"YAZI"NIN GELECEĞİ. GELECEKTEKİ YAZILI ANLATIM ÜZERİNE BAZI GÖZLEMLER

GELECEKTEKİ YAZILI ANLATIM ÜZERİNE BAZI GÖZLEMLER
DİLBİLİM YAZILARI (2)

V. Doğan Günay

 0. Genel Gözlemler
Gelecekle ilgili ne kadar konuşulabilir ya da söylenecek şeyler ne kadar gerçekçi olur. Kestirmek zordur. Bir yerde okuduğum yazıda, “geleceği” biraz temkinli beklenilen bir durum, olgu olarak betimleniyordu. Orada şöyle diyordu: şimdi, karşımızda konuştuğumuz kişidir. Yüzyüzesiniz. Fazla bir yalan ya da dedikodu olmaz. Dedikodu geçmiş hakkında yapılır. Geçmiş daha önce bizimleydi, hakkında çok şey biliyoruz. Doğal olarak en kolay geçmiş hakkında konuşulabilir. Bizimle yaşamış ve kendisi hakkında çok şey bildiğimiz kişi. Gelecek ise, bize geleceği söylenilen ve kendisi hakkında fazla bir bilgimizin olmadığı kişidir. Sıkıntı hiç tanımadığımız, ama geleceğini bildiğimiz "gelecek" konusundadır. Böyle olunca kendisi hakkında fazla bilgimizin olmadığı bir kişi hakkında konuşmak gerçekten zordur. Ayrıca o kişi (gelecek), daha sonra yanımıza geleceğine göre, arkasından atmak da hoş karşılanmaz.
Bu başlık rastgele seçilmediyse, bilgi ve dolayısıyla kültürel değerler gelecek kuşaklara aktarımının nasıl olacağı başlığın temelini oluşturuyor. “Bilgi”yi “bilim”den ayrı olarak kullanıldığını varsayarak ve iki kavram arasındaki ayrını göz önünde bulundurarak, topluma ait her türlü bilginin, bu bağlamda kültürel olguların, gelecek kuşaklara aktarılması söz konusudur. Başlığın bende bıraktığı izlenim bağlamında bilgi ve bilginin de içinde yer aldığı kültürü tartışarak konuya girmek isterim.
Ben bu konuyla ilgili olarak üç alanda bazı görüşler geliştirmeye çalışacağım
1. Tarihsel gelişim açısından sözlü ve yazılı dil, kültürel kalıtı geleceğe ne oranda taşıyabilir?
2. Geleceğin yazılı anlatımı nasıl olabilir?
3. Bu durumlar kendi toplumumuzu ne oranda ilgilendirir?

