2015 PISA SONUÇLARININ ÜLKEMİZİN EĞİTİM SİSTEMİ KONUSUNDAKİ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
2015 PISA SONUÇLARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
(GÜNCEL KONULAR: 05)
V. Doğan GÜNAY
Açıkçası
bu sonuçlar hiç de iyi şeyler düşündürtmüyor. Tüm dünyada eğitim konusunda bir
yarış varken bizim bilerek ve isteyerek geri gitmeye çalışmamızı anlamak çok
zor. Önceki tümcede kullandığım “bizim” kavramını sorgulamak da gerekiyor. Kim
var bu “bizim” sözcüğü içinde? Eğitimde yapılan tüm gelişmeleri kime
soruyorlar? Bu ülkede bir sürü eğitim fakültesi var. Bu fakültelerde “eğitim
politikaları” “müfredat”, “yönetim” gibi eğitim ilgilendiren her konuda sayısız
tez yapılır. Bu alanda yetişmiş bir sürü bilim adamı vardır. Ama bana göre
hiçbir bilim adamına sorulmadan yaşam geçirilen bütünüyle düşünbilimsel (fr.
idéologique) bir tutum olan “4+4+4” eğitim dizgesini (fr. système) hiçbir
bilim insanı desteklemez. Neden desteklemez? Her TÜRKün tek bir amacı vardır.
Bu ülkenin dünya ülkeleri içinde daha ileri gitmesini istemek. Bu ülkenin
ekmeğini yiyen, boğazından haram lokma geçmeyen her bilim adamının en büyük
arzusudur ülkesinin kendi alanındaki başarısını görmek. Bu alanda çalışmış bir
Türk bilim adamının da dünyanın eğitim açısından en geri ülkelerini[1]
(Burundi, Sierra Leone, Somali, Zimbabwe vb.) ilgilendiren bu tür yaklaşımları
benimsemesi, kabul etmesi olanaksızdır (Bundan 10 yıl öncesinde çok az olan ama
şimdilerde çok fazla yaygınlaşan bir durumu da burada kısaca belirtelim. O
zamanlar birkaç kişi onurunu satarak belli politik amaçlar için bilimsel olarak
doğru olmayan bir şeyi kabul ediyor görünebilirdi. Şimdilerde ne acı ki bu
şarlatan kesim çok arttı. Yapılan doğru ya da yanlış bir şeyi anında alkışlayan
bir sürü kim olduğu belirsiz bilim adamı, STK temsilcisi görünümlü kişiler var.
Bu da yeni düzenin getirdiği hastalıklı bir sorun olarak görülmeli ve acilen
önlem alınmalı. Ne diyordu Mehmet Emin Yurdakul:
“Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir”.
Siz bu “şairleri” yerine “bilim adamları” sözünü koyun ve daha yüksek sesle okuyun. Eskiden az da olsa bilim insanının akademik bir onuru vardı. Doğru bulmadığı bir şeye karşı çıkabilirdi. Şimdilerde kimse böyle bir şey yapamaz oldu. Merak edenler herhangi bir bakanlığın yaptığı yanlışlık konusunda kaç tane bilim adamının karşı görüşü olduğunu basında arasın. Artık herkes sindirilmiş durumdadır. Bilim adamları ses çıkarmıyorsa ülke geriye gider, gitmeye mecburdur).
Şu PISA 2015 sonuçlarıyla ilgili olarak akılda kalan birkaç maddeyi alt alta sıralayalım. Merkezi Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından hazırlanan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sonuçları her yıl bu dönemlerde (kasım-aralık aylarında) açıklanır. Bu sonuçlar ülkenin refahlık ve çağdaşlık düzeyi ile doğrudan ilintilidir. Çok zengin olan petrol zengini Arap ülkeleri hiçbir zaman önlerde olamazlar. Oralarda refahlık düzeyi vardır ama söz konusu körfez ülkesi Arap devletçikleri çağdaş bir toplumun üyesi olmuş devletler değildirler.
**************************************
“Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir”.
