GÖSTERGELERARASILIK: RESİMDE BAŞKASINDAN ESİNLENME NE ORANDADIR?
GÖSTERGELERARASILIK: RESİMDE BAŞKASINDAN ESİNLENME NE ORANDADIR?
ELEŞTİRİDEN ÇÖZÜMLEMEYE RESİM VE PLASTİK SANATLAR (03)
ELEŞTİRİDEN ÇÖZÜMLEMEYE RESİM VE PLASTİK SANATLAR (03)
V. Doğan Günay
Hep söylendiği
şekliyle sanatın yorumlanması belli bir altyapıyı gerektirir. Hele bu konuda belli
bir artalan bilginiz yoksa, incelenen sanat yapıtı soyut bir anlatımla
yapılmışsa sorunun büyük olduğu söylenebilir. Bu nedenle sanatçılar zaman zaman
açıklamalı resim sergileri yaparlar. Ya da bu konularda çok kitabın yazılmış
olması meraklı izleyici için önemlidir. Diğer yandan sanat deyince hangi
boyutunu ele almak gerekiyor. Bir dönemi mi, bir akımı mı, farklı resim
türlerini, incelenecek alanın sayısı bitmez.
Ülkemizde çok az
yayınlanan sanat yapıtları konusunda özellikle resim konusundaki özgün ve
kapsamlı kitaplardan birisi de 2016 yılının son aylarında Hacettepe
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kubilay Aktulum tarafından yayınlanmıştır. Resimsel
Alıntı* adını taşıyan kitap, adından da
anlaşılacağı gibi değişik toplumlarda, farklı dönemlerde yapılmış resimler
arasında yapılan alıntılar, uyarlamalar, aktarmalar gibi konuları ele almıştır.
Açıkçası bu kitabı okumadan önce etkileşimin fazla olduğunu düşünmüyorduk.
Okuduktan sonra sanki tüm resimler birbirinden etkilenmiş, esinlenmiş,
uyarlanmış, bir çerçeve içinde alıntı olarak yapılmış ya da pencereden
görünüyormuş izlenimi ile yapılmış gibi göründü. Resimlerarasılık denilen şey: alıntı,
gizli alıntı, yedirilen alıntı, sınırlama biçiminde alıntı, yorum-resim,
alt-resimsellik, üst-resimsellik, kolaj gibi yöntemlerle olabilmektedir. Buraya
başka birçok kavram eklenebilir. Fransız yazar La Bruyère’in “her şey önceden
söylenmiştir” sözünden yola çıktığımızda; her resim, her izlek de önceden
yapılmış ya da resmedilmiştir denilebilir. O zaman geriye daha önceden
yapılanlardan esinlenmek, onları yeniden üretmek kalıyor. Kitabı okuyan birisi
bu kavramları, oluş biçimlerini, çok bilinen resimler yoluyla kavramların açıklamaları
hakkında yeterli bilgiye sahip olacaktır.
![]() |
AKTULUM, Kubilay (2016) Resimsel Alıntı. Resimlerarası Etkileşimler ve Aktarımlar, Konya: Çizgi Yayınları, 269 s. |
Aktulum’un kitabı
neden söz ediyor derseniz, resimlerarası alıntılama nasıl yapılıyor sorusuna
yanıt aranmak için yazılmıştır denilebilir. Ama bunun yanında kaç tür
resimlerarasılık biçimi ve alıntılama durumu var, en bilindik resimlerin art
alan bilgileri nelerdir, göstergelerarası etkileşimin günümüzde geldiği nokta
hangi aşamadadır gibi oldukça karmaşık alanlara çok ayrıntılı ve açıklayıcı yanıtlar
verilmektedir. Genelde kuramsal bilgiler konunun çok iyi anlaşılabilmesi için
seçilen iyi bir resimle örneklendiriliyor (s. 16), dahası örnek verilen
resimler de, incelenen konu bağlamında ayrıntılı bir biçimde ele alınıp
inceleniyor. Seçilen yardım yoluyla okuyucu anlatılan konuyu daha iyi
kavrayabileceği ortadadır.
Kitap beş bölümden
oluşmaktadır. Ayrıntılı bir giriş ve sonuç bölümünü de belirtmek gerekiyor. Giriş
kısmında gerçek nedir sorusuna yanıt aranır. Tüm sanatlarda olduğu gerçek,
gerçeğe benzerlik, gerçek etkisi durumları sanatın merkezinde yer alır.