1. Tarihsel gelişim açısından sözlü ve yazılı dil, kültürel kalıtı geleceğe ne oranda taşıyabilir?
             İnsanlığın “kültür” olarak adlandırdığı değer, doğada var olanın yanında insanın eklediği her şeydir[1]. Bu katkı çok değişik alanlarda olabilmektedir. Kültürü, bir toplumu ya da toplumsal grubu belirginleştiren ruhsal ve maddi, entelektüel ve duygusal ayırt edici özelliklerin tümü olarak görebiliriz. Böylesi bir tanımdan yola çıktığımızda, yazın ve güzel sanatların yanında, yaşama biçimi, insan olmanın temel hakları, toplumda kullanılan her türlü değerler sistemi, gelenekler ve inançların da kültür kavramı içinde yer alır.
Tarihin en karanlık döneminden bu yana insanlığın kültür adına yaptıkları, kendinden sonraki nesillere bıraktıkları bir sürü “kültürel” değerler ve birikimler olmuştur. Bunların gelecek nesillere aktarılması ya da belleğe alınması çok farklı biçimlerde olmuştur ve olmaktadır.
“Bellek” ya da “belleğe alma” terimleri günümüzde bilgisayarla ilgili terimler haline gelmiştir. Örneğin “sanal bellek”, “flaş bellek” gibi kavramların bilgisayar dışında bir anlamı yokmuş gibi bir durum söz konusudur. Halbuki bellek öncelikle insanın en önemli değerlerinden birisidir ve düşünen insan için olmazsa olmaz bir organdır. İnsan belleği kültürü taşıma ve birçok kültürel değerin gerçekleşmesinde ne denli önemli bir yeri olduğunu söylemeye gerek bile yoktur. Ama insanlık kültürel birikimini korumada belleğe alma durumunu çok farklı biçimlerde kullanmıştır. Örneğin ezberlemek, bir yere not edip gerekli olduğu zaman bu notlardan yararlanarak anımsamak, daha önceden edinilen bilgileri dağarcığından bularak kullanmak bir tür belleğe alma işidir. Sözü fazla uzatmadan tüm yazılı belgelerin insanlığa ait bir tür bellek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani insanın her zaman yanında taşıdığı ve sınırları daha dar olan belleğinin yanındaki sınırsız olan yazılı bellekten de söz edebiliriz. Belki yazının doğuşu da bu bağlamda değerlendirilebilir. İnsan, belleğinde çok fazla şeyi bir arada uzun süre tutamaz. Kaldı ki insanın böyle bir şansı olsa bile, ölümlüdür ve belleğinde tutacağı bir ömürle sınırlı olur. O halde yazı, kişinin belleğinden bazı açılardan daha güvenilir bir koruma düzeneği olduğu açıktır. Söz uçar yazı kalır sözünü de anımsamak gerekir.
İnsanların kültürel değerlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma konusunda yaptıkları bazı örnekleri birlikte anımsayalım.
İlkokulda bize çarpım tablosu (kerrat cetveli) ezberletirlerdi. Şimdiki öğrencilere bildiğim kadarı ile öğretilmiyor. İsteyen dört işlemi hesap makinesi yoluyla kolayca yapabilmektedir. O dönemde, defterlerin arka kapağında çarpım tablosu listesi olurdu, ezber sırasında bir yazılı belgeye bakarak ezberimizin doğru olup olmadığını kontrol ederdik. Kısacası ezber anında yazılı belge bir tür hakemlik görevi yapmaktadır. Yazılı belge, kişi belleğine göre daha güvenilir durumdadır. Buradan alınacak ilginç bir ders vardır. İnsanoğlu kendi belleğine güvenmez ama yazılı belgeye güvenir.
Bir başka örnek: Uzunluğu 11.454 mısradan oluşan Kırgızların Manas Destanı Sovyetler Birliği döneminde basılması yasaklanır. Kırgızlar bu destanı unutmamak için ezberler. Bir dönem ilgili destan insanların belleği (hafıza) yoluyla yaşatılır. Bu örnek kültürün gelecek nesillere aktarılması için dönem insanının özverisini göstermesi açısından ilginçtir.
Son örneğimizin biraz ideolojik boyutu vardır. İngilizler Hindistan’ı işgal ederler. Bu ülkede bilimin fazla gelişmemesi için, bilim adamlarına logaritma cetvelini ezberletirler. En iyi bilim adamının logaritma cetvelini ezbere söyleyen olduğu savını geliştirirler. İlginçtir, aynı dönemde logaritma cetvelini ezbere bilen bir İngiliz bilim adamı yoktur. Yani aynı dönemde İngiltere’de iyi bilim adamı yoktur (!).
Bu anlatılan olaylarla ilgili değişik gerekçeler söylenebilir. Olayın ideolojik, kültürel ya da başka nedenlerinden söz edilebilir. Ama bunların hepsi insanların belleğine bağlı etkinliklerdir ve bir şeylerin unutulmaması için yapılmıştır.