Siz bu “şairleri” yerine “bilim adamları” sözünü koyun ve daha yüksek sesle okuyun. Eskiden az da olsa bilim insanının akademik bir onuru vardı. Doğru bulmadığı bir şeye karşı çıkabilirdi. Şimdilerde kimse böyle bir şey yapamaz oldu. Merak edenler herhangi bir bakanlığın yaptığı yanlışlık konusunda kaç tane bilim adamının karşı görüşü olduğunu basında arasın. Artık herkes sindirilmiş durumdadır. Bilim adamları ses çıkarmıyorsa ülke geriye gider, gitmeye mecburdur).
Şu PISA 2015 sonuçlarıyla ilgili olarak akılda kalan birkaç maddeyi alt alta sıralayalım. Merkezi Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından hazırlanan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sonuçları her yıl bu dönemlerde (kasım-aralık aylarında) açıklanır. Bu sonuçlar ülkenin refahlık ve çağdaşlık düzeyi ile doğrudan ilintilidir. Çok zengin olan petrol zengini Arap ülkeleri hiçbir zaman önlerde olamazlar. Oralarda refahlık düzeyi vardır ama söz konusu körfez ülkesi Arap devletçikleri çağdaş bir toplumun üyesi olmuş devletler değildirler.
Bizim
ülkemizdeki son dönemde alınan kararlara bakalım. Sonra da Türkiye neden geri
düştü diye sormaya gerek olmadığına birlikte karar verelim:
Ne dedi sayın
bakanımız? İmama-Hatip okulları ve meslek liseleri yüzünden geriye düştük dedi[2].
O zaman niye hâlâ İmam-Hatip okulları açmak için bütün şark kurnazlıklarını sergiliyorsunuz?
Kaç yıllık normal lise birden imam-hatip okulu oluyor. Veliler ayaklanıyor,
geri aldırmaya çalışıyor. Ya da “normal lisede okuyacaksanız 40 km ilerideki
okula gidebilirsiniz” diyorlar. Bunlar şark kurnazlığı. Öğrenci imam-hatip
okuluna gitmemek için açık öğretim liselerine yönelmiştir. 2015-2016 eğitim
öğretim yılında açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 1 milyon 536 bin 135’e
çıkmıştır. Ne olursa olsun, açık öğretim liselerinde, başarı oranı düşüktür. Böyle
giderse birkaç sene sonra, PISA sonuçlarında; Afganistan, Bostwana ve
Belize devletlerinden daha geri bir yerimiz olacak. Unutmayalım ki her devlet
eğitimini düzeltmek için çok çaba harcıyor. İslam ülkelerini bunun dışında
tutabiliriz. Zavallıların dinden başını kaldıramadıkları için hepsi savaşın
içinde boğuşuyor.
Türkiye eğitimi
tarikatlara bırakmış durumda. Tarikatların okullarında nasıl bir eğitim
yapıldığını bilen yok. Tarikat okulu dışındaki devlete bağlı okullar da
imam-hatip olma yolunda. Geçen yıl övünülüyordu: Bir buçuk milyon imam-hatipli
öğrenci var diye övünülüyordu[3].
Aslında böyle giderse çok yakında tüm okullar imam-hatip okulları olacak. Kısa
bir hesap: Son dönemde en çok kontenjan ayrılan din kültürü ve ahlak bilgisi
öğretmeni. Ardından tüm okulların müdürleri din dersi öğretmeni.
İmam-hatip
mantığında yetişen bir öğrenci okuduğunu anlayan değil, her şeyi tabu gören,
sorgulamadan kabul eden, biat eden ve militan ruhlu bir nesil olarak
yetişmektedir. Çok yakında tüm İslam başlıklı terör örgütleri içinde Türk
militan sayısı artacaktır. Bunu söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur. Bunu
yaşayarak göreceğiz. Sonra o dönemdeki Milli Eğitim Bakanı “önlem alıyoruz.
Okullarda terörün kötü bir şey olduğu yolunda eğitimlere başlıyoruz” gibi demeçler
verecektir. Belki o dönemde şimdilerde övünülerek konulan bazı dersleri
kaldırma yoluna gidilecektir.
