GÖSTERGELERARASILIK: RESİMDE BAŞKASINDAN ESİNLENME NE ORANDADIR?


GÖSTERGELERARASILIK: RESİMDE BAŞKASINDAN ESİNLENME NE ORANDADIR?
ELEŞTİRİDEN ÇÖZÜMLEMEYE RESİM VE PLASTİK SANATLAR (03)

V. Doğan Günay

Hep söylendiği şekliyle sanatın yorumlanması belli bir altyapıyı gerektirir. Hele bu konuda belli bir artalan bilginiz yoksa, incelenen sanat yapıtı soyut bir anlatımla yapılmışsa sorunun büyük olduğu söylenebilir. Bu nedenle sanatçılar zaman zaman açıklamalı resim sergileri yaparlar. Ya da bu konularda çok kitabın yazılmış olması meraklı izleyici için önemlidir. Diğer yandan sanat deyince hangi boyutunu ele almak gerekiyor. Bir dönemi mi, bir akımı mı, farklı resim türlerini, incelenecek alanın sayısı bitmez.

Ülkemizde çok az yayınlanan sanat yapıtları konusunda özellikle resim konusundaki özgün ve kapsamlı kitaplardan birisi de 2016 yılının son aylarında Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kubilay Aktulum tarafından yayınlanmıştır. Resimsel Alıntı* adını taşıyan kitap, adından da anlaşılacağı gibi değişik toplumlarda, farklı dönemlerde yapılmış resimler arasında yapılan alıntılar, uyarlamalar, aktarmalar gibi konuları ele almıştır. Açıkçası bu kitabı okumadan önce etkileşimin fazla olduğunu düşünmüyorduk. Okuduktan sonra sanki tüm resimler birbirinden etkilenmiş, esinlenmiş, uyarlanmış, bir çerçeve içinde alıntı olarak yapılmış ya da pencereden görünüyormuş izlenimi ile yapılmış gibi göründü. Resimlerarasılık denilen şey: alıntı, gizli alıntı, yedirilen alıntı, sınırlama biçiminde alıntı, yorum-resim, alt-resimsellik, üst-resimsellik, kolaj gibi yöntemlerle olabilmektedir. Buraya başka birçok kavram eklenebilir. Fransız yazar La Bruyère’in “her şey önceden söylenmiştir” sözünden yola çıktığımızda; her resim, her izlek de önceden yapılmış ya da resmedilmiştir denilebilir. O zaman geriye daha önceden yapılanlardan esinlenmek, onları yeniden üretmek kalıyor. Kitabı okuyan birisi bu kavramları, oluş biçimlerini, çok bilinen resimler yoluyla kavramların açıklamaları hakkında yeterli bilgiye sahip olacaktır.
 
  AKTULUM, Kubilay (2016) Resimsel Alıntı. Resimlerarası Etkileşimler ve Aktarımlar, Konya: Çizgi Yayınları, 269 s.

