2015 PISA SONUÇLARININ ÜLKEMİZİN EĞİTİM SİSTEMİ KONUSUNDAKİ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


2015 PISA SONUÇLARININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
(GÜNCEL KONULAR: 05)
 
V. Doğan GÜNAY
Açıkçası bu sonuçlar hiç de iyi şeyler düşündürtmüyor. Tüm dünyada eğitim konusunda bir yarış varken bizim bilerek ve isteyerek geri gitmeye çalışmamızı anlamak çok zor. Önceki tümcede kullandığım “bizim” kavramını sorgulamak da gerekiyor. Kim var bu “bizim” sözcüğü içinde? Eğitimde yapılan tüm gelişmeleri kime soruyorlar? Bu ülkede bir sürü eğitim fakültesi var. Bu fakültelerde “eğitim politikaları” “müfredat”, “yönetim” gibi eğitim ilgilendiren her konuda sayısız tez yapılır. Bu alanda yetişmiş bir sürü bilim adamı vardır. Ama bana göre hiçbir bilim adamına sorulmadan yaşam geçirilen bütünüyle düşünbilimsel (fr. idéologique) bir tutum olan “4+4+4” eğitim dizgesini (fr. système) hiçbir bilim insanı desteklemez. Neden desteklemez? Her TÜRKün tek bir amacı vardır. Bu ülkenin dünya ülkeleri içinde daha ileri gitmesini istemek. Bu ülkenin ekmeğini yiyen, boğazından haram lokma geçmeyen her bilim adamının en büyük arzusudur ülkesinin kendi alanındaki başarısını görmek. Bu alanda çalışmış bir Türk bilim adamının da dünyanın eğitim açısından en geri ülkelerini[1] (Burundi, Sierra Leone, Somali, Zimbabwe vb.) ilgilendiren bu tür yaklaşımları benimsemesi, kabul etmesi olanaksızdır (Bundan 10 yıl öncesinde çok az olan ama şimdilerde çok fazla yaygınlaşan bir durumu da burada kısaca belirtelim. O zamanlar birkaç kişi onurunu satarak belli politik amaçlar için bilimsel olarak doğru olmayan bir şeyi kabul ediyor görünebilirdi. Şimdilerde ne acı ki bu şarlatan kesim çok arttı. Yapılan doğru ya da yanlış bir şeyi anında alkışlayan bir sürü kim olduğu belirsiz bilim adamı, STK temsilcisi görünümlü kişiler var. Bu da yeni düzenin getirdiği hastalıklı bir sorun olarak görülmeli ve acilen önlem alınmalı. Ne diyordu Mehmet Emin Yurdakul:
Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir”.
Siz bu “şairleri” yerine “bilim adamları” sözünü koyun ve daha yüksek sesle okuyun. Eskiden az da olsa bilim insanının akademik bir onuru vardı. Doğru bulmadığı bir şeye karşı çıkabilirdi. Şimdilerde kimse böyle bir şey yapamaz oldu. Merak edenler herhangi bir bakanlığın yaptığı yanlışlık konusunda kaç tane bilim adamının karşı görüşü olduğunu basında arasın. Artık herkes sindirilmiş durumdadır. Bilim adamları ses çıkarmıyorsa ülke geriye gider, gitmeye mecburdur).
Şu PISA 2015 sonuçlarıyla ilgili olarak akılda kalan birkaç maddeyi alt alta sıralayalım. Merkezi Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından hazırlanan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) sonuçları her yıl bu dönemlerde (kasım-aralık aylarında) açıklanır. Bu sonuçlar ülkenin refahlık ve çağdaşlık düzeyi ile doğrudan ilintilidir. Çok zengin olan petrol zengini Arap ülkeleri hiçbir zaman önlerde olamazlar. Oralarda refahlık düzeyi vardır ama söz konusu körfez ülkesi Arap devletçikleri çağdaş bir toplumun üyesi olmuş devletler değildirler.
Bizim ülkemizdeki son dönemde alınan kararlara bakalım. Sonra da Türkiye neden geri düştü diye sormaya gerek olmadığına birlikte karar verelim:
Ne dedi sayın bakanımız? İmama-Hatip okulları ve meslek liseleri yüzünden geriye düştük dedi[2]. O zaman niye hâlâ İmam-Hatip okulları açmak için bütün şark kurnazlıklarını sergiliyorsunuz? Kaç yıllık normal lise birden imam-hatip okulu oluyor. Veliler ayaklanıyor, geri aldırmaya çalışıyor. Ya da “normal lisede okuyacaksanız 40 km ilerideki okula gidebilirsiniz” diyorlar. Bunlar şark kurnazlığı. Öğrenci imam-hatip okuluna gitmemek için açık öğretim liselerine yönelmiştir. 2015-2016 eğitim öğretim yılında açık öğretim lisesindeki öğrenci sayısı 1 milyon 536 bin 135’e çıkmıştır. Ne olursa olsun, açık öğretim liselerinde, başarı oranı düşüktür. Böyle giderse birkaç sene sonra, PISA sonuçlarında; Afganistan, Bostwana ve Belize devletlerinden daha geri bir yerimiz olacak. Unutmayalım ki her devlet eğitimini düzeltmek için çok çaba harcıyor. İslam ülkelerini bunun dışında tutabiliriz. Zavallıların dinden başını kaldıramadıkları için hepsi savaşın içinde boğuşuyor.
Türkiye eğitimi tarikatlara bırakmış durumda. Tarikatların okullarında nasıl bir eğitim yapıldığını bilen yok. Tarikat okulu dışındaki devlete bağlı okullar da imam-hatip olma yolunda. Geçen yıl övünülüyordu: Bir buçuk milyon imam-hatipli öğrenci var diye övünülüyordu[3]. Aslında böyle giderse çok yakında tüm okullar imam-hatip okulları olacak. Kısa bir hesap: Son dönemde en çok kontenjan ayrılan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni. Ardından tüm okulların müdürleri din dersi öğretmeni.
 İmam-hatip mantığında yetişen bir öğrenci okuduğunu anlayan değil, her şeyi tabu gören, sorgulamadan kabul eden, biat eden ve militan ruhlu bir nesil olarak yetişmektedir. Çok yakında tüm İslam başlıklı terör örgütleri içinde Türk militan sayısı artacaktır. Bunu söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur. Bunu yaşayarak göreceğiz. Sonra o dönemdeki Milli Eğitim Bakanı “önlem alıyoruz. Okullarda terörün kötü bir şey olduğu yolunda eğitimlere başlıyoruz” gibi demeçler verecektir. Belki o dönemde şimdilerde övünülerek konulan bazı dersleri kaldırma yoluna gidilecektir.
2012-2015 yıllarında, imam hatip liseleri ve ortaokulları sayısında da inanılmaz bir patlama olmuş. Eğitim-Sen’in raporuna göre[4] 2012-2013 ve 2015-2016 eğitim-öğretim yılları arasında, imam hatip ortaokullarına giden öğrenci sayısı tam 5 kat artarak 458 bin 997 olmuş. 2011-2012 döneminde 268 bin 245 olan imam hatip liselerindeki öğrenci sayısı ise büyük bir artışla 2015-2016 döneminde 555 bin 870’e fırlamış. Bu sayılara Açık öğretim imam hatip lisesi okuyan 121 bin 335 öğrenciyi de eklersek, geçtiğimiz eğitim yılında inanılmaz bir sayıdaki öğrencinin din ağırlıklı liselerde okumuş olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.
Şu anda Türkiye 2015 PISA sonuçlarının dört alanında da OECD ortalamasının gerisinde görünüyor[5]. 2012 PISA’sına göre önünde olduğumuz Romanya, Bulgaristan, Birleşik Arap Emirlikleri, Şili gibi ülkeler; 2015 PISA’na göre üç alanda da (okuma, fen bilimleri, matematik) önümüze geçmiş. Şu tabloda 2003-2015 arası Türkiye’nin PISA sonuçlarını gösteriyor. Ciddi düşüşün olduğunu ayrıca söylemeye gerek var mı bilmiyorum.
Aşağıdaki tabloda 2003-2015 yılları arası üç alandaki Türkiye sonuçları görülmektedir.