2012-2015
yıllarında, imam hatip liseleri ve ortaokulları sayısında da inanılmaz bir
patlama olmuş. Eğitim-Sen’in raporuna göre[4]
2012-2013 ve 2015-2016 eğitim-öğretim yılları arasında, imam hatip
ortaokullarına giden öğrenci sayısı tam 5 kat artarak 458 bin 997 olmuş.
2011-2012 döneminde 268 bin 245 olan imam hatip liselerindeki öğrenci sayısı
ise büyük bir artışla 2015-2016 döneminde 555 bin 870’e fırlamış. Bu sayılara
Açık öğretim imam hatip lisesi okuyan 121 bin 335 öğrenciyi de eklersek,
geçtiğimiz eğitim yılında inanılmaz bir sayıdaki öğrencinin din ağırlıklı
liselerde okumuş olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Şu anda Türkiye
2015 PISA sonuçlarının dört alanında da OECD ortalamasının gerisinde görünüyor[5].
2012 PISA’sına göre önünde olduğumuz Romanya, Bulgaristan, Birleşik Arap Emirlikleri,
Şili gibi ülkeler; 2015 PISA’na göre üç alanda da (okuma, fen bilimleri,
matematik) önümüze geçmiş. Şu tabloda 2003-2015 arası Türkiye’nin PISA
sonuçlarını gösteriyor. Ciddi düşüşün olduğunu ayrıca söylemeye gerek var mı
bilmiyorum.
Aşağıdaki tabloda
2003-2015 yılları arası üç alandaki Türkiye sonuçları görülmektedir.
Bu
tabloda her şey ortadadır. Örneğin okumada 441’den 475’e çıkmış. İmam-hatip
Okullarının artmasından sonra 428 ortalamaya iniyor. Düşünün okumayı bilmeyen,
okuduğunu anlamayan bir çocuk din dersinden de başarısızdır. Hani İslami
değerlere çok bağlıyız ya, hani peygamber efendimizin hadisi şeriflerini
önemseriz ya, burada bunların hiçbirinin tutulmadığı görülüyor. “İlim Çin’de
bile olsa gidiniz öğreniniz” sözünü İngilizler tutmuş ama biz tutmuyoruz. Bu
yılki sonuçlarda Matematik alanında en başarılı ülke olan Çin’deki durumu
yerinde gözlemlemek için İngiltere 160 matematik öğretmenini Çin’e göndermiş.
Çinliler matematiği nasıl öğretiyor ki her öğrenci başarıyı elde ediyor diye
araştırma yapmışlar ve gelecek yıldan itibaren Çin’in yöntemiyle İngiltere’de
matematik öğretilecekmiş. Biz de yakında Afganistan’da en iyi örtünme nasıl
oluyor diye oraya araştırmacılar göndeririz. Şu andaki eğitim dizgesinden başka
bir şey eklemek boşuna mı olacak bilmiyorum.
Atatürkçü
eğitim dizgesini yok saymak, onunla hesaplaşmak anlaşılır bir şey değildir. Atatürkçü
ve çağdaş eğitim dizgesini bıraktınız, sonuç ne oldu? Eğitimi FETÖ’cü yapıya
teslim ettiniz. Olanı gördünüz. Şimdi Süleymancılar, Menzilciler ve daha
sayısız tarikat kendi cematına eğitim veriyor. Sonra ne olacak? Çok sayıda militanımız
olacak. Yakında bu tarikat okullarında “melekler erkek mi dişi mi?” sorusuna
yanıt ararken göreceğiz. Batının istediği de koyun gibi güdülecek bir İslam
toplumu yaratmak. Bilimden uzak, hurafeler içinde boğulmuş kalmış, Batı’ya çok
iyi uşaklık yapan bir nesil onların aradığı durumdur.
Ben
Atatürk’ün eğitim sisteminde öğrenim gördüm. O dönemde devlet tüm Türkiye’yi
tarar en başarılı öğrencileri öğretmen okullarında toplardı. Bir dönem tüm
akademisyenler, hukukçular, devlet yöneticileri bu okullarda okuyan çocuklardan
idi. Sonra devlet bu “toplumsal devlet” olma görevini bıraktı. Kırsal kesimdeki
en başarılı öğrencileri Fetullahçı okullar topladı. O pırıl pırıl çocuklar
başka amaçlarda kullanıldılar. Halbuki devlet bu sorumluluğunu sürdürebilirdi.