Aktulum’un kitabı neden söz ediyor derseniz, resimlerarası alıntılama nasıl yapılıyor sorusuna yanıt aranmak için yazılmıştır denilebilir. Ama bunun yanında kaç tür resimlerarasılık biçimi ve alıntılama durumu var, en bilindik resimlerin art alan bilgileri nelerdir, göstergelerarası etkileşimin günümüzde geldiği nokta hangi aşamadadır gibi oldukça karmaşık alanlara çok ayrıntılı ve açıklayıcı yanıtlar verilmektedir. Genelde kuramsal bilgiler konunun çok iyi anlaşılabilmesi için seçilen iyi bir resimle örneklendiriliyor (s. 16), dahası örnek verilen resimler de, incelenen konu bağlamında ayrıntılı bir biçimde ele alınıp inceleniyor. Seçilen yardım yoluyla okuyucu anlatılan konuyu daha iyi kavrayabileceği ortadadır.
Kitap beş bölümden oluşmaktadır. Ayrıntılı bir giriş ve sonuç bölümünü de belirtmek gerekiyor. Giriş kısmında gerçek nedir sorusuna yanıt aranır. Tüm sanatlarda olduğu gerçek, gerçeğe benzerlik, gerçek etkisi durumları sanatın merkezinde yer alır. Sanatçının yapıtı yoluyla izleyiciye aktardığı şey gerçektir, ancak bu gerçeklik olgusu izleyicinin kendi parametresi içinde yeniden üretilir. “Ona göre var olan resim bana göre de var olmaya başlar” (s. 14) diyerek sanatın iki kutbundaki kişiler arasında etkileşimi de bir biçimde ortaya koymuş olur. Aslında her birey izlediği resmi kendi bilinci verilerini ötekinin gerçekliği üzerinden giderek algılar. Yani ötekinin gerçekliği bizim gerçekliğimizi oluşturmada kaynaklık eder.
Birinci bölüm “resimde alıntı” başlığını taşıyor. Daha önce yapılmış bir resmin yeni biçimini yorumlamak, yeniden üretmek ya da olduğu gibi üretmek anlamına gelen “alıntı”  ile ilgili konusunda çok şey söylenmiştir. Ancak alıntısı yapılmış belli başlı bazı resim adları verilebilir: Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği (La Cène, 1494-1498) ve Mona Lisa (1503-1506) tabloları, Michelangelo’nun Son Yargılama (Le Jugement Dernier, 1536-1541), Rembrandt’ın Anatomi Dersi (La Leçon d’Anatomie, 1632), Diego Velazquez’in Nedimeler (Las Meninas, 1656), Théodore Géricault’nun Medusa’nın Salı (Le Radeau de la Medusa, 1818-1819) ve Edouart Manet’nin Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur l’Herbe, 1863) en çok alıntısı yapılan resimler arsında sayılmaktadır. Bunlar çok sayıda başka resimler de eklenebilir. Bu resimler günümüze kadar birçok resme esin kaynağı olmuştur. Böyle olunca resimlerarasılık, yeniden sunum ve alıntı olguları resim sanatı alanından hiç kaybolmamıştır ve kaybolmayacağa da benzemektedir.



 
Leonardo da Vinci: Son Akşam Yemeği (La Cène, 1494-1498)   Leeonardo da Vinci: Mona Lisa (1503-1506)


Michelangelo: Son Yargılama (Le Jugement Dernier, 1536-1541) Rembrandt: Anatomi Dersi (La Leçon d’Anatomie, 1632)


 Diego Velazquez: Nedimeler (Las Meninas, 1656)  Théodore Géricault: Medusa’nın Salı (Le Radeau de la Medusa, 1818-1819)


 Edouart Manet: Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur l’Herbe, 1862-1863)  Pablo Picasso: Avignonlu Kızlar (Les Demoiselles d’Avignon, 1907)
 Aktulum bu çalışmalardan esinlenilmiş sonraki yapılan çalışmaları oldukça ayrıntılı bir biçimde sıralamış. Örneğin bizim sayabildiğimiz kadarı ile Theodore Géricaut’nun Medusa’nın Salı tablosundan 30 civarında yeniden üretimi olmuştur. Aslında bunda şaşılacak bir durum da yoktur. Söylenbilimsel (fr. mythologique) bir izlek doğal olarak başkaları tarafından da görselleştirilmek istenecektir. Bunu başka sanat dallarında da, örneğin tiyatroda da görürüz. Fransız tiyatro yazarı Jean Giraudoux yazdığı tiyatrosunun adını Amphitryon 38 koyar. Henrich von Kleist’in 1807 yılında yazdığı 36. Amphitryon yapıtından sonra Wilhelm Henzen’in 1910 yılında çalışması ortaya çıkar. Bu nedenle Antik Yunanda Plaute tarafından 187 yılında yazılan Amphitryon izleği, 1929 yılında Giraudoux tarafından 38 kez yeniden yorumlar[1]. Başlığın sonundaki sayı kaçıncı kez yinelendiğini/yorumlandığını belirtir. Resim alanında bu tür esinlenmenin, yeniden yorumlanmanın ya da etkileşimin olması daha doğal görünmektedir.
Resimdeki bazı izlekler için önceden yapılmış, herkesin bildiği bazı önemli sanat yapıtları vardır. Bu yapıt belli bir izlek için neredeyse stereotype olmuştur. Örneğin dram izleğinde Théodore Géricault’nun Medusa’nın Salı ile Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği tablolarına sıklıkla gönderimde bulunulur. Sonraki dönemlerdeki sanatçılar dramı konu alacağından bu iki yapıttan esinlenmişlerdir, onlara gönderimde bulunmuşlardır. Elbette bu yeniden oluşturmada sanatçının öznel yanlarını da kattığını söylemek gerekiyor.