Bu tabloda her şey ortadadır. Örneğin okumada 441’den 475’e çıkmış. İmam-hatip Okullarının artmasından sonra 428 ortalamaya iniyor. Düşünün okumayı bilmeyen, okuduğunu anlamayan bir çocuk din dersinden de başarısızdır. Hani İslami değerlere çok bağlıyız ya, hani peygamber efendimizin hadisi şeriflerini önemseriz ya, burada bunların hiçbirinin tutulmadığı görülüyor. “İlim Çin’de bile olsa gidiniz öğreniniz” sözünü İngilizler tutmuş ama biz tutmuyoruz. Bu yılki sonuçlarda Matematik alanında en başarılı ülke olan Çin’deki durumu yerinde gözlemlemek için İngiltere 160 matematik öğretmenini Çin’e göndermiş. Çinliler matematiği nasıl öğretiyor ki her öğrenci başarıyı elde ediyor diye araştırma yapmışlar ve gelecek yıldan itibaren Çin’in yöntemiyle İngiltere’de matematik öğretilecekmiş. Biz de yakında Afganistan’da en iyi örtünme nasıl oluyor diye oraya araştırmacılar göndeririz. Şu andaki eğitim dizgesinden başka bir şey eklemek boşuna mı olacak bilmiyorum.
Atatürkçü eğitim dizgesini yok saymak, onunla hesaplaşmak anlaşılır bir şey değildir. Atatürkçü ve çağdaş eğitim dizgesini bıraktınız, sonuç ne oldu? Eğitimi FETÖ’cü yapıya teslim ettiniz. Olanı gördünüz. Şimdi Süleymancılar, Menzilciler ve daha sayısız tarikat kendi cematına eğitim veriyor. Sonra ne olacak? Çok sayıda militanımız olacak. Yakında bu tarikat okullarında “melekler erkek mi dişi mi?” sorusuna yanıt ararken göreceğiz. Batının istediği de koyun gibi güdülecek bir İslam toplumu yaratmak. Bilimden uzak, hurafeler içinde boğulmuş kalmış, Batı’ya çok iyi uşaklık yapan bir nesil onların aradığı durumdur.
Ben Atatürk’ün eğitim sisteminde öğrenim gördüm. O dönemde devlet tüm Türkiye’yi tarar en başarılı öğrencileri öğretmen okullarında toplardı. Bir dönem tüm akademisyenler, hukukçular, devlet yöneticileri bu okullarda okuyan çocuklardan idi. Sonra devlet bu “toplumsal devlet” olma görevini bıraktı. Kırsal kesimdeki en başarılı öğrencileri Fetullahçı okullar topladı. O pırıl pırıl çocuklar başka amaçlarda kullanıldılar. Halbuki devlet bu sorumluluğunu sürdürebilirdi. Tarikatlara vermeden kırsal kesimlerdeki en başarılı çocukları Fen Liseleri, İnsanlık Bilimleri Liseleri, Güzel Sanatlar Liseleri, Tarih-Coğrafya Liseleri gibi özel liselerde yetiştirip bu ülkenin hizmetine sunabilirlerdi. Benim sıklıkla söylediğim bir şey vardı. “Beni devlet okuttu. Devlete olan borcumu henüz ödemedim” derdim. Emekli oldum ama hâlâ devlete borcumu ödemeyi sürdürüyorum. Yeni kitaplar yazıp ülkemin gençlerinin hizmetine sunmaya çalışıyorum. Tarikatların elinde yetişenin böyle bir amacı olmayacaktır. Fetullah okuttuğu için ona hizmet edecektir.
PISA’da geri kalmamızın nedenleri araştırmayı sürdürdüğümüzde her yeri dinsel kaygıların kapladığı bir eğitim yapısını görüyoruz. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey yok. Suudi Arabistan’da ya da İran’da böyle bir şey yok. İran her alanda batı ile boy ölçüşmeye çalışıyor. Çok başarılı da oluyor. Bizim eğitim dizgemize baktığımızda çok trajikomik durumları görüyoruz.
* Daha önce belirtildiği gibi 4+4+4 eğitim şeklinin İmam-Hatip okulları açmak için geçildiği konusunda aklı başında her akademisyenin görüşüdür.
