AVRUPA BİRLİĞİ’NİN
DİL POLİTİKASI
Prof. Dr. V. Doğan Günay
0. Giriş
Her türlü dilin öğretildiği bir merkez
durumundaki TÖMER’de doğal olarak, dil ile ilgili konularda konuşmak gerekir.
Dilin çok farklı boyutları vardır ve her boyutu ile ilgili çok uzun konuşmalar
yapılabilir. Bu nedenle konuyu sınırlamak durumundayız. Ben burada Avrupa
Birliğinin dil politikası bağlamında çok dillik olgusu ile ilgili bazı görüşler
ortaya koymaya çalışacağım.
Her toplum kendi dilini koruyarak, bu
dilin evrensel bir dil olmasını, hiç olmazsa kendi toplumunun bu dili
konuşmasını istemektedir. Bu doğal bir durumdur. Bunun sonucu olarak da kendi
dilini bir başkasına öğretme arzusu bir kültürel etkileşimi getirmektedir.
Bunun yanında bir başka dili öğrenme şeklinde de birey kültürel olarak farklı
bilgilere, düşünce biçimlerine, akıl yürütmelerine ulaşır.
Günümüzde tek bir dil ile yetinmek
neredeyse olanaksız hale geldiğinden, başka dillerle şu ya da bu biçimde
karşılaşmak olasıdır. Dünyada küreselleşen sermaye ve buna bağlı ekonomik
ilişkilerin sonucu olarak, bir küreselleşmiş iletişim söz konusudur. Bu küresel
iletişimin çok hızlı gelişmesi olarak: devletler üstü birleşmeler (AB: Avrupa
Birliği, ASEAN: Güney Asya ülkeleri ortaklığı, NAFTA: Kuzey Amerika serbest
ticaret anlaşması vb.), bilimsel işbirliği, kültürel alışverişler ve turizm
gibi etkenleri saymamız yeterli. Belki de günümüz insanının aklındaki önemli
soru şudur: ne zaman, nerede, kiminle, hangi dilde konuşabilirim ya da
konuşmalıyım? Bu soruya verilecek yanıt öğrenilecek dilin gerekliliği,
yaygınlığı, işlevselliği ve kullanım yeri gibi önemli konuları
aydınlatabilecektir.
1. Avrupa
Birliği ve Avrupa Dilleri
Bildiğiniz gibi ülkemiz de Avrupa
Birliği’ne girmeye adaydır. Görüşmeler sürmektedir. Bu birlik artık devletler
üstü bir konumdadır. Bu devletler üstü yeni “Avrupa Devleti”, bireylerinin
dillerine oldukça önem verilmektedir. Dilin önemsenmesi, birlik bağlamında
yapılan etkinliklerle canlı tutulmaya çalışılır. 2000 yılından beri, her yıl 26
Eylülde Avrupa Diller Günü (Journée
européenne des langues) kutlanır[1].
Avrupa’nın kendi dilleri ile ilgili yaklaşımı görünüşte çok insancıldır.
Örneğin 17 Temmuz 2000’de alınan karar şöyledir: “İster sözlü ister yazılı
olsun Avrupa’nın tüm dilleri eşit kültürel değere ve saygıya sahiptir ve
konuşulan her dil Avrupa uygarlığı ve Avrupa kültürünün bir parçasıdır”. Daha
sonra 2007 yılında Lizbon’da Avrupa Birliği reform anlaşmasında, Avrupa Birliği’nin
kültür ve dil zenginliğini koruması ve Avrupa kültürel mirasın güvenliği ve
geliştirilmesinin sağlanması yönünde kararlar alınır. Bu durum 70 ile 100
arasında olduğu söylenen tüm Avrupa dilleri için geçerli bir durumdur. Bu 100 Avrupa
dili arasına göçmen dili olarak kabul edilen Türkçe, Arapça, Hintçe gibi diller
katılmamıştır.
Avrupa Birliği’nin 27 üyesi ve 23
resmi dili vardır[2]. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Güneyin Kıbrıs yönetimi içine kabul edilirse Türkçe de 24. dil
olarak Avrupa Birliği içinde yer alacak. Ancak burada ilginç bir oyun var.