Başka yapıtlara öykünen, onlardan esinlenen, onları uyarlayan sanatçıların çok sıradan kişiler olması gerekmiyor. Örneğin Aktulum’un kitabından öğrendiğimiz kadarı ile Pablo Picasso’nun Avignonlu Kızlar (Les Demoiselles d’Avignon, 1907) resminde Afrika sanatından, Paul Cézanne’ın Yıkanan Kadınlar’ından (Les Grandes Baigneuses, 1894-1905), Paul Gaugin’in Oviri heykelinden (Oviri, statut, 1894) ve El Greco’nun Beşinci Mührün Açılışı (L’Ouverture du Cinquième Sceau, 1614) tablolarından izler görülmektedir (s. 29). Her sanatçının esinlendiği sanatçı, konu, alan da farklıdır. Kimisi Lascaux mağarasındaki resimden (David Edward Byrde), bir başkası sinema sahnelerinden (David Salle), bir başkası reklamlardan (Andy Warhol), Peru folklorik öğelerden (Jérome Bosh), Afrika masklarından (Pablo Picasso), Yunan söylencelerinden (Jacques-Louis David), Türk desenlerinden ya da yaşamından (Jean Auguste Dominique Ingres, William Morris) esinlenmiştir. Bu esin perisi, esinlenilen yer, kişi, konu saymakla bitmeyecektir. Örneğin Çinli bir fotoğraf sanatçısı Shi Guowei batının önemli resimlerini Çin kültürüyle ilişkilendirerek yeni yaklaşımlar geliştirmiştir (s. 39). Bunları arttırmak olası.


 

 
 Paul Cézanne: Yıkanan Kadınlar (Les Grandes Baigneuses, 1894-1905)  Paul Gaugin: Oviri (1894)