Yazının kültürü taşımada, gerekli bilgilere ulaşmada çok önemli bir işlevinin olduğu açıktır. Bilgiye en kolay ulaşma yolu yazı aracılığıyla olmaktadır. İnsanlar okuma edimiyle unuttuklarını kolayca anımsarlar, yazılı belgelere başvurarak ihtiyaç duydukları bilgilere kolayca ulaşırlar. En kolay öğrenme biçimi okumadır, bu da yazılı bir belge yoluyla yapılmaktadır. Öğrenilen belgelerin kalıcı olup olmaması konumuzun dışındadır. Kısacası yazıyı daha sonra başvurulacak bir bellek olarak görebiliriz. İnsan belleğinin sınırlılığını düşündüğümüzde, kültürel olguların taşınmasında, gelecek nesillere ulaştırılmasında yazının ne önemli bir işlevinin olduğunu hepimiz biliyoruz.
İnsanoğlunun iletişim araçlarının en başında gelen dil, canlı bir organizmadır. Dilbilim dili canlı bir organizma olarak tanımlar. Canlı olan dil aslında sözlü dildir. Yazılı dil, sözlü dilin bir dönemdeki durumunu yansıtan dildir. Ne demek isteğimi anlatmak için şu örneği vereyim. Kaşgarlı Mahmut Divanı Lügat-it Türk’ü yazdığı dönmede, o sözlükte anlatım için kullanılan Türkçe konuşuluyordu. Bugün ilgili kitabı biz anlayamıyoruz. Gerçekte biz de Kaşgarlı Mahmut gibi Türkçe konuşuyoruz.
Sözlü dil de kendi bağlamında birçok kültürel özelliği taşıyabilir, ama tüm özellikleri taşıması zordur. Belki bu durumun bir sonucu olarak, insanoğlu yazılı dil ile tanışır. Sözlü dilin yaşaması, varlığını sürdürmesi, gelişmesi yazılı dile bağlı değildir. Diğer yandan yazılı dilin sözlü dile önemli katkılarının olduğu da açıktır. Diğer yandan bir yazılı dilden söz edebilmek için o yazılı dilin bir dönemde konuşulan dil olması da gereklidir. Yani sözlü dil ile yazılı dil arasında karşılıklı bir bağlılık durumu vardır. Ama iki dilin kullanım dönemleri arasında oldukça uzun bir zaman dilimi vardır.
Yazılı dil sözlü dille birlikte doğmuş olsaydı, yazının doğuşu insanlığın doğuşu yani sözlü dille aynı zamanda insanın kullanımında olurdu. Ama böyle değil. En eski insan olarak kabul edilen “Güney Afrika İnsanı”nın 100.000 yıllık bir geçmişinden söz edilir[2]. Bu insan fosilinde beyinde konuşmayı sağlayan Rolando yarığı ve bu beynin sağ ve sol yarım küreleri vardır. Yani ilk insanın konuşabilme yeteneğinin olduğu ortadadır. Bununla birlikte ilk yazılı belge olarak kabul edebileceğimiz Lascaux mağaralarındaki duvar resimleri için 17.000 yıllık bir geçmişinden söz edilir[3]. Kabaca yazılı dil ile sözlü konuşma arasında 80.000 yıllık bir zaman farkı vardır. Hatta yazılı dilin daha da yeni olduğunu belirtenler vardır. Örneğin Fransız dilbilimci René Etiemble “insanlar bir milyon yıldan beri doğup ölmekte, ama yalnızca altı bin yıldır yazmaktadır”[4] diyor. Yani Lascaux mağarasındaki duvar resimleri bir başlangıç olsa da, yazı yoluyla iletişim kurması için, 11. 000 yıl daha beklemesi gerekecektir.
Bütün bu açıklamalardan sonra bu bölümün başındaki soruya yanıt vermeye çalışalım: “Sözlü ve yazılı dil kültürel kalıtı geleceğe ne oradan taşıyabilir?” Öncelikle bu iki dili birbirinden ayırmak zordur ve soruya yanıt ararken tek başına ikisinden birini seçmek zorunda olmadığımızı belirtmeliyiz. Her iki dil de bir arada olmak zorunda. Sözlü dili olmayan ama yazılı belgeleri bulunan dile ölü dil diyoruz. Örneğin Latince, Toharca, Sümerce ölü dillerdir. Bu ölü dillere ait yazılı belgeler bulunabilir. Sonuç olarak konuşma açısından sözlü dil zorunlu ama kültürel birikimi koruma ve gelecek dönemlere taşıma açısından yazılı dil gereklidir.
2. Geleceğin yazılı anlatımı nasıl olabilir?
İnsanoğlunun yazıya geçişi çok ilginçtir. İlk yazılar resimyazı (fr. pictogramme) özelliğindedir. Lascaux ya da Altamira mağaralarındaki resimlerde bu durumu görebiliyoruz. Etiemble’in sözünü ettiği yazılı iletişimin ilk başlangıcı olarak kabul edilen alfabe yazısının çıkışı Fenike yazısının dildeki seslere dayalı olarak geliştirilir ve başlangıçta resimyazı özelliğinde göstergeler kullanılır. Bu resimyazı, somut bir şeyi resim yoluyla göstermektedir. Belleğe yardımcı olmak üzere kullanılan ilk yazının kayıtları, nesneyi anlatmak için bir nesneyi gösteren basitleştirilmiş resimlerdir. Bu tür yazının özelliği, gönderme yaptığı nesneyi belirten özellikte olmasıdır. Yani öküz başı ile öküz başını belirten gösterge (resim yazı) arasından bir benzerlik ilişkisi vardır. Ama zamanla yoğun kullanımlar sonucu bu benzerlik ilişkisi kaybolmuştur. Bu önemlidir çünkü resimyazı yerine simge kullanan insanoğlu düşünsel anlamda geliştiğinin göstergesidir.
İnsanlığın kullandığı belli başlı yazı türlerini kısaca değerlendirerek gelecekle ilgili bazı varsayımlarda bulunalım. Yazı türlerini 11 farklı başlık altında toplamak olasıdır[5]:

