"YAZI"NIN GELECEĞİ. GELECEKTEKİ YAZILI ANLATIM ÜZERİNE BAZI GÖZLEMLER
GELECEKTEKİ
YAZILI ANLATIM ÜZERİNE BAZI GÖZLEMLER
DİLBİLİM
YAZILARI (2)
V. Doğan Günay
Bu başlık rastgele seçilmediyse, bilgi
ve dolayısıyla kültürel değerler gelecek kuşaklara aktarımının nasıl olacağı
başlığın temelini oluşturuyor. “Bilgi”yi “bilim”den ayrı olarak kullanıldığını varsayarak
ve iki kavram arasındaki ayrını göz önünde bulundurarak, topluma ait her türlü
bilginin, bu bağlamda kültürel olguların, gelecek kuşaklara aktarılması söz
konusudur. Başlığın bende bıraktığı izlenim bağlamında bilgi ve bilginin de
içinde yer aldığı kültürü tartışarak konuya girmek isterim.
Ben bu konuyla ilgili olarak üç
alanda bazı görüşler geliştirmeye çalışacağım
1. Tarihsel gelişim açısından sözlü ve yazılı dil, kültürel kalıtı geleceğe ne oranda taşıyabilir?
2. Geleceğin yazılı anlatımı nasıl olabilir?
3. Bu durumlar kendi toplumumuzu ne oranda ilgilendirir?
1. Tarihsel gelişim açısından sözlü ve yazılı dil, kültürel kalıtı geleceğe ne oranda taşıyabilir?
2. Geleceğin yazılı anlatımı nasıl olabilir?
3. Bu durumlar kendi toplumumuzu ne oranda ilgilendirir?
1.
Tarihsel gelişim açısından sözlü ve yazılı dil, kültürel kalıtı geleceğe ne
oranda taşıyabilir?
İnsanlığın “kültür” olarak
adlandırdığı değer, doğada var olanın yanında insanın eklediği her şeydir[1]. Bu katkı çok değişik alanlarda
olabilmektedir. Kültürü, bir toplumu ya da toplumsal grubu belirginleştiren ruhsal
ve maddi, entelektüel ve duygusal ayırt edici özelliklerin tümü olarak görebiliriz.
Böylesi bir tanımdan yola çıktığımızda, yazın ve güzel sanatların yanında,
yaşama biçimi, insan olmanın temel hakları, toplumda kullanılan her türlü
değerler sistemi, gelenekler ve inançların da kültür kavramı içinde yer alır.
Tarihin en karanlık döneminden bu
yana insanlığın kültür adına yaptıkları, kendinden sonraki nesillere
bıraktıkları bir sürü “kültürel” değerler ve birikimler olmuştur. Bunların
gelecek nesillere aktarılması ya da belleğe alınması çok farklı biçimlerde
olmuştur ve olmaktadır.
“Bellek” ya da “belleğe alma”
terimleri günümüzde bilgisayarla ilgili terimler haline gelmiştir. Örneğin
“sanal bellek”, “flaş bellek” gibi kavramların bilgisayar dışında bir anlamı
yokmuş gibi bir durum söz konusudur. Halbuki bellek öncelikle insanın en önemli
değerlerinden birisidir ve düşünen insan için olmazsa olmaz bir organdır. İnsan
belleği kültürü taşıma ve birçok kültürel değerin gerçekleşmesinde ne denli
önemli bir yeri olduğunu söylemeye gerek bile yoktur. Ama insanlık kültürel
birikimini korumada belleğe alma durumunu çok farklı biçimlerde kullanmıştır.
Örneğin ezberlemek, bir yere not edip gerekli olduğu zaman bu notlardan
yararlanarak anımsamak, daha önceden edinilen bilgileri dağarcığından bularak
kullanmak bir tür belleğe alma işidir. Sözü fazla uzatmadan tüm yazılı
belgelerin insanlığa ait bir tür bellek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani
insanın her zaman yanında taşıdığı ve sınırları daha dar olan belleğinin
yanındaki sınırsız olan yazılı bellekten de söz edebiliriz. Belki yazının
doğuşu da bu bağlamda değerlendirilebilir. İnsan, belleğinde çok fazla şeyi bir
arada uzun süre tutamaz. Kaldı ki insanın böyle bir şansı olsa bile, ölümlüdür
ve belleğinde tutacağı bir ömürle sınırlı olur. O halde yazı, kişinin
belleğinden bazı açılardan daha güvenilir bir koruma düzeneği olduğu açıktır.