Bunun da farkında olmamız gerekiyor.
Avrupa Birliği tüm dillerin
öğretilmesini önemsemiş görünse de, birlik içinde temelde dört ya da beş dil
önemlidir. Örneğin Avrupa Birliği içinde anadili olarak en fazla konuşulan ilk altı
dil şöyledir:
Almanca (92 milyon),
Fransızca (60 milyon),
İngilizce (58 milyon),
İtalyanca (58 milyon),
İspanyolca (38 milyon),
Lehçe (37 milyon).
Görünüşte 300.000-400.000 kişinin
konuştuğu İrlanda dili ya da Malta dili ile 92 milyon kişinin konuştuğu Almanca
ya da Avrupa’da 58 milyon kişinin konuştuğu, ama dünyada 570 milyon kişi
tarafından konuşulan İngilizce; Avrupa Birliği nezdinde eşit konumda
değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği’nin dillerinden bazıları dünyada en fazla
konuşulan diller arasında yer almaktadır[3].
Örneğin İngilizce (58-570), İspanyolca (38-350), Portekizce (10-185), Fransızca
(60-130) ve Almanca (92-110) dünyada en çok konuşulan diller arasında yer
almaktadır.
AB, Avrupa’daki dilleri kendi
içlerindeki zenginlikleriyle birlikte korumak ve geliştirmeyi amaçlıyor. Avrupa
Birliği tüm dillerle ilgilenirken, hükümetler kendi dilleriyle ilgilenmektedir.
Aslında her hükümet kendi dilinin daha fazla kişi tarafından konuşulmasını arzu
etmektedir. Bu da normal karşılanmalıdır.
2. Anadil ve Avrupa Birliği
Avrupa’da konuşulan her bir dilin
konuşanı vardır ve bu diller Avrupa’nın ana dillerinden birisini
oluşturmaktadır. Anadil, kişinin kendisini anlatma ve başkasına ifade edebilme
yetisini veren bir iletişim aracıdır. Bu aracın kendine özgü kuralları,
sözcükleri, sözdizimsel durumları, metinler, karşılıklı konuşma özellikleri vardır.
Bunun bir tek dile özgü durum olmadığını hepimiz biliriz. Her dilin bu
özellikleri vardır. Hatta en ilkel denilen dilin bile bu özelliği vardır. Kişinin
kendi dili, içinde büyüyüp toplumsallaştığı dil, o kişinin anadilidir. İnsan bu
dil ile içinde yaşadığı dünyayı tanır, kendince sınıflandırmalar yapar ve belli
bir düzen geliştirir. Dünya ile ilgili kazandığı tüm deneyimlerde bu dilin
önemli bir yeri vardır. Baktığımızda günlük yaşamımızda uyguladığımız,
kullandığımız birçok bilgiyi biz oluşturmadık. Anadili edinme sürecinde bilgi
olarak çevremizden aldık ve biz de kullanmaktayız. Yani bu bilgiler yalnızca
kişinin oluşturduğu bilgiler değil, tersine daha önceki kuşakların oluşturduğu
bilgilerdir.
Her dilin kendine özgü anlatım biçimleri
vardır. Bir dili öğrenirken bu anlatım yollarını da edinmekteyiz. İnsanlar bir
başka dili konuşurken farkında olmadan kendi dilinin özelliklerini öğrendiği
yabancı dile aktarır. Dil iletişim için gerekli olduğuna göre, her birey kendi
iletişiminde başarılı olmak ister. Bu da kullandığı dille olan bilgisine
dayanmaktadır. Birey, eğer öğrendiği yabancı dilde yeterli değilse, anadilini
de bu iletişim sırasında farkında olmadan iletişime katar. İletişimde başarılı
olmak da bir konuşucu için en iyi anadili yoluyla olmaktadır.