Tarikatlara vermeden kırsal kesimlerdeki en başarılı çocukları Fen Liseleri,
İnsanlık Bilimleri Liseleri, Güzel Sanatlar Liseleri, Tarih-Coğrafya Liseleri
gibi özel liselerde yetiştirip bu ülkenin hizmetine sunabilirlerdi. Benim
sıklıkla söylediğim bir şey vardı. “Beni devlet okuttu. Devlete olan borcumu
henüz ödemedim” derdim. Emekli oldum ama hâlâ devlete borcumu ödemeyi
sürdürüyorum. Yeni kitaplar yazıp ülkemin gençlerinin hizmetine sunmaya
çalışıyorum. Tarikatların elinde yetişenin böyle bir amacı olmayacaktır.
Fetullah okuttuğu için ona hizmet edecektir.
PISA’da
geri kalmamızın nedenleri araştırmayı sürdürdüğümüzde her yeri dinsel
kaygıların kapladığı bir eğitim yapısını görüyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde
böyle bir şey yok. Suudi Arabistan’da ya da İran’da böyle bir şey yok. İran her
alanda batı ile boy ölçüşmeye çalışıyor. Çok başarılı da oluyor. Bizim eğitim
dizgemize baktığımızda çok trajikomik durumları görüyoruz.
*
Daha önce belirtildiği gibi 4+4+4 eğitim şeklinin İmam-Hatip okulları açmak
için geçildiği konusunda aklı başında her akademisyenin görüşüdür.
*
Son dönemde en fazla öğretmen alımının din kültürü ve ahlak bilgisi
öğretmeninin olması amaçlı bir davranıştır. Bu toplum o kadar da dinsiz değildi
ve değildir (Çok uzun bir konu ama çok kısa bir bilgi: İmam hatip okullarındaki
birçok gencin ateist olduğunu okudum. Doğru da olabilir, art niyetli bir yazı
da olabilir. Yine başını örten kızların büyük çoğunluğunun hiçbir dini
vecibesini yerine getirmediğini bu okullardaki çocuklar yazıp söylüyor. Kızlar
kendi aralarında “başımı örtersem işim garanti” biçiminde bir niyetlerinin
olduğu yazılıp çiziliyor. Halbuki bizim dönemimizdeki başı kapalı öğrenciler
çok mütevazı bir biçimde dini ibadetlerini yerine getirirlerdi ve toplumdan her
zaman saygı görürlerdi. Ne zaman türban düşünbilimsel bir nesneye dönüştü
insanların dine olan inancı azalmaya başladı. Normal okullarda din dersini
zorunlu hale getirince çocukların dinden soğuduğu gibi ilginç yorumlar sanal
dünyada çok yazılıp çiziliyor. Bu tür bilgiler devletin elinde mutlaka vardır.
Daha çok şey yazılıp söylenebilir. Söylediğim gibi, uzun bir konu. Bunu
yazarken anımsadım: 12 Eylül askeri yönetiminin her yere Atatürk’ün
büstünü diktirerek toplumdaki Atatürk sevgisini bitirmişlerdi. Şimdi de
aynı süreci bir başka biçimde yeniden yaşıyoruz galiba)
*
Hiçbir zaman “öğretilecek bir yabancı dil olarak düşünülmeyen” ama yabancı dil
adı altında gencecik nesillere Arapça öğretmeye başlamak da dinsel bir amacın
gün yüzüne çıkan bir başka durumu. Arapça bir yabancı dil olarak seçmeli ders
olarak konulmasında hiçbir sorun yoktur. İngilizce ya da Fransızca nasıl
öğretilirse Arapça da öyle öğretilebilir. Ama arkasına dini eklersen herkes
biraz mesafeli yaklaşır. Nedense bakanlığın bu parlak girişimlerine AKPARTİ’li
milletvekillerinin çocukları fazlaca katılmıyor. Anımsayanlar olacaktır, din
dersinin zorunlu olması ve imam-hatip okullarının açılması için çok çabalayan
ve televizyonda ağlayan bir Muğla milletvekili vardı. Televizyondaki
davranışlarını görünce “bu adam yakında pir olacak uçacak” derdiniz. Basından
birileri bu milletvekilinin torunun Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde okuduğunu
bulmuş. “Sen imam-hatip okulu açmayı istiyorsun ama torunu papazlar okutuyor”
dediler (Şimdilerde yok ama bu azınlık okullarında eskiden papazlar da ders
verirdi). Adamcağız ondan sonra konuşmaz oldu. Bu da güzel bir örnekti. Bir
araştırılsın hangi AKPARTİ’li milletvekilinin çocuğu yabancı kolejlerde ya da
din dersinin fazla yoğun olmadığı kolejlerde okuyor? İlginç bir araştırma
konusu olabilir.