1. Çivi yazısı (fr. cunéiforme): Dünyadaki en eski yazı türü olarak bilinir. M.Ö. 3400–3500 yıllarına kadar giden bir geçmişinden söz edilir. Başlangıçta çizgisel bir özellik gösteren bu yazı daha sonraları köşeli bir yazı türüne dönüşür. Bu da kullanılan yazı gerecinden kaynaklanan bir durumdur. İlk örnekleri Mezopotamya’da görülür.

2. Görüntüselyazı (fr. iconographie): Görüntüsel yazının kökeni dinsel resimlere dayanır. Günümüzde ise, görsel sanatlara ait yapıtların yorumlanması ve betimlenmesinde görüntüsel yazıdan söz edilir. Yine aynı izlekle ilgili bir tek konunun yeniden sunumlarının bütünü için de görüntüsel yazı kavramı kullanılmaktadır[6].
                                                                       Adaleti belirten bir görüntüsel yazı

3. Düşünceyazı (fr. idéogramme): Düşünceyazı, bir sözcük ya da bir düşünce ile temsil edilen yazıya dayalı bir simgedir. Düşünceyazı, günümüzde konuşulan Çince ve Japonca gibi dillerin yazı biçimini oluşturur. Yine Mısır hiyeroglif (Yunanca “hieros” kutsal anlamına gelir, “gluphein” ise kazımak anlamındadır. Hiyeroglif sözcüğü “tanrıların yazısı” anlamına gelmektedir) yazısı ya da Antik Mısır yazısının da yazı biçimi düşünceyazıdır. Düşünceyazıyı resimyazıdan (fr. pictogramme) ayırmak gerekir. Resimyazı, somut bir şeyi resim yoluyla, sesi belirtmek için de sesyazı (fr. phonogramme) ile gösterir.



Zen tablosunun düşünceyazısı


Bir başka düşünceyazı örneği (Büyük din adamı Kubo Chosho tarafından yazılan “Ki-ai” düşünceyazısı)[7]

4. Sözcükharf (fr. logogramme): Batı dillerinde kullanılan logogram terimi, Yunanca “logos” (söz, sözcük) ve “grama” (karakter, harf) sözcüklerinden oluşturulmuştur. Sözcükharf, sesbirimlerin bir kısmını değil, bir sözcüksel birimin (fr. lemme) tümünü belirten tek bir yazıbirimi (fr. graphème) belirtir. Gerçekliğin soyut bir öğesini (bir kavram, bir biçimbirim ya da bir sözcüksel birim olarak) belirten sözcükharf, bir düşünceyazıdır. Belirttiği gerçekliği resim şeklinde gösteren bir sözcükharf resimyazı (fr. pictogramme) olur.


Çin yazı karakterlerinde sözcükharf türü bir yazı kullanır. Yanda Hanzi sözcüğünün geleneksel yazı ve günümüzdeki daha basitleştirilmiş anlatım biçimleri görülmektedir.
Sözcükharf olarak Mısır hiyeroglifleri, Hitit yazısı, Anadolu kavmi olan Luvilerin yazısı, Sümerlerin çivi yazısı, Akadların ve başka Ortadoğu topluluklarının çivi yazısı, Çin yazısı ve Mayaların yazısı örnek gösterilebilir.