Sanatçının yapıtı yoluyla izleyiciye aktardığı şey gerçektir, ancak bu
gerçeklik olgusu izleyicinin kendi parametresi içinde yeniden üretilir. “Ona
göre var olan resim bana göre de var olmaya başlar” (s. 14) diyerek sanatın iki
kutbundaki kişiler arasında etkileşimi de bir biçimde ortaya koymuş olur. Aslında
her birey izlediği resmi kendi bilinci verilerini ötekinin gerçekliği üzerinden
giderek algılar. Yani ötekinin gerçekliği bizim gerçekliğimizi oluşturmada
kaynaklık eder.
Birinci bölüm “resimde
alıntı” başlığını taşıyor. Daha önce yapılmış bir resmin yeni biçimini
yorumlamak, yeniden üretmek ya da olduğu gibi üretmek anlamına gelen
“alıntı” ile ilgili konusunda çok şey
söylenmiştir. Ancak alıntısı yapılmış belli başlı bazı resim adları
verilebilir: Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği (La Cène, 1494-1498)
ve Mona Lisa (1503-1506) tabloları, Michelangelo’nun Son Yargılama
(Le Jugement Dernier, 1536-1541), Rembrandt’ın Anatomi Dersi (La Leçon
d’Anatomie, 1632), Diego Velazquez’in Nedimeler (Las Meninas, 1656),
Théodore Géricault’nun Medusa’nın Salı (Le Radeau de la Medusa,
1818-1819) ve Edouart Manet’nin Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur
l’Herbe, 1863) en çok alıntısı yapılan resimler arsında sayılmaktadır. Bunlar
çok sayıda başka resimler de eklenebilir. Bu resimler günümüze kadar birçok
resme esin kaynağı olmuştur. Böyle olunca resimlerarasılık, yeniden sunum ve
alıntı olguları resim sanatı alanından hiç kaybolmamıştır ve kaybolmayacağa da
benzemektedir.
|
|
Leonardo da Vinci: Son Akşam Yemeği (La Cène, 1494-1498) | Leeonardo da Vinci: Mona Lisa (1503-1506) |
|
|
Michelangelo: Son Yargılama (Le Jugement Dernier, 1536-1541) | Rembrandt: Anatomi Dersi (La Leçon d’Anatomie, 1632) |
|
|
Diego Velazquez: Nedimeler (Las Meninas, 1656) | Théodore Géricault: Medusa’nın Salı (Le Radeau de la Medusa, 1818-1819) |
|
|
Edouart Manet: Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur l’Herbe, 1862-1863) | Pablo Picasso: Avignonlu Kızlar (Les Demoiselles d’Avignon, 1907) |
Aktulum bu
çalışmalardan esinlenilmiş sonraki yapılan çalışmaları oldukça ayrıntılı bir
biçimde sıralamış. Örneğin bizim sayabildiğimiz kadarı ile Theodore
Géricaut’nun Medusa’nın Salı tablosundan 30 civarında yeniden üretimi
olmuştur. Aslında bunda şaşılacak bir durum da yoktur. Söylenbilimsel (fr. mythologique)
bir izlek doğal olarak başkaları tarafından da görselleştirilmek istenecektir.
Bunu başka sanat dallarında da, örneğin tiyatroda da görürüz. Fransız tiyatro
yazarı Jean Giraudoux yazdığı tiyatrosunun adını Amphitryon 38 koyar.
Henrich von Kleist’in 1807 yılında yazdığı 36. Amphitryon yapıtından sonra
Wilhelm Henzen’in 1910 yılında çalışması ortaya çıkar. Bu nedenle Antik Yunanda
Plaute tarafından 187 yılında yazılan Amphitryon izleği, 1929 yılında Giraudoux
tarafından 38 kez yeniden yorumlar[1].
Başlığın sonundaki sayı kaçıncı kez yinelendiğini/yorumlandığını belirtir. Resim
alanında bu tür esinlenmenin, yeniden yorumlanmanın ya da etkileşimin olması
daha doğal görünmektedir.
Resimdeki bazı
izlekler için önceden yapılmış, herkesin bildiği bazı önemli sanat yapıtları
vardır. Bu yapıt belli bir izlek için neredeyse stereotype olmuştur. Örneğin
dram izleğinde Théodore Géricault’nun Medusa’nın Salı ile Leonardo da
Vinci’nin Son Akşam Yemeği tablolarına sıklıkla gönderimde bulunulur.