*
Eskiden seçmeli din dersi vardı. Kime neden battıysa bunu zorunlu hale
getirdiler. Şu alıntı söylediklerimizi doğrular niteliktedir:
Aslında
bakarsanız, 2012-2015 döneminde, eğitimdeki başarı seviyemizin gerilemesi için
iyi nedenlerimiz de var. Öncelikle bu
yıllar, aynı zamanda dine dayalı eğitimin hızla yaygınlaştığı yıllar oldu. Hatırlarsanız, 2012 yılında ortaokul ve lise
müfredatlarına ilk kez “Kuran-ı Kerim”, “Hazreti Muhammed’in Hayatı” ve “Temel
Dini Bilgiler” isimli seçmeli din dersleri koyulmuştu. Bu yeni uygulamayla
artık 11 yaşındaki çocuklar imam hatip ortaokulunda olmasalar bile haftada 8
saat din eğitimi görebiliyorlar. Üstelik gazetelerde çıkan haberlere göre
birçok devlet okulunda din dersleri adeta “zorunlu seçmeli” hale gelmiş, zira
öğrencilere din derslerinden başka seçmeli ders opsiyonu sunulmuyor. Dahası
seçmeli din derslerinin öğrenciler tarafından tercih edilmesi Milli Eğitim
Müdürlükleri tarafından da teşvik ediliyor[6].
Çocukların
çoğunluğu da isteyerek bu dersi seçerdi. Şimdi zorunlu ama artık dersin içi
boşalmış durumda. Bazı öğretmenlere ek ders durumuna geldi. Özellikle dersler
sayesinde, din kültürü öğretmenleri bu dönemde epey zengin olduğu
düşünülebilir. Şu tür konuşmalar bu derslerde geçiyor:
Soru: Akıl ile ilgili bir hadis-i şerif yazınız.
Cevap: Akıllı ol, canımı ye...
- Çocuklar cehennem cuma günü şafak vaktinde olacaktır.
- Ama hocam nereye göre şafak vakti? Bizde şafak vaktiyken diğer
tarafta gece oluyor.
- Numaran kaçtı senin?
- Ne oldu ki hocam?
- Çok güzel soru sordun 5 vereceğim. Cevabini bilmiyorum çünkü.
**************************************
- Arapça bilenler el kaldırsın... (sadece 1 kişi el kaldırır)
- Aferin kızım Ayseeeee... Siz niye bilmiyonuz? Nasıl dua
ediyonuzzz???
- Hocam ben Türkçe dua ediyorum.
- Olmaazzz! Arapça edicen! Türkçe kabul olmaaazzz!
- Niye hocam, Allah Türkçe bilmiyor mu?
- haaşaaaa! haaaaaaaşşşşşaaaaaaaaaaa!!!
*****************************************
- Çocuklar şimdi, ahiret gününde bütün herkes tartılacak, sevapları
günahlarından fazla olanlar sırat köprüsünden geçerek cennete ulaşacak
- Hocam nasıl bir şey o sırat köprüsü?
- Kıl gibi ince kılıç gibi keskin
- E nasıl geçiyoruz ki biz oradan hocam? Ayağımız acır, duramayız üstünde
denge diye birşey var herkes cehenneme düşer böyle hocam.