5. Elifbe yazısı (fr. abjad): Arapçadaki elif, be, cim ve dal (ebced) harflerinin oluşumudur. Arapça ve İbranice elifba yazı türünü kullanır. Elifbe yazısı için ünsüz alfabesi (fr. alphabet consonantique) de denir, çünkü bu yazıda yalnızca ünsüzler belirtilir. Elifbe yazısı kullanan bazı yazı türleri olarak Arap, İbrani, Uruk yazısı (fr. ougaritique), Fenike yazısı, eski Suriye yazısı, hiyeroglif yazısı sayılabilir[8].Mısır hiyeroglif yazısının özgünlüğünü Jean şu biçimde açıklar: Bu yazıda temelde üç ayrı gösterge türünden yararlanılmıştır. “Fikirleri ifade etmek üzere kullanılan birleşik göstergelerin yanı sıra, şeyleri ya da varlıkları temsil eden üsluplu çizimler, yani resimyazılar; aynı çizimleri ya da daha farklı olanları kullanan ve seslere gönderme yapan sesyazılar (fr. phonogramme); son olarak, hangi eşya ya da varlık ulamının söz konusu edildiğinin anlaşılmasını sağlayan belirtici göstergeler”[9]. Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi Mısırlılar en başından beri her şeyi anlatabilen grafiksel bir dizge kurmuşlardı.

6. Seslemyazı (fr. syllabaire): Seslemyazı, bir dildeki sesleri betimlemek için kullanılan simgeler bütününü belirtir. Bu simgeler o dildeki seslemleri belirtir. Alfabede simgeler bir dildeki sesleri (fr. son) ya da sesbirimleri (fr. phonème) belirtirken, seslemyazıdaki simgeler, o dildeki heceleri belirtir.
Japon katakana yazısı örneği

7. Alfabesel seslemyazı (fr. alphasyllabaire): Alfabesel seslemyazı ya da abugida, bir dildeki sesbirimleri temsil etmek için kullanılan göstergelerin tümünü belirtir. Seslemleri belirten göstergelerden oluşan bu yazı türü, seslemyazı ile alfabe arasında bir yeri vardır.
Sanskritçe yazımda kullanılan devanāgarī yazı biçiminde alfabesel seslemyazı örneği kullanılmaktadır

            8. Alfabe (fr. alphabet): Alfabe, Yunanca alfa ve beta sözcüklerinden türetilen bir sözcüktür. Bir dildeki sesbirimleri (fr. phonème) az ya da çok temsil etmeye yönelik, simgelerden oluşan bir bütünlüktür. Bu simgelerin ya da yazıbirimlerin (fr. graphème) her birine harf denir. Bizim alfabemizin de temelini oluşturan Latin alfabesi aşağıdaki biçimdedir.

Büyük harfler (yazıbirimler)
A
B
C
D
E
F
G
H
I
J
K
L
M
N
O
P
Q
R
S
T
U
V
W
X
Y
Z
Küçük harfler (yazıbirimler)
A
B
c
d
e
f
g
h
İ
j
k
l
m
N
O
p
q
r
s
t
u
v
w
x
y
z

9. Bray (fr. braille): Bray dokunmaya dayalı bir yazı sistemidir. Körler ya da ciddi görme bozuklukları çeken kişilere yönelik olarak hazırlanmıştır. Louis Braille (1809–1852) adlı bir Fransız tarafından oluşturulmuştur. Braille, bu buluşundan kısa süre sonra bir kazada görme yetisini kaybeder.

10. Stenografi (fr. sténographie) : Sözlü dili, yani sözlü olarak yapılan bir anlatımı olabildiğince hızlı yazabilmek için geliştirilen bir yazma biçimi


11. Resimyazı (fr. pictogramme): Belli bir nesneye ya da belli bir varlığa gönderme yapan yazılara resimyazı (fr. pictogramme) denir. Resimyazı, soyut bir desenin ya da resmin şematik ve grafik olarak temsilidir. Genelde bir durum ya da olayın tümünü bir resimyazı belirtir. Bu resimyazı, yazılı dilde bir gösterge işlevi görür ama sözlü dilde bir şey belirtemez. Gerçek uzamda kişileri yönlendirmek için kullanılan farklı işaretlerdir.

