu kaynaklara bakabilirsiniz: GÜNAY,
V. Doğan (2017) Metin Bilgisi,
Genişletilmiş 5. Baskı, İstanbul: Papatya Bilim Yayınevi, ss. 155-159; VALETTE,
Bernard (2000) Esthétique du Roman
Moderne, Paris: Nathan, ss. 147-182; PATILLON, Michèl (1992) Précis d’Analyse Littéraire: 1. Structure
et Technique de la Fiction, Paris: Nathan-Université, s. 37.
Merhabalar,
YanıtlaSilDünyanın en büyük yazarlarından kabul edilen Rus Yazar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin 1866’da yayımlanan ve güncelliğini hiç yitirmeyen ölümsüz eseri Suç ve Ceza adlı romanından hafızama kazınan 20 alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak istedim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/dostoyevskinin-suc-ve-ceza-romanindan-hafizama-kazinan-20-alinti/
‘’Sonra öğrendim bunun asla olmayacağını, insanların değişmeyeceğini ve onları kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunun çabalamaya değmediğini. Evet, böyledir.’’ En çok da bu cümle hafızamda yer edinmişti. İnsanları olduğu gibi kabul etmemiz ve değiştiremeyeceğimiz şeyler için kendimizi üzmememiz gerekir.
Umuyorum keyifle okursunuz,
sağlıkla kalın.