* Son dönemde en fazla öğretmen alımının din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin olması amaçlı bir davranıştır. Bu toplum o kadar da dinsiz değildi ve değildir (Çok uzun bir konu ama çok kısa bir bilgi: İmam hatip okullarındaki birçok gencin ateist olduğunu okudum. Doğru da olabilir, art niyetli bir yazı da olabilir. Yine başını örten kızların büyük çoğunluğunun hiçbir dini vecibesini yerine getirmediğini bu okullardaki çocuklar yazıp söylüyor. Kızlar kendi aralarında “başımı örtersem işim garanti” biçiminde bir niyetlerinin olduğu yazılıp çiziliyor. Halbuki bizim dönemimizdeki başı kapalı öğrenciler çok mütevazı bir biçimde dini ibadetlerini yerine getirirlerdi ve toplumdan her zaman saygı görürlerdi. Ne zaman türban düşünbilimsel bir nesneye dönüştü insanların dine olan inancı azalmaya başladı. Normal okullarda din dersini zorunlu hale getirince çocukların dinden soğuduğu gibi ilginç yorumlar sanal dünyada çok yazılıp çiziliyor. Bu tür bilgiler devletin elinde mutlaka vardır. Daha çok şey yazılıp söylenebilir. Söylediğim gibi, uzun bir konu. Bunu yazarken anımsadım: 12 Eylül askeri yönetiminin her yere Atatürk’ün büstünü diktirerek toplumdaki Atatürk sevgisini bitirmişlerdi. Şimdi de aynı süreci bir başka biçimde yeniden yaşıyoruz galiba)
* Hiçbir zaman “öğretilecek bir yabancı dil olarak düşünülmeyen” ama yabancı dil adı altında gencecik nesillere Arapça öğretmeye başlamak da dinsel bir amacın gün yüzüne çıkan bir başka durumu. Arapça bir yabancı dil olarak seçmeli ders olarak konulmasında hiçbir sorun yoktur. İngilizce ya da Fransızca nasıl öğretilirse Arapça da öyle öğretilebilir. Ama arkasına dini eklersen herkes biraz mesafeli yaklaşır. Nedense bakanlığın bu parlak girişimlerine AKPARTİ’li milletvekillerinin çocukları fazlaca katılmıyor. Anımsayanlar olacaktır, din dersinin zorunlu olması ve imam-hatip okullarının açılması için çok çabalayan ve televizyonda ağlayan bir Muğla milletvekili vardı. Televizyondaki davranışlarını görünce “bu adam yakında pir olacak uçacak” derdiniz. Basından birileri bu milletvekilinin torunun Saint-Benoit Fransız Lisesi’nde okuduğunu bulmuş. “Sen imam-hatip okulu açmayı istiyorsun ama torunu papazlar okutuyor” dediler (Şimdilerde yok ama bu azınlık okullarında eskiden papazlar da ders verirdi). Adamcağız ondan sonra konuşmaz oldu. Bu da güzel bir örnekti. Bir araştırılsın hangi AKPARTİ’li milletvekilinin çocuğu yabancı kolejlerde ya da din dersinin fazla yoğun olmadığı kolejlerde okuyor? İlginç bir araştırma konusu olabilir.
* Eskiden seçmeli din dersi vardı. Kime neden battıysa bunu zorunlu hale getirdiler. Şu alıntı söylediklerimizi doğrular niteliktedir:
Aslında bakarsanız, 2012-2015 döneminde, eğitimdeki başarı seviyemizin gerilemesi için iyi nedenlerimiz de var.  Öncelikle bu yıllar, aynı zamanda dine dayalı eğitimin hızla yaygınlaştığı yıllar oldu.  Hatırlarsanız, 2012 yılında ortaokul ve lise müfredatlarına ilk kez “Kuran-ı Kerim”, “Hazreti Muhammed’in Hayatı” ve “Temel Dini Bilgiler” isimli seçmeli din dersleri koyulmuştu. Bu yeni uygulamayla artık 11 yaşındaki çocuklar imam hatip ortaokulunda olmasalar bile haftada 8 saat din eğitimi görebiliyorlar. Üstelik gazetelerde çıkan haberlere göre birçok devlet okulunda din dersleri adeta “zorunlu seçmeli” hale gelmiş, zira öğrencilere din derslerinden başka seçmeli ders opsiyonu sunulmuyor. Dahası seçmeli din derslerinin öğrenciler tarafından tercih edilmesi Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından da teşvik ediliyor[6].
Çocukların çoğunluğu da isteyerek bu dersi seçerdi. Şimdi zorunlu ama artık dersin içi boşalmış durumda. Bazı öğretmenlere ek ders durumuna geldi. Özellikle dersler sayesinde, din kültürü öğretmenleri bu dönemde epey zengin olduğu düşünülebilir. Şu tür konuşmalar bu derslerde geçiyor:
Soru: Akıl ile ilgili bir hadis-i şerif yazınız.
Cevap: Akıllı ol, canımı ye...
 **************************************
- Çocuklar cehennem cuma günü şafak vaktinde olacaktır.
- Ama hocam nereye göre şafak vakti? Bizde şafak vaktiyken diğer tarafta gece oluyor.
- Numaran kaçtı senin?
- Ne oldu ki hocam?
- Çok güzel soru sordun 5 vereceğim. Cevabini bilmiyorum çünkü.
 