Günümüzde sıkça kullanılan bazı resimyazı örneği

Birçok resimyazı bir araya gelip belli bir düşünceyi anlattığı için bunlara düşünceyazı (fr. idéogramme) denilmektedir. “Yüzyıllar geçtikçe düşünceyazılar, gönderme yaptıkları nesneyi artık canlandırmaz olmuş, anlamlarını kendi bağlamlarından almaya başlamışlardır”[10]. Bu saptama çok önemlidir.
Bütün bu yazılardan sonra gelecekteki insan ne tür bir yazı kullanacak? Elbette alfabesel yazı ya da farklı dillerin geliştirdiği Elifbe yazısı kullanılması sürecektir. Çünkü insan dilinin eklemli olması ve bu eklemliliği en sağlıklı gösteren sese dayalı yazıdır. Ancak insanın bilgi birikimi çok arttığından yeni bir yazı biçimi geliştirmesi de gerekli olabilmektedir. Tek sözcükleri belirten değil, tümceleri, bir düşünceyi belirten bir yazı biçimine doğru gittiğimiz ortadadır. Örneğin günümüzde koca bir kurumu belirten kısaltmalar vardır ve bu kısaltmalar bir sözcük olarak iş görmeye başlamıştır. “Erasmus öğrencileri” diyoruz. Deliliğe Övgü kitabının yazarı Rotterdamlı filozof Erasmus’tan esinlenerek oluşturulan “ERASMUS” kavramı bir kısaltmadır. FİFA’dan haber geldi, Ayemefli (IMF) günler başlıyor gibi.
Bunun dışında görsel anlamda yeni bir oluşumu görebiliyoruz. Öncelikle bizim varsayımımız tekrar resimyazı (fr. pictogramme) ve düşünceyazı (fr. idéogramme) kullanmaya yönelecektir. Bu sefer en baştaki gibi bir kavram (nesne) ve bir resimyazı olarak gelişmeyecektir. Oluşturulan resimyazılar ya da düşünceyazılar, bir tümce ya da bağlam değerinde anlamları olacaktır. O halde bir resim yazı olacak ama bu bir durumun, genel konunun ortak simgesi olarak anlamlı olacaktır. Bütün bunların nedeni olarak da öğrenilmesi gereken çok fazla bilgi var. “İnsan, dolayısıyla toplumlar; davranışlarını ve stratejilerini, sahip oldukları bilgiye göre ayarlarlar. Yaşadıkları dünya ve diğer insanlarla ilişkileri, doğa, insan ve toplum hakkında ne biliyorlarsa ona bağlıdırlar”[11]. Çok bilgiye sahip toplumların dil kullanma biçimleri de farklı olacağını söyleyebiliriz. Gelecek dönemlerdeki kullanılacak bilgilerin, artalan bilgi kısmı çok fazla olacaktır. Günümüzde çekilen filmlerde bile birçok bilgiyi bilmezsek filmin konusunu bile anlayamayız. Yine kurumlar, kuruluşlar, ideolojiler simgelerle anlatılma yolunun daha da artacağı ortadadır. Üniversitelerin amblemi bir resimyazıdır (fr. pictogramme) ve koca üniversiteyi bu amblem belirtmektedir. Yine fakülteleri, farklı bilim dallarını belirten simgelere baktığımızda geleceğin anlatım biçimiyle ilgili bazı varsayımlarda bulunmamıza yardımcı olacaktır.
Bilimsel gelişmeler açısından ise, özellikle insanlık bilimlerindeki gelişmeler açısından, gelecekteki bilimsel çalışmalar birçok bilime dayalı olacaktır. Bu da araştırmacıların birden çok alan konusunda bilgiyle donanmasını getirir. Gelecek dönemde ortak disiplinlerden doğan bilim dallarının çok olacağını şimdiden görebiliyoruz. Örneğin medya okuryazarlığı diye bir alan çıkmıştır. Bu alanda uzman olabilmek için gazete, bilgisayar, dilbilim, sineme ve televizyon, göstergebilim gibi alanlarda uzman olmayı gerektirmektedir. Örnekleri arttırmak olasıdır.
Gelecek yüzyılın görüntü çağı olacağını söyleyebiliriz. Daha şimdiden görsel göstergelerin evrensel bir dil olma yolunda olduğunu görüyoruz. Gelecekte sıkça kullanılacak resimyazılar çevremizi o kadar sarmış ki, durumun farkında bile değiliz. Sanıyoruz gelecek dönemde görsel açıdan düşünyazı (fr. idéogramme), resimyazı (fr. pictogramme) ve görüntüselyazı (fr. iconographie) kullanılacak gibi görünüyor. Nedeni de tek bir sözcükten öteye bir düşünceyi bütün olarak anlatabilecek durumda gösterge olarak üretilmesi söylenebilir.