  El Greco: Beşinci Mührün Açılışı (L’Ouverture du Cinquième Sceau, 1614)   Calude Monet: Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur l’Herbe, 1865-1866)
İkinci bölüm “alıntı nedir?” başlığını taşıyor. Kuramsal gibi görünen bir kısım olsa da kitabın tamamında yapıldığı gibi, yapılan birçok kuramsal açıklamanın daha iyi anlaşılabilmesi için en iyi örnek olabilecek resimler seçilmiş ve bu resimler yoluyla anlaşılır kılınmıştır. Aktulum alıntıyı “en az iki resim (ya da bir resim ile bir başka sanatsal biçim) arasındaki resimlerarasılık (ya da göstergelerarasılık) sürecini başlatan yöntem” (s. 47) biçiminde belirtir. Daha önce yazdığı Metinlerarasılık ve göstergelerarasılıkla ilgili yazdığı kitaplardan[2] sonra bu alanda yeni çalışmalar yapması çok yararlı olacaktı. Aktulumun akademik art alan bilgisini ister istemez resim çözümlemelerinde de kullanır. Örneğin Fransız dilbilimindeki önemli bir kuram olarak görülen sözceleme kuramı, kitabın tamamında yararlanılan bir kuram olarak görülmektedir. Bugüne değin genelde dilbilim ve göstergebilim alanında kullanılan ve yazınsal yapıtlar üzerinde açıklanmaya çalışılan sözceleme kuramının resimler yoluyla açıklanması kitabın en özgün yanlarından birisinin olduğunu söyleyebiliriz. Resim bağlamında sözceleme öznesine ait tek işaretin resim üzerindeki imza olduğunu söyler (s. 53). Sözceleme kuramına göre özne, sözcesini üretim aşamasında etkindir ve sözcesinden sorumludur. Tuvalden kaldırılıp örneğin galeriye geldiği anda artık sözceleme öznesinin yapacağı bir şey kalmamıştır. Şimdi sözcelemenin alıcısına sıra gelmiştir. Ne diyordu Nietzsche? “Önsöz yazarın, sonsöz okuyucunun hakkıdır”[3]. Bir sanat yapıtının alıcı tarafından anlamlandırılması ile bir değerinden söz edilebilir. Bu da metinde okuyucu, sanat yapıtında ise izleyici olacaktır. Sanat yapıtının değerini de izleyicisi verir. Okur olmadan bir kitaptan söz edilemeyeceği gibi izleyici olmadan bir resim ya da sanat yapıtından söz edilemez.
Bu bölümde alıntının biçimleri ve türleri üzerinde durulur.  Tuval üzerinde bir çerçeve içinde alıntı olabileceği gibi bir pencereden görünüyormuş izlenimi ile bir başka resmi alıntılamak olasıdır. Bu türden örnekler görülmektedir. Alıntı yapan ressam bir biçimde yaptığı alıntıyı kendi iyesi yapar. Aslında alıntı her yerde vardır. Edebiyatta da vardır, resimde ya da müzikte de. Latince sözü burada anmak gerekiyor: “Non nova, sed nove”, yani yeni bir şey yok, yeni bir sunuluş biçimi var. Resimdeki biçem, izlek ya da düzenleme daha önce yapılanın yeni bir sunuluş biçimi gibi bir anlama varma da olası. Diğer yandan sanatçının ustasını ya da beğendiği ressamın yapıtlarını taklit etmesi eskiden beri vardır. Böylece genç sanatçı zamanla kendi biçemini oluşturmanın yanında, belli bir geleneğe bağlı kalmak, onu sürdürmek ve eski sanatçılara saygısını bildirmek (s. 75) gibi amaçları olabilir.
Üçüncü bölümde “alıntılama biçimleri” ele alınır. Kitapla ilgili yapılacak tek bir eleştiri, alt başlıkların olmamasıdır denilebilir. Bir de üçüncü bölüm neredeyse kitabın yarısına denk düşüyor (263 sayfalık kitabın 118 sayfası bu bölüme aittir). Elbette okurken konular değişerek gidiyor ama bu konuların bir kısmı alt başlık olarak da kullanılabilirdi. Okuyucu açısından izlemek zor olduğunu belirtelim.
Bu bölümde resimlerden yapılabilecek tüm alıntılama biçimleri tek tek ele alınır, örneklendirilir ve karşılaştırmalar da yapılır. Metinlerarasılık kavramı Julia Kristeva tarafından ilk kez kullanılır, Antoine Compagnon ve Michael Riffaterre tarafından belirginleşitirilir[4] ama Gérard Genette tarafından “iki ya da daha fazla metin arasındaki birlikte varolma ilişkisi, yani bir metnin bir başka metin içinde bulunması durumu”[5] olarak kavram yeniden tanımlanır. Genette’in bu tanımına öykünerek resimlerarasılık tanımını yapmak da zor olmayacaktır. Günümüzde göstergelerarasılık, resimlerarasılık, söylemlerarasılık, müziklerarasılık, kültürlerarasılık gibi değişik kullanımıyla yaygınlaşmayı sürdürmektedir. Bu bölümde Aktulum altılıma biçimlerinin en başına resimlerarasılık kavramını koyar. Aslında tüm alıntılama biçimlerini resimlerarasılık başlığı altında değerlendirmek olasıdır. Resimlerarasılık “bir betinin, bir örgenin, bir kişinin ya da herhangi bir resimsel ögenin bir metinde ya da bir başka resimde anıştırma ya da açık alıntılar biçiminde  yer almasının yanı sıra, görüntünün olduğu gibi yer aldığı durum” (ss.81-82) olarak tanımlanıyor. O halde resimlerarasılığın yapılış ya da oluş biçimi çok farklı biçimlerde olabilmektedir. Kolaj ya da içiçe resim gibi alıntılama biçimi yeni resmi devingenliği getirir, ayrıca bu yeni yaklaşımla aynı resim dizisel ve dizimsel okumaya elverişli duruma da gelmiştir.