- Sevabı fazla olanlara o köprü böyle otoban gibi geniş gelecek
- E hocam sevabı fazla olanlar geçecekse kıldan köprüye otobana ne
gerek var? Allah sevabı çok olana “geç” desin geçsin, az olana “cehenneme git”
desin gitsin, sanki itiraz mı edeceğiz koca Allaha!
- Sus eşek sıpası aklin ermez senin Allahın işine, tövbe sümme haşa,
tövbeee...
*************************
- Bu evren, bu kuşlar, bu böcekler çiçekler, hepsi yüce rabbimizin
bizlere birer armağanıdır. Kendi vücudunuza bir bakın. Bu mükemmeliyeti başka
kim yapabilirdi ki? Mesela gözlerimiz, yüzümüzde. Yani ona en uygun yerde. Gözlerimiz
diz kapaklarımızda olsaydı ne kadar çirkin olurdu değil mi?
- İtirazım vaaaaaaaar...
- Söyle çocuğum!
- Eğer gözlerimiz diz kapaklarimizda olsaydi degişen hicbirsey
olmazdi, cunku herkesin gozleri diz kapaklarinda olurdu, o zaman da siz
''cocuklarim, gozlerimiz yuzumuzde olsaydi ne kadar cirkin olurdu"
derdiniz, ben de "itirazım vaaaaaaaaar" derdim..
**************************
- peygamberimiz hz.muhammed salallahu aleyhi vesellem de iftarini
hurma ile açarmış...
- hocam, mekke'de iskender kebap varmis da muhammed mi yemiyomus?
- sus! terbiyesiz, zindik, kafir!...
**********************
- Çocuklarım eğer dünya güneş'e bir cm yakin olsaydi her yer erir
eger bir cm uzak olsaydi her taraf donar ve yasayamazdik.... Allah'in oldugunu
bundan anlayabiliriz
- e iyide hocam dunya gunes'e 18 ocakta yakinlasir 21 haziranda da
uzaklasir...hem de bir cm degil yaklasik 2 milyon kilometre...eee, hic bir sey
olmuyor...
- iste bu da Allah'in bir mucizesidir evladim...otur.. laubali
ukala...
*
Son bir “parlak” düşünce daha var. Görünüşte çok iyiniyetli bir girişim. Ama
nedense hiçbir öğrenci velisi bakanlığın bu parlak düşüncesine inanmıyor. Artık
bakanlığın güvenirliği kalmamış. Ne acı değil mi? Yeni proje büyük şehirlerdeki
orta halli okumuş ailelerin çocuklarının gittiği okulları proje okulları
yaparak imama-hatip okullarına dönüştürme niyetiniz var, bunu açıkça
söyleyemiyorsunuz. Çok önemli işler yapacağınızı söylüyorsunuz. Ama veliler
inanmıyor. Velilerden gelen baskılara göre bakanlık vazgeçiyor. Böyle bir yerin
bakanı olmak çok zor olmalı. Aldığınız kararın hiçbir bilimsel yanı olmadığı
için anında kıvırtabiliyorsunuz.
Dinsel
kaygılara başka başlıklar da eklenebilir. Din kültürü öğretmeni bir müdürün
okuldan başarısı ne olabilir? Kaç kişi seçmeli olarak öğrenciye sunulan
“peygamberin hayatı dersini seçti?” sorusuna yanıt bulmak olacaktır. Fırsatı
olan müdürler zaten sadece seçmeli olan din içerikli dersleri açtırıyorlarmış.
Çevrenizdeki okulda tanıdığınız bir öğretmene durumu sorun, hemen birçok
bilgiye sahip olabilirsiniz. İmam-hatip kökenli müdürün amacının, okulun
bilimsel kalitesini yükseltmek olacağına inanan var mı?
PISA
sonuçlarının olumsuzluğu ile ilgili akla gelebilecek başka bazı nedenler.