Parklarda kullanılan farklı resimyazılar

            3. Bu durumlar kendi toplumumuzu ne oranda ilgilendirir?
Toplumumuz henüz bilgi toplumu aşamasına tam olarak geçemediğinden burada söylenen durumların ne kadarı bizi ilgilendirir, tartışılabilir.
Okumanın kültüre katkısının nasıl olduğu konusunda hepimizin bazı görüşleri vardır. Yani yazılı toplum olmak kültürle yakından ilişkilidir. Aynı şeyi sözlü anlatım için söyleyemeyiz. Hiçbir toplum ne kadar çok konuştuğu ile övünmez. Ama aynı toplumun yazılı belgelerinin nicelik ve nitelik açısından çokluğu, o toplumun kültürel ortamını belirleyen önemli bir ipucudur. Bir toplumun yazılı belgelerle olan ilişkisinin fazlalığı ile kültürel ortamının zenginliği arasında doğru bir orantı vardır. Örneğin bir ülkedeki kütüphanedeki yazılı belgelerin sayısı önemli bir ipucudur. Yine bir ülkede yılda basılan kitap sayısı, okunan gazetenin günlük baskı sayısı her zaman önemli ölçütlerdir. Bu konuda farklı çalışmalar yapılmıştır ve bu konudaki çalışmalar genelde toplum her kesimi tarafından ilgiliyle izlenir.
Ülkelerin kütüphanelerindeki kitap sayısı ile ülkenin gelişmişlik oranı arasında ilişki kurulabilir. Yine bilgi toplumu denilen kavramın yazılı belgelerle ve kültürel birikimle doğrudan ilişkisi vardır. ABD'deki kütüphanelerde bir buçuk milyar kitap, Almanya’dakilerde 170 milyon, İsveç'tekilerde ise 110 milyon kitap var. 70 milyon nüfuslu Türkiye’de ise yalnızca 25 milyon kitap var[12]. Hemen ardından Türkiye’nin bilgi toplumu düzeyine ulaşıp ulaşmadığına siz karar verebilirsiniz. Türk toplumu günde kitap okumak için 26 saniye, televizyon izlemek için 5 saat ayırıyormuş. Bu bilgilerden sonra bilgi toplumu değil de görsel ve düşünsel olmayan bir toplum olmaya doğru gittiğimizi söylemekte bir sakınca yok.
Yüz milyonluk Japonya’da sadece bir gazetenin (Yomiuri Shimbun) günlük baskı sayısı 10 milyon 77 bindir. Adı geçen gazete ciddi bir gazetedir. Siyah beyaz baskıdır ve yalnızca yazı vardır. Yani reklâm yüzde 20’yi geçmez. Japonya’daki günlük gazete baskısı sayısı 70,4 milyon adettir[13]. Türkiye’deki en çok satan gazete Posta Gazetesi’dir ve içinde pek yazı bulunmaz. Bu gazetenin de günlü baskı sayısı 600 binler civarındadır.
Yine Dünya Gazeteler Birliği'nin (WAN) verilerine göre 2005 yılı itibariyle Çin, "en çok gazete yayımlanan ülke" durumundadır. Günde 93 milyon beş yüz bin gazetenin yayımlandığı Çin'i, 78,8 milyonla Hindistan izliyor. Üçüncü sırada ise 70,4 milyonla Japonya yer alıyor.
Fransa’da ortalama her yıl 20 bin kitap basıldığını ve basılan kitapların tümünün sayısının 330 milyonu geçtiğini belirtilir. Bu sayı içinde günlük, haftalık, on beş günlük ya da aylık gazete ve dergilerin baskı sayısı yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın araştırma sonuçlarına göre bir Japon yılda 25, İsveçli 10, Fransız 7 kitap okuyor. Türkiye’de ise 6 kişiye yılda bir kitap düşüyor. Toplam nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan'da kitaplar yüz bin baskı sayısı ile basılıyor. Türkiye ise 2–3 bin dolayında. Maalesef Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim raporuna göre Türkiye 173 ülke arasında 86’ıncı sırada yer alıyor.
Ülkemizde kültürel ortamı zenginleştirecek olan düşünsel ürünler oldukça az tüketilmektedir. Yani bir öykü kitabı iki bin basıyorsa, bir şiir kitabı bin beş yüz basıyorsa, o ülkenin kültürel zenginliğinden söz etmek fazla olanaklı değildir.
Sonuç
Sonuç olarak dünya toplumları kendi birikimlerine bağlı olarak farklı alanlarda koşmayı sürdürecektir. Biz Türk toplumu olarak en önde yer almamız için kültürel öğelerimize sahip çıkıp, bunları daha da geliştirerek hem gelecek kuşaklarla buluşturmalıyız hem de dünya uluslarıyla ilişkilendirmeliyiz. Doğru zamanda doğru işleri yapamazsak burada anlattığımızı gelecekle ilgili durumlar bizim toplumumuzu değil, başka toplumları ilgilendiren bilgiler olarak kalmaya mahkumdur.