Sonraki dönemlerdeki sanatçılar dramı konu alacağından bu iki yapıttan
esinlenmişlerdir, onlara gönderimde bulunmuşlardır. Elbette bu yeniden
oluşturmada sanatçının öznel yanlarını da kattığını söylemek gerekiyor.
Başka yapıtlara
öykünen, onlardan esinlenen, onları uyarlayan sanatçıların çok sıradan kişiler
olması gerekmiyor. Örneğin Aktulum’un kitabından öğrendiğimiz kadarı ile Pablo
Picasso’nun Avignonlu Kızlar (Les Demoiselles d’Avignon, 1907) resminde
Afrika sanatından, Paul Cézanne’ın Yıkanan Kadınlar’ından (Les Grandes
Baigneuses, 1894-1905), Paul Gaugin’in Oviri heykelinden (Oviri, statut,
1894) ve El Greco’nun Beşinci Mührün Açılışı (L’Ouverture du Cinquième
Sceau, 1614) tablolarından izler görülmektedir (s. 29). Her sanatçının
esinlendiği sanatçı, konu, alan da farklıdır. Kimisi Lascaux mağarasındaki
resimden (David Edward Byrde), bir başkası sinema sahnelerinden (David Salle),
bir başkası reklamlardan (Andy Warhol), Peru folklorik öğelerden (Jérome Bosh),
Afrika masklarından (Pablo Picasso), Yunan söylencelerinden (Jacques-Louis
David), Türk desenlerinden ya da yaşamından (Jean Auguste Dominique Ingres,
William Morris) esinlenmiştir. Bu esin perisi, esinlenilen yer, kişi, konu
saymakla bitmeyecektir. Örneğin Çinli bir fotoğraf sanatçısı Shi Guowei batının
önemli resimlerini Çin kültürüyle ilişkilendirerek yeni yaklaşımlar
geliştirmiştir (s. 39). Bunları arttırmak olası.
|
|
Paul Cézanne: Yıkanan Kadınlar (Les Grandes Baigneuses, 1894-1905) |
Paul
Gaugin: Oviri (1894) |
|
|
El Greco: Beşinci Mührün Açılışı (L’Ouverture du Cinquième Sceau, 1614) | Calude Monet: Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur l’Herbe, 1865-1866) |
İkinci bölüm
“alıntı nedir?” başlığını taşıyor. Kuramsal gibi görünen bir kısım olsa da
kitabın tamamında yapıldığı gibi, yapılan birçok kuramsal açıklamanın daha iyi
anlaşılabilmesi için en iyi örnek olabilecek resimler seçilmiş ve bu resimler
yoluyla anlaşılır kılınmıştır. Aktulum alıntıyı “en az iki resim (ya da bir
resim ile bir başka sanatsal biçim) arasındaki resimlerarasılık (ya da
göstergelerarasılık) sürecini başlatan yöntem” (s. 47) biçiminde belirtir. Daha
önce yazdığı Metinlerarasılık ve göstergelerarasılıkla ilgili yazdığı
kitaplardan[2] sonra bu alanda yeni
çalışmalar yapması çok yararlı olacaktı. Aktulumun akademik art alan bilgisini
ister istemez resim çözümlemelerinde de kullanır. Örneğin Fransız
dilbilimindeki önemli bir kuram olarak görülen sözceleme kuramı, kitabın
tamamında yararlanılan bir kuram olarak görülmektedir. Bugüne değin genelde dilbilim
ve göstergebilim alanında kullanılan ve yazınsal yapıtlar üzerinde açıklanmaya
çalışılan sözceleme kuramının resimler yoluyla açıklanması kitabın en özgün
yanlarından birisinin olduğunu söyleyebiliriz. Resim bağlamında sözceleme
öznesine ait tek işaretin resim üzerindeki imza olduğunu söyler (s. 53).
Sözceleme kuramına göre özne, sözcesini üretim aşamasında etkindir ve
sözcesinden sorumludur. Tuvalden kaldırılıp örneğin galeriye geldiği anda artık
sözceleme öznesinin yapacağı bir şey kalmamıştır. Şimdi sözcelemenin alıcısına
sıra gelmiştir. Ne diyordu Nietzsche? “Önsöz yazarın, sonsöz okuyucunun
hakkıdır”[3].
Bir sanat yapıtının alıcı tarafından anlamlandırılması ile bir değerinden söz
edilebilir. Bu da metinde okuyucu, sanat yapıtında ise izleyici olacaktır.