Söz uçar yazı kalır sözünü de anımsamak gerekir.
İnsanların kültürel değerlerini
koruma ve gelecek nesillere aktarma konusunda yaptıkları bazı örnekleri
birlikte anımsayalım.
İlkokulda bize çarpım tablosu
(kerrat cetveli) ezberletirlerdi. Şimdiki öğrencilere bildiğim kadarı ile
öğretilmiyor. İsteyen dört işlemi hesap makinesi yoluyla kolayca
yapabilmektedir. O dönemde, defterlerin arka kapağında çarpım tablosu listesi
olurdu, ezber sırasında bir yazılı belgeye bakarak ezberimizin doğru olup
olmadığını kontrol ederdik. Kısacası ezber anında yazılı belge bir tür hakemlik
görevi yapmaktadır. Yazılı belge, kişi belleğine göre daha güvenilir
durumdadır. Buradan alınacak ilginç bir ders vardır. İnsanoğlu kendi belleğine
güvenmez ama yazılı belgeye güvenir.
Bir başka örnek: Uzunluğu 11.454
mısradan oluşan Kırgızların Manas Destanı Sovyetler Birliği döneminde basılması
yasaklanır. Kırgızlar bu destanı unutmamak için ezberler. Bir dönem ilgili
destan insanların belleği (hafıza) yoluyla yaşatılır. Bu örnek kültürün gelecek
nesillere aktarılması için dönem insanının özverisini göstermesi açısından
ilginçtir.
Son örneğimizin biraz ideolojik
boyutu vardır. İngilizler Hindistan’ı işgal ederler. Bu ülkede bilimin fazla
gelişmemesi için, bilim adamlarına logaritma cetvelini ezberletirler. En iyi
bilim adamının logaritma cetvelini ezbere söyleyen olduğu savını geliştirirler.
İlginçtir, aynı dönemde logaritma cetvelini ezbere bilen bir İngiliz bilim
adamı yoktur. Yani aynı dönemde İngiltere’de iyi bilim adamı yoktur (!).
Bu anlatılan olaylarla ilgili
değişik gerekçeler söylenebilir. Olayın ideolojik, kültürel ya da başka
nedenlerinden söz edilebilir. Ama bunların hepsi insanların belleğine bağlı
etkinliklerdir ve bir şeylerin unutulmaması için yapılmıştır.
Yazının kültürü taşımada, gerekli
bilgilere ulaşmada çok önemli bir işlevinin olduğu açıktır. Bilgiye en kolay
ulaşma yolu yazı aracılığıyla olmaktadır. İnsanlar okuma edimiyle unuttuklarını
kolayca anımsarlar, yazılı belgelere başvurarak ihtiyaç duydukları bilgilere
kolayca ulaşırlar. En kolay öğrenme biçimi okumadır, bu da yazılı bir belge
yoluyla yapılmaktadır. Öğrenilen belgelerin kalıcı olup olmaması konumuzun
dışındadır. Kısacası yazıyı daha sonra başvurulacak bir bellek olarak
görebiliriz. İnsan belleğinin sınırlılığını düşündüğümüzde, kültürel olguların
taşınmasında, gelecek nesillere ulaştırılmasında yazının ne önemli bir
işlevinin olduğunu hepimiz biliyoruz.
İnsanoğlunun iletişim araçlarının
en başında gelen dil, canlı bir organizmadır. Dilbilim dili canlı bir organizma
olarak tanımlar. Canlı olan dil aslında sözlü dildir. Yazılı dil, sözlü dilin
bir dönemdeki durumunu yansıtan dildir. Ne demek isteğimi anlatmak için şu
örneği vereyim. Kaşgarlı Mahmut Divanı
Lügat-it Türk’ü yazdığı dönmede, o sözlükte anlatım için kullanılan Türkçe
konuşuluyordu. Bugün ilgili kitabı biz anlayamıyoruz. Gerçekte biz de Kaşgarlı
Mahmut gibi Türkçe konuşuyoruz.