Dilbilimcilerin belirttiği şekliyle
dil toplumsal bir olgudur. Anadil denilen şey bir tek kişiye ait değildir. Dil
olabilmesi için belirli bir toplulukça konuşulabilmeli ve o grubun “dilsel bir
topluluk” olabilmesi için belirli bir süre bir arada yaşayabilmesi gereklidir[4]. En
iyi anadilini konuştuğu için de doğal olarak bu dili konuşan topluluğun
sayısının artmasını isteyebilir. Bir bakıma kendi dilinin başkalarına ait
olmasını da istemek söz konusudur. Emperyalizm, özellikle dilsel emperyalizm
denilen durumda bu yan belirgin biçimde görülür.
Kişinin anadilinin tüm dünyada
konuşulmasını istemesi başka, gerçek durum ise daha başkadır. Her yerde tek bir
dilin kullanılmadığı ortadadır. Çağımızdaki küresel etkileşimin sonucunda
anadilin öğrenilmesi iletişim için yeterli olmayacaktır. Hatta şunu da savlamak
doğru olabilir: Anadilin ya da anadildeki kültürel birikimin gelişmesi için de
başka kültürlerden, başka dilsel toplulukların birikimlerinden yararlanmak
gerekebilir. Bir toplumun kültürel özelliği, o toplumun dilinde yazılmış olan
sanatsal ürünlere de dayanmaktadır. Avrupa dillerinin dilsel zenginliği bu
dillerde çok erken dönemlerde başlayan yazınsal ürünlere dayandırılabilir.
Günümüzde bu diller başka dillere de kaynaklık edebilmektedir. Günümüzdeki
diller arasında bu türden etkileşimler çok fazladır. Türkçeye çevrilen her bir
roman aynı zamanda ilgili dilden bazı düşünce yapılarını, kültürel özellikleri
de bizim dilimize getirmektedir. Kısaca slogan şeklinde söylenen durumu biz de
yineleyelim: Her dil yeni bir dünyadır ve her dil yoluyla yeni bir dünyanın
kapısı aralanır.
3. Çok (ana)dilli Avrupa İnsanı
Avrupa Birliği’nin konuşma dili olarak
belirlediği bazı hedefleri vardır. Örneğin Avrupa insanı bir anadili yanında
iki tane de yabancı dili bilen insanlardan oluşması bu birliğin ortaya koyduğu
hedeflerden birisidir. Farklı dillere sahip olmak dil dağarcığını
zenginleştirir ve kişiye kendi dili dışındaki diğer toplumlardan ve
kültürlerden bilgi edinmesine olanak sağlar. Böylece birden çok dili konuşan
birey konuştuğu diller yardımı ile dünyayı ve çevresini farklı boyutlarda
algılayabilmektedir. Yine kendi dilinin yanında bir başka dilde de kendisini
anlatma olanağı bulmuştur ve bu kendisine farklı özellikler katmaktadır. Çok
dil bilen bir birey, birden çok dilsel topluluğun üyesi olarak farklı toplumsal
gruplar içinde işlev gören kişi olabilecektir. Elbette birden çok dilde
üretilen yazınsal ürünler, kültürel olgular yoluyla kendisini daha iyi
yetiştirebilecektir.
Başka dilleri öğrenmekle birey, sahip
olduğu kendi dil zenginliğini geliştirerek düşünce dünyasını zenginleştirir.
Öğrenilen bir yabancı dilin öğrenen kişi üzerindeki çok farklı etkilerinden söz
etmek olasıdır. Bir durumu burada özellikle vurgulamak isterim. Bir başka dili
öğrenen kişi genelde anadiline karşı daha duyarlı olmaktadır. Örneğin anadiline
giren sözcüklerin anadilin sözdizimsel yapısını bozmamasına karşın, yabancı dil
bilen kişiler kendi dillerinden olabildiğince anadilinden sözcükler kullandığı
gözlenmektedir. Ülkemizde Türkçe sözcük kullanma oranı yabancı dil öğreten
bölümlerde, yabancı dil öğretmenleri arasında daha yüksektir. Kısacası bir ya
da birden çok yabancı dil bilenler anadiline daha fazla sahip çıkmaktadırlar.