Bazı ressamlar ve resimler konusunda çok duyurucu bilgilere ulamak olasıdır. Örneğin Türk ressam Oktay Köse’nin yapıtları bu resimsel alıntılar konusunda neredeyse kitabın birçok yerinde örnekleriyle anlatılır. Dünyadaki gelişmelerden haberdar böylesi bir Türk ressamın olması mutluluk verici olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında üstte adı verilen Leonardo da Vinci, Michelangelo, Rembrandt, Diego Velazquez, Théodore Géricault ve Edouart Manet gibi sanatçıların adları ve bazı resimleri sıklıkla anılır ve örnek gösterilir. Örneğin bu kitaptan öğrenilebilecek bir bilgi olarak Diego Velazquez’in Nedimeler (1656) tablosu en çok resimlerarası öğe olarak kullanılan resim olduğu görülmüştür. Velazquez’in bu tablosunu Herman Braun-Vega Batı’ya İkili Bakış (Double Éclairage sur Occident, 1987) adıyla yeniden yorumlar. Braun-Vega asıl resmin bir kısmını korur, başka öğeler ekler, var olanların yerlerini değiştirir. Bu resim yoluyla Braun-Vega Emperyalist ülkelerin Latin Amerika ile ilgili siyasal görüşlerini de ortaya koymuş olur (ss. 93-96). Nedimeler tablosu ünlüler için de esin kaynağı olmuştur. Örneğin 1960 yılında Salvador Dali, Nedimeler tablosunu yeniden yorumlar. Ama bu sefer kişiler yerine sayılar koyarak aynı tabloyu yapmıştır.
Nicolas Poussin’in Sabinlerin Kaçırılışı (Enlèvement des Sabines, 1637) tablosundaki konu Yunan söylenbiliminden alınmıştır. Bu izlek sonraki dönemde birçok ressam ve yontucu tarafından yeniden yorumlanır. Ancak Poussin’in ilk olup olmadığı tartışmalıdır. Giambologna 1579-1583 yıllarında Sabinlerin Kaçırılışı adıyla bir yontu yapmıştır. Yine Gian Lorenzo Bernini 1621 yılında Proserpine Tanrıçasının Kaçırılışı adıyla bir yontu yapar. Pierre de Cortone 1627 yılında Sabinlerin Kaçırılışı adıyla bir resim yapar.  1635 yılında Pierre Paul Rubens, Sabinlerin Kaçırılışı adıyla bir resim yapar. Poussin’in çalışması bunlardan sonradır. Aynı söylenbilimsel izlek sonraki dönemlerde de yeniden yapılır. Örneğin 1799 yılında Jacques-Louis David, 1963 yılında Pablo Picasso, 1973 yılında ise Herman Braun-Vega aynı izleği ele alan yeni tablolar yapmışlardır. Picasso’nın Sabinlerin Kaçırılışı izleği bir alt resim olarak vardır. Picasso’nun çalışmasında, Nicolas Poussin’in 1637 yılında yaptığı ve Jacques-Louis David’in 1799 yılında yaptığı çalışmalarına gönderimde bulunur. 2010 yılında ise bu sefer bir Türk ressamı Oktay Köse aynı izleği, H. Brau-Vega’nın resminden yola çıkarak yorumlar. Daha önce de söylendiği gibi her ressam kendi öznelliğini ve yorumunu da ilgili resmine kattığını söylememiz gerekiyor. Böylece aynı izlek sonsuz biçimde yinelenebilir. Bu da “ötekine yaşam verir, onu yeniden canlandırır, yeni bağlam ve koşullarda en temel izleklerini ve bildirilerini yineleyerek sürdürür” (s. 128). Bu yinelemeler yalnızca resimler arasında olmadığı da ortadadır. Bazısı resmi heykele, romanı resme, resmi anlatıya aktarmıştır. Bunlar göstergelerarasılık bağlamında ele alınıp incelenebilecektir. Yorumlamada sanatçı kendi öznelliğini çalışmasına katabilir. Ama kopyada böyle bir şansı yoktur. Kopya, bir yapıtı tıpkı basım olarak yeniden üretmektir.
Yapıldıktan sonra çok fazla uyarlamasının yapıldığı bir başka resim de Calude Monet’nin 1862-1863 yıllarında yaptığı Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur l’Herbe) adlı tablosudur. Bu tablonun da Aktulumun çalışmasından öğrenebildiğimiz kadarı ile yirmiden fazla yeniden üretilmiş biçimi bulunmaktadır. Hatta Fransız romancı Emile Zola’nın 1886 yılında yazdığı Yapıt (Œuvre) adlı romanın konusunun bu tablo olduğu söylenir.
Dördüncü bölüm “pop art ve alıntı” başlığını taşır. Artık yapıtların “biricik” ve sadece bir kişiye ait olma” durumu geçilmiştir. Pop art bir bakıma, seri üretime geçilen dönemi belirtmektedir. Serigrafi kavramı pop artla birlikte yaşamımıza girmiştir. Pop art biçiminde üretilen resimlerin, fotoğrafların mekanik yoldan istenildiği kadar çoğaltılabilmesi bir bakıma bu yapıtları kişisizleştirmektedir. Çağımızda kültürün ticarileşmesi söz konusudur[6]. Artık herkes müzeye gidebilmekte Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa tablosunu Louvre müzesinde görebilmektedir. Bu tabloyu evine de asmak istemektedir. Böylece her resim müzesinin bir bölümü kültürün ticarileşmesi kısmına ayrılmıştır.
 Pop Art yaklaşımını benimseyen sanatçılar elit sanat ile halk sanatı, güzel sanatlar ile günlük yaşam arasındaki ayrımı ortadan kaldırırlar (s. 200). Pop art sanatçıları da başka resimlerden esinlenmişlerdir. Onlar günlük yaşamda kendilerine göre alıntı yapılacak ya da esinlenilecek sanatçılar ve resimler bulamadıklarından tarihin büyük yapıtlarına yönelirler. Pop Artçıların bu kaçamak yaklaşımı biraz da daha güvenilir kaynaklardan yararlanma isteği olarak görülebilir. Pop Art yaklaşımıyla çalışan sanatçılar da çok fazla alıntı yaparlar. Ancak bunlar özgün resme bağlı kalma konusunda oldukça isteksizdirler. Olabildiğince renkli resimler yapma yoluna gitmişlerdir.
Son bölüm “alıntı ve ayrışıklık”tan söz edilir. Burada genel olarak postmodernizmin resme yaklaşımında ele alınır. Aslında bu durumda da alıntılama biçimi var. Alıntı, resimlerarasılık etkileşim ve aktarma gibi konular kitabın tümünde ele alınıp tartışılan durumlar olarak görülmektedir.
Kitaptaki bilgileri açıklamakla bitmediğini belirtmek gerekiyor. Gerçekten kimler daha önceki resimleri nasıl almış, hangi amaçları doğrultusunda bunları kullanmış, bu kitaptan öğrenilecek çok fazla bilgi olduğunu söylemek gerekiyor.
Sanat ve alıntılama konusunda söylenecek çok şey var. Ama hepsini yazarsak, sevgili Kubilay Aktulumun kitabını yeniden yazmamız gerekecek. Bu sefer doğal olarak içine kendi öznel yaklaşımlarımızı da eklemek isteyeceğiz. Bu da bizi metinlerarasılık kavramına götürür.
En iyisi şunu söylemek gerekiyor:
Kubilay Aktulum tarafından hazırlanan Resimsel Alıntı kitabı, okuyucunun altını çizerek okuyacağı kapsamlı bir kitap olduğunu belirtmekle yetinelim.