Sanat yapıtının değerini de izleyicisi verir. Okur olmadan bir kitaptan söz
edilemeyeceği gibi izleyici olmadan bir resim ya da sanat yapıtından söz
edilemez.
Bu bölümde
alıntının biçimleri ve türleri üzerinde durulur. Tuval üzerinde bir çerçeve içinde alıntı
olabileceği gibi bir pencereden görünüyormuş izlenimi ile bir başka resmi
alıntılamak olasıdır. Bu türden örnekler görülmektedir. Alıntı yapan ressam bir
biçimde yaptığı alıntıyı kendi iyesi yapar. Aslında alıntı her yerde vardır.
Edebiyatta da vardır, resimde ya da müzikte de. Latince sözü burada anmak
gerekiyor: “Non nova, sed nove”, yani yeni bir şey yok, yeni bir sunuluş biçimi
var. Resimdeki biçem, izlek ya da düzenleme daha önce yapılanın yeni bir
sunuluş biçimi gibi bir anlama varma da olası. Diğer yandan sanatçının ustasını
ya da beğendiği ressamın yapıtlarını taklit etmesi eskiden beri vardır. Böylece
genç sanatçı zamanla kendi biçemini oluşturmanın yanında, belli bir geleneğe
bağlı kalmak, onu sürdürmek ve eski sanatçılara saygısını bildirmek (s. 75)
gibi amaçları olabilir.
Üçüncü bölümde
“alıntılama biçimleri” ele alınır. Kitapla ilgili yapılacak tek bir eleştiri,
alt başlıkların olmamasıdır denilebilir. Bir de üçüncü bölüm neredeyse kitabın
yarısına denk düşüyor (263 sayfalık kitabın 118 sayfası bu bölüme aittir).
Elbette okurken konular değişerek gidiyor ama bu konuların bir kısmı alt başlık
olarak da kullanılabilirdi. Okuyucu açısından izlemek zor olduğunu belirtelim.
Bu bölümde
resimlerden yapılabilecek tüm alıntılama biçimleri tek tek ele alınır,
örneklendirilir ve karşılaştırmalar da yapılır. Metinlerarasılık kavramı Julia
Kristeva tarafından ilk kez kullanılır, Antoine Compagnon ve Michael Riffaterre
tarafından belirginleşitirilir[4]
ama Gérard Genette tarafından “iki ya da daha fazla metin arasındaki birlikte
varolma ilişkisi, yani bir metnin bir başka metin içinde bulunması durumu”[5]
olarak kavram yeniden tanımlanır. Genette’in bu tanımına öykünerek
resimlerarasılık tanımını yapmak da zor olmayacaktır. Günümüzde
göstergelerarasılık, resimlerarasılık, söylemlerarasılık, müziklerarasılık,
kültürlerarasılık gibi değişik kullanımıyla yaygınlaşmayı sürdürmektedir. Bu
bölümde Aktulum altılıma biçimlerinin en başına resimlerarasılık kavramını
koyar. Aslında tüm alıntılama biçimlerini resimlerarasılık başlığı altında
değerlendirmek olasıdır. Resimlerarasılık “bir betinin, bir örgenin, bir
kişinin ya da herhangi bir resimsel ögenin bir metinde ya da bir başka resimde
anıştırma ya da açık alıntılar biçiminde
yer almasının yanı sıra, görüntünün olduğu gibi yer aldığı durum”
(ss.81-82) olarak tanımlanıyor. O halde resimlerarasılığın yapılış ya da oluş
biçimi çok farklı biçimlerde olabilmektedir. Kolaj ya da içiçe resim gibi
alıntılama biçimi yeni resmi devingenliği getirir, ayrıca bu yeni yaklaşımla
aynı resim dizisel ve dizimsel okumaya elverişli duruma da gelmiştir.