Son zamanlarda Avrupa’da farklı diller
konuşan insanlar arasındaki ilişki çok yoğundur. Günümüzün farklı ulaşım
araçları, iletişim araçlarının üretilmesi ve sınırların kaldırılmasıyla farklı
dil konuşanlar artık küçümsenecek boyutları çoktan aşmışlardır. Eskiden çok
özel meslek grupları farklı dil konuşmaktaydı. Örneğin diplomatlar, gezginler
bu konumdaydılar. Günümüzde turizm nedeniyle, neredeyse herkes farklı bir dilin
konuşulduğu bölgeye gitmiştir.
Bunun yanında Avrupa Birliği’nin dil
politikası da çok dilliliği savunmaktadır. Avrupa Birliği günümüzde tam olarak
farklı dillerin oluşturduğu bir birlik durumundadır. Artık herkes bir başka
ülkeye gitmeden de diğer dildeki kitabı satın alabilmekte, gazete okuyabilmekte
ya da televizyon izleyebilmektedir. Gelecekteki Avrupa insanının genel görünüşünü
bu durumdan çıkarmak olasıdır.
4. Geleceğin Avrupa Dil(ler)i
Avrupa Birliği temel ilke olarak bir
anadilin yanında iki tane de yabancı dil bilen bireyler oluşacağı düşüncesini benimsemiştir.
Günümüzde bu durumun bir kısmı hızla gerçekleşmiştir. Herkesin anadili vardır.
Geriye öğretilecek yabancı diller kalmaktadır. Artık Avrupa Birliği içinde
birçok kişi anadili yanında bozuk da olsa azıcık bir iletişim kurabilecek kadar
gerekli İngilizceyi bilmektedir. Bu tür bir İngilizce kullanımı Avrupa Birliği
uzmanlarını telaşlandırmaktadır. Çünkü bozuk bir İngilizceyi öğrenen kişi bir
başka yabancı dili öğrenmeye istekli görünmemektedir. Bu da gelecekte hiç arzu
edilmeyen bir “iki dile indirgenmiş bir Avrupa” imgesini getirmektedir.
Uluslararası siyasette, ticarette, hatta
bilimsel anlatımda pratik bir çözüm olarak getirilmiş kolay bir İngilizce
biçimi geliştirilmiştir. Bir bakıma Lingua franca[5]
durumunda olan bir İngilizce söz konusudur. Dünyada gittikçe artan ticari
süreçlerin sıkı bağı ekonomik nedenlerden dolayı, sıkça kullanılan iletişim dili
basitleştirme ve anadili ile ticaret dilini birleştirme eğilimi her geçen gün
artmaktadır. Böylesi bir yalın dilin gelişmesi durumunda, uzun süre bilim
yapılan ve birçok terimlerin geliştirildiği büyük Avrupa dillerinin geleceği çok
parlak görünmemektedir.
Şimdilik Avrupa Birliği bu tehlikenin
önüne geçmeye çalışmaktadır. Örneğin Birliğin Brüksel, Lüksemburg ve Strasburg
gibi merkezlerinde birliğin 23 diline çeviriler yapılmaktadır. Avrupa
Parlamentosu ve bakanlar kurulunun resmi toplantılarında 23 dilin her biri eşit
dereceye sahiptir. Konuşmalar ve yazışmalar her dile çevrilmeye
çalışılmaktadır. Ama günlük yazışmaların tümünün 23 dile çevrilmesi neredeyse
olanaksızdır. Bu nedenle günlük yazışmalarda genelde İngilizce ve Fransızca kullanılmaktadır.
Avrupa Birliği içinde yazışmalarda ve sözlü dilde en fazla kullanılan dört dil
İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolcadır. Bu açıklamalardan sonra birlik
her geçen gün yeni kararlar alsa da, sonuç yaklaşık olarak ortaya çıkmıştır.
5. Avrupa Birliği’nin Dil Politikası: 1
+ 2
Geleceğin Avrupa insanı için
geliştirilen projeler çok parıltılı olabilir, ancak uygulamalar bunu
desteklememektedir. Gelecek için daha uygulanabilir bir yaklaşım
benimsenmiştir. Bir Avrupa yurttaşının bir anadilinin yanında iki tane de
yabancı dil bilmesi istenmektedir. 2004 Yılında Avrupa Birliği hükümet
başkanları Barselona’da bir ortak düşünce üzerinde anlaşmaya vardılar. Diğer
dillerin farkına varmak ve yabancı dilde konuşmadan ve yazmadan söylenmek
istenenleri anlamak hedefleri Barselona bildirgesinde özellikle vurgulanır[6].