* AKTULUM, Kubilay (2016) Resimsel Alıntı. Resimlerarası Etkileşimler ve Aktarımlar, Konya: Çizgi Yayınları, 269 s. Çalışma içindeki atıflar bu kitaptan yapılacaktır. Yalnızca sayfa numarası vermekle yetinilecektir.
[1] ROBICHEZ, Jacques (1987) “Notice”, GIRAUDOUX, Jean. Théâtre Complet içinde, Paris: Gallimard, coll. Bibliothèque de la Pléiade s. 1279.
[2] Prof. Dr. Kubilay Aktulumun konu ile ilgili yazdığı kitaplardan bazıları: Metinlerarası İlişkiler (1999), Kopuk Yazı/Kopuk Yapıt (2002), Parçalılık/Metinlerarasılık (2004), Metinlerarasılık/Göstergelerarasılık (2011).
[3] Aktaran GÜNAY, V. Doğan (2013) Metin Bilgisi, 4. Baskı, İstanbul: Papatya Yayınları, s. 56.
[4] WAGNER, Frank (2006) “Intertextualité et Théorie”, Cahiers de Narratologie, sayı: 13, URL: http://narratologie.revues.org/364.
[5] GENETTE, Gérard (1982) Palimpsestes (La littérature au second degré), Paris: Seuil, collection Poétique, s. 8.
[6] GÜNAY, V. Doğan Günay (2016) Kültürbilime Giriş. Dil, Kültür ve Ötesi…, İstanbul: Papatya Yayınları, s. 45.
 
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR, SANA KİM BAKTI YARİM?

TÜRKÇE BİR DÜNYA DİLİ OLABİLİR Mİ?

"KOR" FİLMİ ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME/ÇÖZÜMLEME