Bazı ressamlar ve
resimler konusunda çok duyurucu bilgilere ulamak olasıdır. Örneğin Türk ressam
Oktay Köse’nin yapıtları bu resimsel alıntılar konusunda neredeyse kitabın
birçok yerinde örnekleriyle anlatılır. Dünyadaki gelişmelerden haberdar böylesi
bir Türk ressamın olması mutluluk verici olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında
üstte adı verilen Leonardo da Vinci, Michelangelo, Rembrandt, Diego Velazquez,
Théodore Géricault ve Edouart Manet gibi sanatçıların adları ve bazı resimleri
sıklıkla anılır ve örnek gösterilir. Örneğin bu kitaptan öğrenilebilecek bir
bilgi olarak Diego Velazquez’in Nedimeler (1656) tablosu en çok
resimlerarası öğe olarak kullanılan resim olduğu görülmüştür. Velazquez’in bu
tablosunu Herman Braun-Vega Batı’ya İkili Bakış (Double Éclairage sur
Occident, 1987) adıyla yeniden yorumlar. Braun-Vega asıl resmin bir kısmını
korur, başka öğeler ekler, var olanların yerlerini değiştirir. Bu resim yoluyla
Braun-Vega Emperyalist ülkelerin Latin Amerika ile ilgili siyasal görüşlerini
de ortaya koymuş olur (ss. 93-96). Nedimeler tablosu ünlüler için de esin kaynağı
olmuştur. Örneğin 1960 yılında Salvador Dali, Nedimeler tablosunu
yeniden yorumlar. Ama bu sefer kişiler yerine sayılar koyarak aynı tabloyu
yapmıştır.
Nicolas Poussin’in
Sabinlerin Kaçırılışı (Enlèvement des Sabines, 1637) tablosundaki konu
Yunan söylenbiliminden alınmıştır. Bu izlek sonraki dönemde birçok ressam ve
yontucu tarafından yeniden yorumlanır. Ancak Poussin’in ilk olup olmadığı
tartışmalıdır. Giambologna 1579-1583 yıllarında Sabinlerin Kaçırılışı
adıyla bir yontu yapmıştır. Yine Gian Lorenzo Bernini 1621 yılında Proserpine
Tanrıçasının Kaçırılışı adıyla bir yontu yapar. Pierre de Cortone 1627
yılında Sabinlerin Kaçırılışı adıyla bir resim yapar. 1635 yılında Pierre Paul Rubens, Sabinlerin
Kaçırılışı adıyla bir resim yapar. Poussin’in çalışması bunlardan sonradır.
Aynı söylenbilimsel izlek sonraki dönemlerde de yeniden yapılır. Örneğin 1799
yılında Jacques-Louis David, 1963 yılında Pablo Picasso, 1973 yılında ise
Herman Braun-Vega aynı izleği ele alan yeni tablolar yapmışlardır. Picasso’nın
Sabinlerin Kaçırılışı izleği bir alt resim olarak vardır. Picasso’nun
çalışmasında, Nicolas Poussin’in 1637 yılında yaptığı ve Jacques-Louis David’in
1799 yılında yaptığı çalışmalarına gönderimde bulunur. 2010 yılında ise bu
sefer bir Türk ressamı Oktay Köse aynı izleği, H. Brau-Vega’nın resminden yola
çıkarak yorumlar. Daha önce de söylendiği gibi her ressam kendi öznelliğini ve
yorumunu da ilgili resmine kattığını söylememiz gerekiyor. Böylece aynı izlek
sonsuz biçimde yinelenebilir. Bu da “ötekine yaşam verir, onu yeniden
canlandırır, yeni bağlam ve koşullarda en temel izleklerini ve bildirilerini
yineleyerek sürdürür” (s. 128). Bu yinelemeler yalnızca resimler arasında
olmadığı da ortadadır. Bazısı resmi heykele, romanı resme, resmi anlatıya
aktarmıştır. Bunlar göstergelerarasılık bağlamında ele alınıp
incelenebilecektir. Yorumlamada sanatçı kendi öznelliğini çalışmasına
katabilir. Ama kopyada böyle bir şansı yoktur. Kopya, bir yapıtı tıpkı basım
olarak yeniden üretmektir.
Yapıldıktan sonra
çok fazla uyarlamasının yapıldığı bir başka resim de Calude Monet’nin 1862-1863
yıllarında yaptığı Kırda Öğle Yemeği (Le Déjeuner sur l’Herbe) adlı
tablosudur. Bu tablonun da Aktulumun çalışmasından öğrenebildiğimiz kadarı ile
yirmiden fazla yeniden üretilmiş biçimi bulunmaktadır. Hatta Fransız romancı
Emile Zola’nın 1886 yılında yazdığı Yapıt (Œuvre) adlı romanın konusunun
bu tablo olduğu söylenir.