*
Köylerdeki okullar kapatıldı. Önceleri taşımalı eğitim vardı. Sonra bundan da
vazgeçildi. Köy çocukları şehirde eğitim görüyorlar. Ama devlet yurt yapmadığı
için zavallı köy çocukları tarikat yurtlarının eline düştü. Tümü tarikatların
yurtlarında kalıyor. Yurtlar Allahtan ister bir göz, hükümetimiz onlara verir
iki göz. Daha ne osun?
*
1997 yılında Avrupa Birliği’ne girmek için şu kadar sayıda lisans mezunu
ilkokul öğretmeni gerekiyor dediler. Biz doğu toplumuyuz, göz boyamayı biliriz.
Anında lisans mezunu ne kadar kişi varsa hepsini ilkokul öğretmeni olarak
atadık. Bir gece AB'nin hedeflerine ulaştık, hatta fersah fersah geçtik bile.
Yeni atanan bu öğretmenlerin içlerinde kimler yoktu ki? Yerbilimciler, su
ürünleri mezunu, ziraat mühendisleri, sanat tarihi mezunu, çevre mühendisi vb.
Bunların Türkçeyi nasıl öğreteceği konusunda bir bilgisi yoktu. Normaldi, çünkü
bunlar öğretmen olmak için yetiştirilmemişti. Öğretmen olmak için eğitim
görmemişlerdi. Bu atamalar sırasında duyulan bir fıkra: Kırsal kesimde uzun
süre öğretmensiz olan bir okula bu dönemde öğretmen atanır. Kaymakama bir işi
için gelen muhtara kaymakam sorar: “Muhtar nasıl öğretmenden memnun musunuz?”.
Muhtar yanıtlar: “Allah sizden razı olsun kaymakam bey, çok memnunuz. Öğretmen
geldiğinden bu yana köyümüzde hiçbir hayvanımız ölmez oldu”. Meğerse öğretmen
olarak atanan kişi veterinermiş.
*
Bu dinsel kaygılara bağlı olarak eskiden Türkiye’deki tüm öğrencilerin her
yerde eşit ya da eşite yakın şansları olurdu. Şimdilerde Anadolu’da tümüyle
dine dayalı bir eğitim yapılır oldu. İmam-hatip mezunu bir çocuğun başarılı
olacağı yer ilahiyat fakülteleri, Arap dili, gibi bazı sosyal bilimler bölümü
olacaktır. Buradan mezun çocuğuna sınavsız dahi alsanız bir matematik
bölümünde, mühendislikte, teknolojiye dayalı bölümde şansı yoktur. Bir iki
ayrıcalıklı duruma örnek verilmez. Böyle olunca geleceğin bu ülkedeki
yöneticileri kim ne derse sesin Saint Joseph Lisesi, Avusturya Sant Gorge
Lisesi ya da Robert College Lisesi mezunu arasından olacaktır. Kimse kızmasın,
bu kesinlikle böyledir. Daha önce az ya da çok, önemli yerlere gelebilen
Anadolu insanının çocuğunun bundan sonra birkaç alanın dışında meslek edinmesi
zorlamış gibi görünüyor. Yine yurt dışında okuyan çocukların geleceğin devlet
kurumlarında sorumluluk alma konusunda daha fazla şansları olacaktır. Felsefe
okumadan, sorgulamayı öğrenmeden papağan gibi her şeyi ezberleyen bir gencin
geleceğini bile bile karartıyoruz. Ben böyle düşünüyorum. Bunun tersi doğru
diyen varsa buyursun görüşünü açıklasın. Anadolu’daki imam-hatip mezunu
çocuklarla PISA testlerinden başarılı sonuç beklemeyi bırakalım. İleride
üniversiteler gibi liseler arasında da sınıf farkı olacaktır. Top 10 liseler
olacak ve herkes çocuğunu bu liselerde okutmaya çalışacak. Eğitimde eşitlik
sizlere ömür.