Sözlü dil de kendi bağlamında
birçok kültürel özelliği taşıyabilir, ama tüm özellikleri taşıması zordur. Belki
bu durumun bir sonucu olarak, insanoğlu yazılı dil ile tanışır. Sözlü dilin
yaşaması, varlığını sürdürmesi, gelişmesi yazılı dile bağlı değildir. Diğer
yandan yazılı dilin sözlü dile önemli katkılarının olduğu da açıktır. Diğer
yandan bir yazılı dilden söz edebilmek için o yazılı dilin bir dönemde
konuşulan dil olması da gereklidir. Yani sözlü dil ile yazılı dil arasında
karşılıklı bir bağlılık durumu vardır. Ama iki dilin kullanım dönemleri
arasında oldukça uzun bir zaman dilimi vardır.
Yazılı dil sözlü dille birlikte
doğmuş olsaydı, yazının doğuşu insanlığın doğuşu yani sözlü dille aynı zamanda
insanın kullanımında olurdu. Ama böyle değil. En eski insan olarak kabul edilen
“Güney Afrika İnsanı”nın 100.000 yıllık bir geçmişinden söz edilir[2]. Bu insan fosilinde beyinde
konuşmayı sağlayan Rolando yarığı ve bu beynin sağ ve sol yarım küreleri
vardır. Yani ilk insanın konuşabilme yeteneğinin olduğu ortadadır. Bununla
birlikte ilk yazılı belge olarak kabul edebileceğimiz Lascaux mağaralarındaki
duvar resimleri için 17.000 yıllık bir geçmişinden söz edilir[3]. Kabaca yazılı dil ile sözlü
konuşma arasında 80.000 yıllık bir zaman farkı vardır. Hatta yazılı dilin daha
da yeni olduğunu belirtenler vardır. Örneğin Fransız dilbilimci René Etiemble “insanlar
bir milyon yıldan beri doğup ölmekte, ama yalnızca altı bin yıldır yazmaktadır”[4]
diyor. Yani Lascaux mağarasındaki duvar resimleri bir başlangıç olsa da, yazı yoluyla
iletişim kurması için, 11. 000 yıl daha beklemesi gerekecektir.
Bütün bu açıklamalardan sonra bu
bölümün başındaki soruya yanıt vermeye çalışalım: “Sözlü ve yazılı dil kültürel
kalıtı geleceğe ne oradan taşıyabilir?” Öncelikle bu iki dili birbirinden
ayırmak zordur ve soruya yanıt ararken tek başına ikisinden birini seçmek
zorunda olmadığımızı belirtmeliyiz. Her iki dil de bir arada olmak zorunda.
Sözlü dili olmayan ama yazılı belgeleri bulunan dile ölü dil diyoruz. Örneğin
Latince, Toharca, Sümerce ölü dillerdir. Bu ölü dillere ait yazılı belgeler
bulunabilir. Sonuç olarak konuşma açısından sözlü dil zorunlu ama kültürel birikimi
koruma ve gelecek dönemlere taşıma açısından yazılı dil gereklidir.
2.
Geleceğin yazılı anlatımı nasıl olabilir?
İnsanoğlunun yazıya geçişi çok
ilginçtir. İlk yazılar resimyazı (fr. pictogramme) özelliğindedir. Lascaux ya
da Altamira mağaralarındaki resimlerde bu durumu görebiliyoruz. Etiemble’in
sözünü ettiği yazılı iletişimin ilk başlangıcı olarak kabul edilen alfabe
yazısının çıkışı Fenike yazısının dildeki seslere dayalı olarak geliştirilir ve
başlangıçta resimyazı özelliğinde göstergeler kullanılır. Bu resimyazı, somut bir şeyi resim yoluyla
göstermektedir. Belleğe yardımcı olmak üzere kullanılan ilk yazının kayıtları, nesneyi
anlatmak için bir nesneyi gösteren basitleştirilmiş resimlerdir. Bu tür yazının
özelliği, gönderme yaptığı nesneyi belirten özellikte olmasıdır. Yani öküz başı
ile öküz başını belirten gösterge (resim yazı) arasından bir benzerlik ilişkisi
vardır. Ama zamanla yoğun kullanımlar sonucu bu benzerlik ilişkisi
kaybolmuştur. Bu önemlidir çünkü resimyazı yerine simge kullanan insanoğlu düşünsel
anlamda geliştiğinin göstergesidir.
İnsanlığın
kullandığı belli başlı yazı türlerini kısaca değerlendirerek gelecekle ilgili
bazı varsayımlarda bulunalım. Yazı türlerini 11 farklı başlık altında toplamak
olasıdır[5]:
1.