 **************************************
- Arapça bilenler el kaldırsın... (sadece 1 kişi el kaldırır)
- Aferin kızım Ayseeeee... Siz niye bilmiyonuz? Nasıl dua ediyonuzzz???
- Hocam ben Türkçe dua ediyorum.
- Olmaazzz! Arapça edicen! Türkçe kabul olmaaazzz!
- Niye hocam, Allah Türkçe bilmiyor mu?
- haaşaaaa! haaaaaaaşşşşşaaaaaaaaaaa!!!
 
*****************************************
- Çocuklar şimdi, ahiret gününde bütün herkes tartılacak, sevapları günahlarından fazla olanlar sırat köprüsünden geçerek cennete ulaşacak
- Hocam nasıl bir şey o sırat köprüsü?
- Kıl gibi ince kılıç gibi keskin
- E nasıl geçiyoruz ki biz oradan hocam? Ayağımız acır, duramayız üstünde denge diye birşey var herkes cehenneme düşer böyle hocam.
- Sevabı fazla olanlara o köprü böyle otoban gibi geniş gelecek
- E hocam sevabı fazla olanlar geçecekse kıldan köprüye otobana ne gerek var? Allah sevabı çok olana “geç” desin geçsin, az olana “cehenneme git” desin gitsin, sanki itiraz mı edeceğiz koca Allaha!
- Sus eşek sıpası aklin ermez senin Allahın işine, tövbe sümme haşa, tövbeee...
 