Dine
dayalı bir eğitimde öğrenci dini bilgilerini öğrenmez. Tam tersine sonuçlar da
çıkabilir. Onun yerine belli oranda dini bilgilerini bilen gençlerin yetişmesi
daha önemlidir. Zaten imam-hatip mezunu bir öğrenci Türkiye’yi bilim çağında
temsil edemez. Zamanında bir AKPARTİ’li bakan “bizden buluş çıkmaz, batının
hizmetçiliğini yapabiliriz”[7] gibi bir
şey söylemişti. Milletvekili ya da bakan böyle düşünebilir ama Türk gencine
“sen bu ülkenin umudusun, gelecekte yapacağın başarılı çalışmalarla, buluşlarla
bu ülke ileri gedecek” diyerek yetiştirelim.
Bu
AKPARTİ’li bakan gibi düşünenlerin desteklediği TUBITAK yarışmalarında
"ezan dinletilerek büyütülen fasulyenin daha hızlı büyüdüğü gibi” herkesin
hayranlığını kazanan "olağanüstü" (!) projeleri destekledi. Böylesine
insan zekasını zorlayan projeler yapan çocukların Uluslararası Öğrenci Değerlendirme
Programında (PISA) son sırada olmasında ters bir durum yok. Burada ters olan
durum pırıl pırıl Türk gençlerinin beyinlerini böylesine yıkayarak dünyadan
kopuk halde yetiştirilmesidir.
Bu
“dindar” bir nesil yetiştirme fikrini bir batılı ülkenin önemli bir projesi
olarak Türkiye üzerinde uygulandığını, yıllar sonra yayınlanan istihbarat
raporlarından okuyacağız. Bu batının Türkiye üzerinde uyguladığı ve başarılı
olduğu çok önemli bir proje olduğuna inananlardanım. Düşünsenize, dünya ile
yavaş yavaş rekabet eder hale gelen bir ülkenin önünü kesmenin en iyi yolu onu
bilim yolundan ayırmak ve dinsel kaygılarla doldurmak. Tüm genç beyinler bu
dünya için bir şey yapmayıp sadece cennet/cehennem ikilemi üzerine kurulan bir
düşünce dizgesi ile yetiştiriliyor. Böylece Türkiye uzun bir süre daha batı
tarafından geliştirilen tüm bilimsel çalışmaları satın alıp kullanacak. Bilimde
batıya bağlı, ilaç sektöründe ve aklınıza gelen her türlü “dünya işlerinde”
batıya bağımlı bir topluluk. Tam anlamıyla köleleşmiş bir topluluk. O zaman
işte fasulyenin Kuran’ı Kerim dinletilerek yetiştirilmesi önem kazanıyor. Tabi
ki Kuran’daki “oku” diye başlayan o emri dikkate almaya gerek yok. Büyüklerimiz
zaten bizim yolumuzu belirledi. Batının uşağı olmak, onun emrinde çalışmak bizim
kaderimiz.
Son
olarak, uzun süredir milli eğitimden anlamayan kişiler milli eğitim bakanı
olmuştur. Milli eğitimden anlayan, bu alanlardaki sorunları iyi bilen
bakanların olduğu bir Milli Eğitim Bakanlığında; TÜRİYE CUMHURİYETİ’ni bilimle,
yeni buluşlarla anılmasını dilerim.
Daha
güzel, aydınlık bir Türkiye dileklerimle….
[1]
http://blog.milliyet.com.tr/dunyanin-en-fakir-10-ulkesinde-insanlar-nasil-yasiyor-/Blog/?BlogNo=379274
(son başvuru: 14 aralık 2016)
[2]
http://www.hurriyet.com.tr/milli-egitim-bakani-yilmaz-pisa-sonuclarini-degerlendirdi-40301125
(son başvuru 14 aralık 2016)
[3]
http://www.gercekmuhabir.com/bilal-erdoganin-imam-hatip-hayali-gerceklesti/
(son başvuru 14 aralık 2016)
[4]
http://egitimsen.org.tr/2015-2016-egitim-ogretim-istatistikleri/
(son başvuru 14 aralık 2016)
[6]
http://odatv.com/turkiyede-egitim-neden-geriliyor-1412161200.html
(son ulaşım 14 Aralık 2016)
[7]
http://www.radikal.com.tr/turkiye/bayraktar-musluman-ulkeyiz-bizden-mucit-cikmaz-1145117/
(son başvuru 14 aralık 2016)
Yorumlar
Yorum Gönder