Çivi yazısı (fr. cunéiforme):
Dünyadaki en eski yazı türü olarak bilinir. M.Ö. 3400–3500 yıllarına kadar
giden bir geçmişinden söz edilir. Başlangıçta çizgisel bir özellik gösteren bu
yazı daha sonraları köşeli bir yazı türüne dönüşür. Bu da kullanılan yazı
gerecinden kaynaklanan bir durumdur. İlk örnekleri Mezopotamya’da görülür.
2.
Görüntüselyazı (fr. iconographie):
Görüntüsel yazının kökeni dinsel resimlere dayanır. Günümüzde ise, görsel
sanatlara ait yapıtların yorumlanması ve betimlenmesinde görüntüsel yazıdan söz
edilir. Yine aynı izlekle ilgili bir tek konunun yeniden sunumlarının bütünü
için de görüntüsel yazı kavramı kullanılmaktadır[6].
Adaleti belirten bir görüntüsel yazı
3.
Düşünceyazı (fr. idéogramme):
Düşünceyazı, bir sözcük ya da bir düşünce ile temsil edilen yazıya dayalı bir
simgedir. Düşünceyazı, günümüzde konuşulan Çince ve Japonca gibi dillerin yazı
biçimini oluşturur. Yine Mısır hiyeroglif (Yunanca “hieros” kutsal anlamına
gelir, “gluphein” ise kazımak anlamındadır. Hiyeroglif sözcüğü “tanrıların
yazısı” anlamına gelmektedir) yazısı ya da Antik Mısır yazısının da yazı biçimi
düşünceyazıdır. Düşünceyazıyı resimyazıdan (fr. pictogramme) ayırmak gerekir. Resimyazı, somut bir şeyi resim
yoluyla, sesi belirtmek için de sesyazı (fr. phonogramme) ile gösterir.
Zen
tablosunun düşünceyazısı
Bir başka
düşünceyazı örneği (Büyük din adamı Kubo Chosho tarafından yazılan “Ki-ai”
düşünceyazısı)[7]
4.
Sözcükharf (fr. logogramme):
Batı dillerinde kullanılan logogram
terimi, Yunanca “logos” (söz, sözcük) ve “grama” (karakter, harf)
sözcüklerinden oluşturulmuştur. Sözcükharf, sesbirimlerin bir kısmını değil,
bir sözcüksel birimin (fr. lemme)
tümünü belirten tek bir yazıbirimi (fr. graphème)
belirtir. Gerçekliğin soyut bir öğesini (bir kavram, bir biçimbirim ya da bir
sözcüksel birim olarak) belirten sözcükharf, bir düşünceyazıdır. Belirttiği
gerçekliği resim şeklinde gösteren bir sözcükharf resimyazı (fr. pictogramme) olur.
Çin yazı karakterlerinde sözcükharf türü bir
yazı kullanır. Yanda Hanzi sözcüğünün geleneksel yazı ve günümüzdeki daha
basitleştirilmiş anlatım biçimleri görülmektedir.
Sözcükharf olarak Mısır hiyeroglifleri, Hitit
yazısı, Anadolu kavmi olan Luvilerin yazısı, Sümerlerin çivi yazısı,
Akadların ve başka Ortadoğu topluluklarının çivi yazısı, Çin yazısı ve
Mayaların yazısı örnek gösterilebilir.
|
5.
Elifbe yazısı (fr. abjad):
Arapçadaki elif, be, cim ve dal (ebced) harflerinin oluşumudur. Arapça ve
İbranice elifba yazı türünü kullanır. Elifbe yazısı için ünsüz alfabesi (fr. alphabet consonantique) de denir, çünkü
bu yazıda yalnızca ünsüzler belirtilir. Elifbe yazısı kullanan bazı yazı
türleri olarak Arap, İbrani, Uruk yazısı (fr. ougaritique), Fenike yazısı, eski Suriye yazısı, hiyeroglif yazısı
sayılabilir[8].Mısır
hiyeroglif yazısının özgünlüğünü Jean şu biçimde açıklar: Bu yazıda temelde üç
ayrı gösterge türünden yararlanılmıştır. “Fikirleri ifade etmek üzere
kullanılan birleşik göstergelerin yanı sıra, şeyleri ya da varlıkları temsil
eden üsluplu çizimler, yani resimyazılar; aynı çizimleri ya da daha farklı
olanları kullanan ve seslere gönderme yapan sesyazılar (fr. phonogramme); son olarak, hangi eşya ya
da varlık ulamının söz konusu edildiğinin anlaşılmasını sağlayan belirtici
göstergeler”[9].
Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi Mısırlılar en başından beri her şeyi
anlatabilen grafiksel bir dizge kurmuşlardı.
6.
Seslemyazı (fr. syllabaire): Seslemyazı,
bir dildeki sesleri betimlemek için kullanılan simgeler bütününü belirtir. Bu
simgeler o dildeki seslemleri belirtir. Alfabede simgeler bir dildeki sesleri
(fr. son) ya da sesbirimleri (fr. phonème) belirtirken, seslemyazıdaki
simgeler, o dildeki heceleri belirtir.
7. Alfabesel seslemyazı (fr. alphasyllabaire): Alfabesel seslemyazı ya da abugida, bir dildeki sesbirimleri temsil etmek için kullanılan göstergelerin tümünü belirtir. Seslemleri belirten göstergelerden oluşan bu yazı türü, seslemyazı ile alfabe arasında bir yeri vardır.
Sanskritçe yazımda kullanılan devanāgarī yazı biçiminde alfabesel seslemyazı örneği kullanılmaktadır
8. Alfabe (fr. alphabet): Alfabe, Yunanca alfa ve beta sözcüklerinden türetilen bir sözcüktür. Bir dildeki sesbirimleri (fr. phonème) az ya da çok temsil etmeye yönelik, simgelerden oluşan bir bütünlüktür. Bu simgelerin ya da yazıbirimlerin (fr. graphème) her birine harf denir. Bizim alfabemizin de temelini oluşturan Latin alfabesi aşağıdaki biçimdedir.
Büyük harfler (yazıbirimler)
|
||||||||||||
A
|
B
|
C
|
D
|
E
|
F
|
G
|
H
|
I
|
J
|
K
|
L
|
M
|
N
|
O
|
P
|
Q
|
R
|
S
|
T
|
U
|
V
|
W
|
X
|
Y
|
Z
|
Küçük harfler (yazıbirimler)
|
||||||||||||
A
|
B
|
c
|
d
|
e
|
f
|
g
|
h
|
İ
|
j
|
k
|
l
|
m
|
N
|
O
|
p
|
q
|
r
|
s
|
t
|
u
|
v
|
w
|
x
|
y
|
z
|
9.
Bray
(fr. braille): Bray dokunmaya dayalı
bir yazı sistemidir. Körler ya da ciddi görme bozuklukları çeken kişilere
yönelik olarak hazırlanmıştır. Louis Braille (1809–1852) adlı bir Fransız
tarafından oluşturulmuştur. Braille, bu buluşundan kısa süre sonra bir kazada
görme yetisini kaybeder.
10.
Stenografi (fr. sténographie)
: Sözlü dili, yani sözlü olarak yapılan bir anlatımı olabildiğince hızlı
yazabilmek için geliştirilen bir yazma biçimi
11.
Resimyazı (fr. pictogramme):
Belli bir nesneye ya da belli bir varlığa gönderme yapan yazılara resimyazı
(fr. pictogramme) denir. Resimyazı,
soyut bir desenin ya da resmin şematik ve grafik olarak temsilidir. Genelde bir
durum ya da olayın tümünü bir resimyazı belirtir. Bu resimyazı, yazılı dilde
bir gösterge işlevi görür ama sözlü dilde bir şey belirtemez. Gerçek uzamda
kişileri yönlendirmek için kullanılan farklı işaretlerdir.
Günümüzde
sıkça kullanılan bazı resimyazı örneği
Birçok
resimyazı bir araya gelip belli bir düşünceyi anlattığı için bunlara
düşünceyazı (fr. idéogramme)
denilmektedir. “Yüzyıllar geçtikçe düşünceyazılar, gönderme yaptıkları nesneyi
artık canlandırmaz olmuş, anlamlarını kendi bağlamlarından almaya
başlamışlardır”[10].
Bu saptama çok önemlidir.
Bütün
bu yazılardan sonra gelecekteki insan ne tür bir yazı kullanacak? Elbette alfabesel
yazı ya da farklı dillerin geliştirdiği Elifbe yazısı kullanılması sürecektir.
Çünkü insan dilinin eklemli olması ve bu eklemliliği en sağlıklı gösteren sese
dayalı yazıdır. Ancak insanın bilgi birikimi çok arttığından yeni bir yazı
biçimi geliştirmesi de gerekli olabilmektedir. Tek sözcükleri belirten değil,
tümceleri, bir düşünceyi belirten bir yazı biçimine doğru gittiğimiz ortadadır.