*************************
- Bu evren, bu kuşlar, bu böcekler çiçekler, hepsi yüce rabbimizin bizlere birer armağanıdır. Kendi vücudunuza bir bakın. Bu mükemmeliyeti başka kim yapabilirdi ki? Mesela gözlerimiz, yüzümüzde. Yani ona en uygun yerde. Gözlerimiz diz kapaklarımızda olsaydı ne kadar çirkin olurdu değil mi?
- İtirazım vaaaaaaaar...
- Söyle çocuğum!
- Eğer gözlerimiz diz kapaklarimizda olsaydi degişen hicbirsey olmazdi, cunku herkesin gozleri diz kapaklarinda olurdu, o zaman da siz ''cocuklarim, gozlerimiz yuzumuzde olsaydi ne kadar cirkin olurdu" derdiniz, ben de "itirazım vaaaaaaaaar" derdim..
 
**************************
- peygamberimiz hz.muhammed salallahu aleyhi vesellem de iftarini hurma ile açarmış...
- hocam, mekke'de iskender kebap varmis da muhammed mi yemiyomus?
- sus! terbiyesiz, zindik, kafir!...
 
**********************
- Çocuklarım eğer dünya güneş'e bir cm yakin olsaydi her yer erir eger bir cm uzak olsaydi her taraf donar ve yasayamazdik.... Allah'in oldugunu bundan anlayabiliriz
- e iyide hocam dunya gunes'e 18 ocakta yakinlasir 21 haziranda da uzaklasir...hem de bir cm degil yaklasik 2 milyon kilometre...eee, hic bir sey olmuyor...
- iste bu da Allah'in bir mucizesidir evladim...otur.. laubali ukala...