Kaynakça
ALİKILIÇ, Dündar (18 Eylül 2007) “Geri kalmışlığın tek nedeni kitap okumamak” Hürriyet Gazetesi, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7458935
CALVET, Louis-Miruel (1998) Histoire de l’Écriture, Paris: Hachette.
COHEN, Marcel; PÉIGNOT, Jérôme (2005) Histoire et Art de l’Écriture, Bouquins, Paris: Robert Laffont.
DURA, Cihan Prof. Dr. (1990) Bilgi Toplumu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları
GÜNAY, V. Doğan (2016) Kültürbilime Giriş. Dil, Kültür ve Ötesi, İstanbul: Papatya Yayınları.
GÜNAY, V. Doğan; UZDU, Funda (2008) “Kitap ile Kapağı Arasındaki Göstergelerarası Serüven”, art-e Sanat ve Tasarım Dergisi, sayı: 02, Isparta : Süleyman Demirel Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, [21-25].
JEAN, Georges (2006) Yazı: İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
ONG, Walter J. (1995) Sözlü ve Yazılı Kültür, Çev. Sema Postacıoğlu Banon, İstanbul: Metis Yayınları.
SANDERS, Barry 1999) Öküzün A’sı, Elektronik Çağda Yazılı Kültürün Çöküşü ve Şiddetin Yükselişi, Çeviren: Şehnaz Tahir, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
VARDAR, Berke (1982) Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Ankara: TDK Yayınları.
L’Écriture, http://fr.wikipedia.org/wiki/Écriture (son ulaşım: 24 Kasım 2008)


MİNİK SÖZLÜK
Abjad: Elifbe yazısı

Alphabet consonantique: Ünsüz abecesi

Alphabet: Abece
Alphasyllabaire: Abecesel seslemyazı
Braille: Bray
Cunéiforme: Çivi yazısı
Graphème: Yazıbirim
Iconographie: Görüntüselyazı
Idéogramme: Düşünceyazı
Lemme: Sözcüksel birim
Logogramme: Sözcükharf
Ougaritique: Uruk yazısı
Phonème: Sesbirim
Phonogramme: Sesyazı
Pictogramme: Resimyazı
Pictographique: Resimyazısal
Son: Ses
Sténographie: Stenografi
Syllabaire: Seslemyazı
==================================

 Yayın tarihi: 03 Kasım 2016




[1] GÜNAY, V. Doğan (2016) Kültürbilime Giriş. Dil, Kültür ve Ötesi, İstanbul: Papatya Yayınları, s. 25
[2] VARDAR, Berke (1982) Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Ankara: TDK Yayınları, s. 51
[3] GÜNAY, V. Doğan; UZDU, Funda (2008) “Kitap ile Kapağı Arasındaki Göstergelerarası Serüven”, art-e Sanat ve Tasarım Dergisi, sayı: 02, Isparta : Süleyman Demirel Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, [21-25].
[4] Aktaran JEAN, Georges (2006) Yazı: İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s.11.
[5] CALVET, Louis-Miruel (1998) Histoire de l’Écriture, Paris: Hachette, s. 34; L’Écriture, http://fr.wikipedia.org/wiki/Écriture (son ulaşım: 24 Kasım 2008)
[6] http://fr.wikipedia.org/wiki/Iconographie
[7] http://www.karatedojo.ch/KDL_leclub.htm
[8] COHEN, Marcel; PÉIGNOT, Jérôme (2005) Histoire et Art de l’Écriture, Bouquins, Paris: Robert Laffont.
[9] JEAN, Georges (2006) Yazı: İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 28.
[10] JEAN, Georges (2006), Yazı İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4. baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 14.
[11] DURA, Cihan Prof. Dr. (1990) Bilgi Toplumu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 88
[12] ALİKILIÇ, Dündar (18 Eylül 2007) “Geri kalmışlığın tek nedeni kitap okumamak” Hürriyet Gazetesi, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7458935
[13] http://tr.wikipedia.org/wiki/Tiraj

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR, SANA KİM BAKTI YARİM?

TÜRKÇE BİR DÜNYA DİLİ OLABİLİR Mİ?

"KOR" FİLMİ ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME/ÇÖZÜMLEME