Dördüncü bölüm
“pop art ve alıntı” başlığını taşır. Artık yapıtların “biricik” ve sadece bir
kişiye ait olma” durumu geçilmiştir. Pop art bir bakıma, seri üretime geçilen
dönemi belirtmektedir. Serigrafi kavramı pop artla birlikte yaşamımıza
girmiştir. Pop art biçiminde üretilen resimlerin, fotoğrafların mekanik yoldan
istenildiği kadar çoğaltılabilmesi bir bakıma bu yapıtları kişisizleştirmektedir.
Çağımızda kültürün ticarileşmesi söz konusudur[6].
Artık herkes müzeye gidebilmekte Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa tablosunu
Louvre müzesinde görebilmektedir. Bu tabloyu evine de asmak istemektedir.
Böylece her resim müzesinin bir bölümü kültürün ticarileşmesi kısmına
ayrılmıştır.
Pop Art yaklaşımını benimseyen sanatçılar elit
sanat ile halk sanatı, güzel sanatlar ile günlük yaşam arasındaki ayrımı
ortadan kaldırırlar (s. 200). Pop art sanatçıları da başka resimlerden
esinlenmişlerdir. Onlar günlük yaşamda kendilerine göre alıntı yapılacak ya da
esinlenilecek sanatçılar ve resimler bulamadıklarından tarihin büyük
yapıtlarına yönelirler. Pop Artçıların bu kaçamak yaklaşımı biraz da daha
güvenilir kaynaklardan yararlanma isteği olarak görülebilir. Pop Art yaklaşımıyla
çalışan sanatçılar da çok fazla alıntı yaparlar. Ancak bunlar özgün resme bağlı
kalma konusunda oldukça isteksizdirler. Olabildiğince renkli resimler yapma
yoluna gitmişlerdir.
Son bölüm “alıntı
ve ayrışıklık”tan söz edilir. Burada genel olarak postmodernizmin resme
yaklaşımında ele alınır. Aslında bu durumda da alıntılama biçimi var. Alıntı,
resimlerarasılık etkileşim ve aktarma gibi konular kitabın tümünde ele alınıp
tartışılan durumlar olarak görülmektedir.
Kitaptaki
bilgileri açıklamakla bitmediğini belirtmek gerekiyor. Gerçekten kimler daha
önceki resimleri nasıl almış, hangi amaçları doğrultusunda bunları kullanmış,
bu kitaptan öğrenilecek çok fazla bilgi olduğunu söylemek gerekiyor.
Sanat ve
alıntılama konusunda söylenecek çok şey var. Ama hepsini yazarsak, sevgili
Kubilay Aktulumun kitabını yeniden yazmamız gerekecek. Bu sefer doğal olarak
içine kendi öznel yaklaşımlarımızı da eklemek isteyeceğiz. Bu da bizi
metinlerarasılık kavramına götürür.
En iyisi şunu
söylemek gerekiyor:
Kubilay Aktulum
tarafından hazırlanan Resimsel Alıntı kitabı, okuyucunun altını çizerek
okuyacağı kapsamlı bir kitap olduğunu belirtmekle yetinelim.
* AKTULUM, Kubilay (2016) Resimsel
Alıntı. Resimlerarası Etkileşimler ve Aktarımlar, Konya: Çizgi Yayınları,
269 s. Çalışma içindeki atıflar bu kitaptan yapılacaktır. Yalnızca sayfa
numarası vermekle yetinilecektir.
[1] ROBICHEZ, Jacques (1987) “Notice”,
GIRAUDOUX, Jean. Théâtre Complet içinde, Paris: Gallimard, coll.
Bibliothèque de la Pléiade s. 1279.
[2] Prof. Dr. Kubilay Aktulumun konu ile
ilgili yazdığı kitaplardan bazıları: Metinlerarası İlişkiler (1999), Kopuk
Yazı/Kopuk Yapıt (2002), Parçalılık/Metinlerarasılık (2004),
Metinlerarasılık/Göstergelerarasılık (2011).
[3] Aktaran GÜNAY, V. Doğan (2013)
Metin Bilgisi, 4. Baskı, İstanbul: Papatya Yayınları, s. 56.
[4] WAGNER, Frank (2006) “Intertextualité et Théorie”, Cahiers de Narratologie, sayı: 13, URL: http://narratologie.revues.org/364.
[5] GENETTE, Gérard (1982) Palimpsestes (La
littérature au second degré), Paris: Seuil, collection “Poétique”, s. 8.
[6] GÜNAY, V. Doğan Günay (2016) Kültürbilime
Giriş. Dil, Kültür ve Ötesi…, İstanbul: Papatya Yayınları, s. 45.
Yorumlar
Yorum Gönder