* Son bir “parlak” düşünce daha var. Görünüşte çok iyiniyetli bir girişim. Ama nedense hiçbir öğrenci velisi bakanlığın bu parlak düşüncesine inanmıyor. Artık bakanlığın güvenirliği kalmamış. Ne acı değil mi? Yeni proje büyük şehirlerdeki orta halli okumuş ailelerin çocuklarının gittiği okulları proje okulları yaparak imama-hatip okullarına dönüştürme niyetiniz var, bunu açıkça söyleyemiyorsunuz. Çok önemli işler yapacağınızı söylüyorsunuz. Ama veliler inanmıyor. Velilerden gelen baskılara göre bakanlık vazgeçiyor. Böyle bir yerin bakanı olmak çok zor olmalı. Aldığınız kararın hiçbir bilimsel yanı olmadığı için anında kıvırtabiliyorsunuz.
Dinsel kaygılara başka başlıklar da eklenebilir. Din kültürü öğretmeni bir müdürün okuldan başarısı ne olabilir? Kaç kişi seçmeli olarak öğrenciye sunulan “peygamberin hayatı dersini seçti?” sorusuna yanıt bulmak olacaktır. Fırsatı olan müdürler zaten sadece seçmeli olan din içerikli dersleri açtırıyorlarmış. Çevrenizdeki okulda tanıdığınız bir öğretmene durumu sorun, hemen birçok bilgiye sahip olabilirsiniz. İmam-hatip kökenli müdürün amacının, okulun bilimsel kalitesini yükseltmek olacağına inanan var mı?
PISA sonuçlarının olumsuzluğu ile ilgili akla gelebilecek başka bazı nedenler.
* Köylerdeki okullar kapatıldı. Önceleri taşımalı eğitim vardı. Sonra bundan da vazgeçildi. Köy çocukları şehirde eğitim görüyorlar. Ama devlet yurt yapmadığı için zavallı köy çocukları tarikat yurtlarının eline düştü. Tümü tarikatların yurtlarında kalıyor. Yurtlar Allahtan ister bir göz, hükümetimiz onlara verir iki göz. Daha ne osun?
* 1997 yılında Avrupa Birliği’ne girmek için şu kadar sayıda lisans mezunu ilkokul öğretmeni gerekiyor dediler. Biz doğu toplumuyuz, göz boyamayı biliriz. Anında lisans mezunu ne kadar kişi varsa hepsini ilkokul öğretmeni olarak atadık. Bir gece AB'nin hedeflerine ulaştık, hatta fersah fersah geçtik bile. Yeni atanan bu öğretmenlerin içlerinde kimler yoktu ki? Yerbilimciler, su ürünleri mezunu, ziraat mühendisleri, sanat tarihi mezunu, çevre mühendisi vb. Bunların Türkçeyi nasıl öğreteceği konusunda bir bilgisi yoktu. Normaldi, çünkü bunlar öğretmen olmak için yetiştirilmemişti. Öğretmen olmak için eğitim görmemişlerdi. Bu atamalar sırasında duyulan bir fıkra: Kırsal kesimde uzun süre öğretmensiz olan bir okula bu dönemde öğretmen atanır. Kaymakama bir işi için gelen muhtara kaymakam sorar: “Muhtar nasıl öğretmenden memnun musunuz?”. Muhtar yanıtlar: “Allah sizden razı olsun kaymakam bey, çok memnunuz. Öğretmen geldiğinden bu yana köyümüzde hiçbir hayvanımız ölmez oldu”. Meğerse öğretmen olarak atanan kişi veterinermiş.
* Bu dinsel kaygılara bağlı olarak eskiden Türkiye’deki tüm öğrencilerin her yerde eşit ya da eşite yakın şansları olurdu. Şimdilerde Anadolu’da tümüyle dine dayalı bir eğitim yapılır oldu. İmam-hatip mezunu bir çocuğun başarılı olacağı yer ilahiyat fakülteleri, Arap dili, gibi bazı sosyal bilimler bölümü olacaktır. Buradan mezun çocuğuna sınavsız dahi alsanız bir matematik bölümünde, mühendislikte, teknolojiye dayalı bölümde şansı yoktur. Bir iki ayrıcalıklı duruma örnek verilmez. Böyle olunca geleceğin bu ülkedeki yöneticileri kim ne derse sesin Saint Joseph Lisesi, Avusturya Sant Gorge Lisesi ya da Robert College Lisesi mezunu arasından olacaktır. Kimse kızmasın, bu kesinlikle böyledir. Daha önce az ya da çok, önemli yerlere gelebilen Anadolu