Örneğin günümüzde koca bir kurumu belirten kısaltmalar vardır ve bu kısaltmalar
bir sözcük olarak iş görmeye başlamıştır. “Erasmus öğrencileri” diyoruz. Deliliğe Övgü kitabının yazarı
Rotterdamlı filozof Erasmus’tan esinlenerek oluşturulan “ERASMUS” kavramı bir
kısaltmadır. FİFA’dan haber geldi, Ayemefli (IMF) günler başlıyor gibi.
Bunun
dışında görsel anlamda yeni bir oluşumu görebiliyoruz. Öncelikle bizim
varsayımımız tekrar resimyazı (fr. pictogramme)
ve düşünceyazı (fr. idéogramme) kullanmaya
yönelecektir. Bu sefer en baştaki gibi bir kavram (nesne) ve bir resimyazı
olarak gelişmeyecektir. Oluşturulan resimyazılar ya da düşünceyazılar, bir
tümce ya da bağlam değerinde anlamları olacaktır. O halde bir resim yazı olacak
ama bu bir durumun, genel konunun ortak simgesi olarak anlamlı olacaktır. Bütün
bunların nedeni olarak da öğrenilmesi gereken çok fazla bilgi var. “İnsan,
dolayısıyla toplumlar; davranışlarını ve stratejilerini, sahip oldukları
bilgiye göre ayarlarlar. Yaşadıkları dünya ve diğer insanlarla ilişkileri,
doğa, insan ve toplum hakkında ne biliyorlarsa ona bağlıdırlar”[11].
Çok bilgiye sahip toplumların dil kullanma biçimleri de farklı olacağını
söyleyebiliriz. Gelecek dönemlerdeki kullanılacak bilgilerin, artalan bilgi
kısmı çok fazla olacaktır. Günümüzde çekilen filmlerde bile birçok bilgiyi
bilmezsek filmin konusunu bile anlayamayız. Yine kurumlar, kuruluşlar,
ideolojiler simgelerle anlatılma yolunun daha da artacağı ortadadır. Üniversitelerin
amblemi bir resimyazıdır (fr. pictogramme)
ve koca üniversiteyi bu amblem belirtmektedir. Yine fakülteleri, farklı bilim
dallarını belirten simgelere baktığımızda geleceğin anlatım biçimiyle ilgili
bazı varsayımlarda bulunmamıza yardımcı olacaktır.
Bilimsel
gelişmeler açısından ise, özellikle insanlık bilimlerindeki gelişmeler
açısından, gelecekteki bilimsel çalışmalar birçok bilime dayalı olacaktır. Bu
da araştırmacıların birden çok alan konusunda bilgiyle donanmasını getirir. Gelecek
dönemde ortak disiplinlerden doğan bilim dallarının çok olacağını şimdiden
görebiliyoruz. Örneğin medya okuryazarlığı diye bir alan çıkmıştır. Bu alanda
uzman olabilmek için gazete, bilgisayar, dilbilim, sineme ve televizyon,
göstergebilim gibi alanlarda uzman olmayı gerektirmektedir. Örnekleri arttırmak
olasıdır.
Gelecek
yüzyılın görüntü çağı olacağını söyleyebiliriz. Daha şimdiden görsel
göstergelerin evrensel bir dil olma yolunda olduğunu görüyoruz. Gelecekte sıkça
kullanılacak resimyazılar çevremizi o kadar sarmış ki, durumun farkında bile
değiliz. Sanıyoruz gelecek dönemde görsel açıdan düşünyazı (fr. idéogramme), resimyazı (fr. pictogramme) ve görüntüselyazı (fr. iconographie) kullanılacak gibi
görünüyor. Nedeni de tek bir sözcükten öteye bir düşünceyi bütün olarak
anlatabilecek durumda gösterge olarak üretilmesi söylenebilir.
Toplumumuz henüz bilgi toplumu
aşamasına tam olarak geçemediğinden burada söylenen durumların ne kadarı bizi
ilgilendirir, tartışılabilir.