Öğretilecek yabancı dil konusunda
tartışmalar vardır. Herkes İngilizcenin öğrenilecek yabancı dillerden birisi
olduğunu kabul etmiş görünmektedir. Sorun hangi dili birinci yabancı dil olarak
öğretmek gerektiği konusundadır. Eğer İngilizce, birinci yabancı dil olarak
öğretilirse, öğrenci ikinci bir yabancı dili öğrenmeyecektir. Yani bir anadil
ile yarım yabancı dilden oluşan bir bucuk dil bilen bir Avrupa vatandaşı
gelecekte görünen bir durumdur. O halde İngilizceyi ikinci dil olarak öğretmek,
önce bir başka dili öğrenen öğrenci için bir olumlu durum olarak görülmektedir.
Şimdilik Türkçe Avrupa Birliği
programının dışında gözükmektedir. Ancak gelecekte Avrupa’nın benimsediği iki
yabancı dilden birisinin Türkçe olması hiç de hayal ürünü değildir. Burada
nelerin eksik olduğunu fazla söylemeye gerek yoktur. Ama Türkçe bizim dilimiz
ise bu dilin, öğretilecek iki yabancı dilden birisi olması için çaba harcamamız
gerekiyor. Ama aynı durum bizim insanımız için de geçerlidir. Yani en az iki
yabancı dil bilen yurttaşların olduğu bir Türkiye çok daha güçlü olacaktır.
6. Sonuç
Avrupa Birliği ideal olanı gösteriyor
ama sokaktaki yaşam bazen ideal olandan çok farklı olabilmektedir. Çok dilli
Avrupa yurttaşlarının 100 milyonu kadar Türk olacaktır. Bu insanların anadili
Türkçedir. Yabancı dil konusu henüz ülkemizde Avrupa birliği bağlamında
tartışılmamaktadır. Ancak yakınlarda burada sözünü ettiğimiz durumlar bizi de
ilgilendirecektir. Asıl önemlisi Avrupa’nın nüfus bakımından birinci ya da
ikinci sırada olacak bir dilin yabancı dil olarak öğretilmesi konusunda ne
kadar hazırlıklı olduğumuzu sorgulamamız gerekmektedir.
Belki de bizim üzerinde akıl yormamız
gereken temel konu budur.
KAYNAKÇA
GÜNAY, V. Doğan (2004), Dil ve İletişim, İstanbul: Multilingual
Yayınları
ROSEN, Évelyne (2008) Le Point sur Le Cadre Européen Commun de Référence Pour les Langues,
Paris: CLE International.
TAGLIANTE, Christine (2007) L’Évaluation et Le Cadres Européen Commun,
Paris: CLE International.
http://ec.europa.eu/education/languages/archive/awareness/day05_fr.html
(son başvuru:27 Nisan 2009)
http://www.ethnologue.com/country_index.asp?place=Europe
(son başvuru:27 Nisan 2009)
http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/barcelona_fr.htm (son başvuru:27 Nisan 2009)
[1] http://ec.europa.eu/education/languages/archive/awareness/day05_fr.html
(son başvuru:27 Nisan 2009)
[2] ROSEN, Évelyne (2008) Le Point
sur Le Cadre Européen Commun de Référence Pour les Langues, Paris: CLE
International, s. 63.
[3] http://www.ethnologue.com/country_index.asp?place=Europe
(son başvuru:27 Nisan 2009)
[4] GÜNAY, V. Doğan (2004), Dil ve
İletişim, İstanbul: Multilingual Yayınları, s. 267.
[5] GÜNAY, V. Doğan (2004), Dil ve
İletişim, İstanbul: Multilingual Yayınları, s. 109.
[6] http://ec.europa.eu/external_relations/euromed/barcelona_fr.htm (son başvuru:27 Nisan 2009)
Yorumlar
Yorum Gönder