insanının çocuğunun bundan sonra birkaç alanın dışında meslek edinmesi zorlamış gibi görünüyor. Yine yurt dışında okuyan çocukların geleceğin devlet kurumlarında sorumluluk alma konusunda daha fazla şansları olacaktır. Felsefe okumadan, sorgulamayı öğrenmeden papağan gibi her şeyi ezberleyen bir gencin geleceğini bile bile karartıyoruz. Ben böyle düşünüyorum. Bunun tersi doğru diyen varsa buyursun görüşünü açıklasın. Anadolu’daki imam-hatip mezunu çocuklarla PISA testlerinden başarılı sonuç beklemeyi bırakalım. İleride üniversiteler gibi liseler arasında da sınıf farkı olacaktır. Top 10 liseler olacak ve herkes çocuğunu bu liselerde okutmaya çalışacak. Eğitimde eşitlik sizlere ömür.
Dine dayalı bir eğitimde öğrenci dini bilgilerini öğrenmez. Tam tersine sonuçlar da çıkabilir. Onun yerine belli oranda dini bilgilerini bilen gençlerin yetişmesi daha önemlidir. Zaten imam-hatip mezunu bir öğrenci Türkiye’yi bilim çağında temsil edemez. Zamanında bir AKPARTİ’li bakan “bizden buluş çıkmaz, batının hizmetçiliğini yapabiliriz”[7] gibi bir şey söylemişti. Milletvekili ya da bakan böyle düşünebilir ama Türk gencine “sen bu ülkenin umudusun, gelecekte yapacağın başarılı çalışmalarla, buluşlarla bu ülke ileri gedecek” diyerek yetiştirelim.
Bu AKPARTİ’li bakan gibi düşünenlerin desteklediği TUBITAK yarışmalarında "ezan dinletilerek büyütülen fasulyenin daha hızlı büyüdüğü gibi” herkesin hayranlığını kazanan "olağanüstü" (!) projeleri destekledi. Böylesine insan zekasını zorlayan projeler yapan çocukların Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programında (PISA) son sırada olmasında ters bir durum yok. Burada ters olan durum pırıl pırıl Türk gençlerinin beyinlerini böylesine yıkayarak dünyadan kopuk halde yetiştirilmesidir.
Bu “dindar” bir nesil yetiştirme fikrini bir batılı ülkenin önemli bir projesi olarak Türkiye üzerinde uygulandığını, yıllar sonra yayınlanan istihbarat raporlarından okuyacağız. Bu batının Türkiye üzerinde uyguladığı ve başarılı olduğu çok önemli bir proje olduğuna inananlardanım. Düşünsenize, dünya ile yavaş yavaş rekabet eder hale gelen bir ülkenin önünü kesmenin en iyi yolu onu bilim yolundan ayırmak ve dinsel kaygılarla doldurmak. Tüm genç beyinler bu dünya için bir şey yapmayıp sadece cennet/cehennem ikilemi üzerine kurulan bir düşünce dizgesi ile yetiştiriliyor. Böylece Türkiye uzun bir süre daha batı tarafından geliştirilen tüm bilimsel çalışmaları satın alıp kullanacak. Bilimde batıya bağlı, ilaç sektöründe ve aklınıza gelen her türlü “dünya işlerinde” batıya bağımlı bir topluluk. Tam anlamıyla köleleşmiş bir topluluk. O zaman işte fasulyenin Kuran’ı Kerim dinletilerek yetiştirilmesi önem kazanıyor. Tabi ki Kuran’daki “oku” diye başlayan o emri dikkate almaya gerek yok. Büyüklerimiz zaten bizim yolumuzu belirledi. Batının uşağı olmak, onun emrinde çalışmak bizim kaderimiz.
Son olarak, uzun süredir milli eğitimden anlamayan kişiler milli eğitim bakanı olmuştur. Milli eğitimden anlayan, bu alanlardaki sorunları iyi bilen bakanların olduğu bir Milli Eğitim Bakanlığında; TÜRİYE CUMHURİYETİ’ni bilimle, yeni buluşlarla anılmasını dilerim.

Daha güzel, aydınlık bir Türkiye dileklerimle….



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR, SANA KİM BAKTI YARİM?

TÜRKÇE BİR DÜNYA DİLİ OLABİLİR Mİ?

"KOR" FİLMİ ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME/ÇÖZÜMLEME