Okumanın
kültüre katkısının nasıl olduğu konusunda hepimizin bazı görüşleri vardır. Yani
yazılı toplum olmak kültürle yakından ilişkilidir. Aynı şeyi sözlü anlatım için
söyleyemeyiz. Hiçbir toplum ne kadar çok konuştuğu ile övünmez. Ama aynı
toplumun yazılı belgelerinin nicelik ve nitelik açısından çokluğu, o toplumun
kültürel ortamını belirleyen önemli bir ipucudur. Bir toplumun yazılı
belgelerle olan ilişkisinin fazlalığı ile kültürel ortamının zenginliği
arasında doğru bir orantı vardır. Örneğin bir ülkedeki kütüphanedeki yazılı
belgelerin sayısı önemli bir ipucudur. Yine bir ülkede yılda basılan kitap
sayısı, okunan gazetenin günlük baskı sayısı her zaman önemli ölçütlerdir. Bu
konuda farklı çalışmalar yapılmıştır ve bu konudaki çalışmalar genelde toplum
her kesimi tarafından ilgiliyle izlenir.
Ülkelerin
kütüphanelerindeki kitap sayısı ile ülkenin gelişmişlik oranı arasında ilişki
kurulabilir. Yine bilgi toplumu denilen kavramın yazılı belgelerle ve kültürel
birikimle doğrudan ilişkisi vardır. ABD'deki kütüphanelerde bir buçuk milyar
kitap, Almanya’dakilerde 170 milyon, İsveç'tekilerde ise 110 milyon kitap var.
70 milyon nüfuslu Türkiye’de ise yalnızca 25 milyon kitap var[12].
Hemen ardından Türkiye’nin bilgi toplumu düzeyine ulaşıp ulaşmadığına siz karar
verebilirsiniz. Türk toplumu günde kitap okumak için 26 saniye, televizyon
izlemek için 5 saat ayırıyormuş. Bu bilgilerden sonra bilgi toplumu değil de
görsel ve düşünsel olmayan bir toplum olmaya doğru gittiğimizi söylemekte bir
sakınca yok.
Yüz milyonluk Japonya’da sadece bir gazetenin (Yomiuri
Shimbun) günlük baskı sayısı 10 milyon 77 bindir. Adı
geçen gazete ciddi bir gazetedir. Siyah beyaz baskıdır ve yalnızca yazı vardır.
Yani reklâm yüzde 20’yi geçmez. Japonya’daki günlük gazete baskısı sayısı 70,4
milyon adettir[13]. Türkiye’deki en çok satan gazete Posta Gazetesi’dir ve içinde pek yazı bulunmaz. Bu gazetenin de
günlü baskı sayısı 600 binler civarındadır.
Yine Dünya Gazeteler Birliği'nin (WAN)
verilerine göre 2005 yılı itibariyle Çin, "en çok gazete yayımlanan
ülke" durumundadır. Günde 93 milyon beş yüz bin gazetenin yayımlandığı
Çin'i, 78,8 milyonla Hindistan izliyor. Üçüncü sırada ise 70,4 milyonla Japonya
yer alıyor.
Fransa’da ortalama her yıl 20 bin kitap
basıldığını ve basılan kitapların tümünün sayısının 330 milyonu geçtiğini
belirtilir. Bu sayı içinde günlük, haftalık, on beş günlük ya da aylık gazete
ve dergilerin baskı sayısı yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın araştırma sonuçlarına
göre bir Japon yılda 25, İsveçli 10, Fransız 7 kitap okuyor. Türkiye’de ise 6
kişiye yılda bir kitap düşüyor. Toplam nüfusu 7 milyon olan Azerbaycan'da
kitaplar yüz bin baskı sayısı ile basılıyor. Türkiye ise 2–3 bin dolayında. Maalesef
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim raporuna göre Türkiye 173 ülke arasında
86’ıncı sırada yer alıyor.
Ülkemizde
kültürel ortamı zenginleştirecek olan düşünsel ürünler oldukça az
tüketilmektedir. Yani bir öykü kitabı iki bin basıyorsa, bir şiir kitabı bin beş
yüz basıyorsa, o ülkenin kültürel zenginliğinden söz etmek fazla olanaklı
değildir.
Sonuç
Sonuç olarak dünya toplumları
kendi birikimlerine bağlı olarak farklı alanlarda koşmayı sürdürecektir. Biz
Türk toplumu olarak en önde yer almamız için kültürel öğelerimize sahip çıkıp,
bunları daha da geliştirerek hem gelecek kuşaklarla buluşturmalıyız hem de
dünya uluslarıyla ilişkilendirmeliyiz. Doğru zamanda doğru işleri yapamazsak
burada anlattığımızı gelecekle ilgili durumlar bizim toplumumuzu değil, başka
toplumları ilgilendiren bilgiler olarak kalmaya mahkumdur.
Kaynakça
ALİKILIÇ, Dündar (18 Eylül 2007) “Geri kalmışlığın tek nedeni kitap
okumamak” Hürriyet Gazetesi, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7458935
CALVET,
Louis-Miruel (1998) Histoire de l’Écriture, Paris: Hachette.
COHEN, Marcel; PÉIGNOT, Jérôme (2005) Histoire et Art de l’Écriture,
Bouquins, Paris: Robert Laffont.DURA, Cihan Prof. Dr. (1990) Bilgi Toplumu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları
GÜNAY, V. Doğan (2016) Kültürbilime Giriş. Dil, Kültür ve Ötesi, İstanbul: Papatya Yayınları.
GÜNAY, V. Doğan; UZDU, Funda (2008) “Kitap ile Kapağı Arasındaki Göstergelerarası Serüven”, art-e Sanat ve Tasarım Dergisi, sayı: 02, Isparta : Süleyman Demirel Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Dergisi, [21-25].
JEAN, Georges (2006) Yazı:
İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları.
ONG,
Walter J. (1995) Sözlü ve Yazılı Kültür,
Çev. Sema Postacıoğlu Banon, İstanbul: Metis Yayınları.
SANDERS,
Barry 1999) Öküzün A’sı, Elektronik Çağda
Yazılı Kültürün Çöküşü ve Şiddetin Yükselişi, Çeviren: Şehnaz Tahir,
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
VARDAR, Berke (1982) Dilbilimin
Temel Kavram ve İlkeleri, Ankara: TDK Yayınları.
L’Écriture, http://fr.wikipedia.org/wiki/Écriture (son ulaşım: 24
Kasım 2008)
Alphabet consonantique: Ünsüz abecesi
Alphabet: Abece
Alphasyllabaire: Abecesel seslemyazı
Braille: Bray
Cunéiforme: Çivi yazısı
Graphème: Yazıbirim
Iconographie: Görüntüselyazı
Idéogramme: Düşünceyazı
Lemme: Sözcüksel birim
Logogramme: Sözcükharf
Ougaritique: Uruk yazısı
Phonème: Sesbirim
Phonogramme: Sesyazı
Pictogramme: Resimyazı
Pictographique:
Resimyazısal
Son: Ses
Sténographie: Stenografi
Syllabaire: Seslemyazı
==================================
[1] GÜNAY, V. Doğan (2016) Kültürbilime
Giriş. Dil, Kültür ve Ötesi, İstanbul: Papatya Yayınları, s. 25
[2] VARDAR,
Berke (1982) Dilbilimin Temel Kavram ve
İlkeleri, Ankara: TDK Yayınları, s. 51
[3] GÜNAY, V. Doğan; UZDU,
Funda (2008) “Kitap ile Kapağı Arasındaki Göstergelerarası Serüven”, art-e Sanat ve Tasarım Dergisi, sayı: 02, Isparta : Süleyman Demirel Üniversitesi, Güzel Sanatlar
Fakültesi Dergisi, [21-25].
[4] Aktaran JEAN, Georges (2006) Yazı:
İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4. Baskı, İstanbul: Yapı Kredi
Yayınları, s.11.
[5]
CALVET, Louis-Miruel (1998) Histoire de l’Écriture, Paris: Hachette, s.
34; L’Écriture, http://fr.wikipedia.org/wiki/Écriture (son ulaşım: 24
Kasım 2008)
[6] http://fr.wikipedia.org/wiki/Iconographie
[7] http://www.karatedojo.ch/KDL_leclub.htm
[8] COHEN,
Marcel; PÉIGNOT, Jérôme (2005) Histoire
et Art de l’Écriture, Bouquins, Paris: Robert Laffont.
[9]
JEAN, Georges (2006) Yazı: İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4.
Baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 28.
[10]
JEAN, Georges (2006), Yazı İnsanlığın Belleği, Çeviren: Nami Başer, 4.
baskı, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, s. 14.
[11] DURA, Cihan Prof. Dr. (1990) Bilgi Toplumu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 88
[12] ALİKILIÇ, Dündar (18 Eylül 2007) “Geri
kalmışlığın tek nedeni kitap okumamak” Hürriyet
Gazetesi, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7458935
[13] http://tr.wikipedia.org/wiki/Tiraj
Yorumlar
Yorum Gönder