İSLAM VE GÜZELDUYU


İSLAM VE GÜZELDUYU


Prof. Dr. V. Doğan Günay
dogan.gunay@gmail.com

Türkiye'deki gündem sanıyorum dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur. Her gün yeni bir konu var ve insanlar bu konuyla ilgili kafa yoruyorlar.
İyi de bu gündemi oluşturanların gerçekten ortaya attığı konuyla ilgili kafa yordu mu, toplumun gerçekten bu konulara kafa yormasını istedi mi, orası belli değil. Toplumun tartışmasını istediyse ne güzel!
En sonunda klasik batı müziği de dolaylı da olsa Türk toplumunun gündemine gelmiştir. İyi mi kötü mü, tartışılması bence iyidir. Sanatçı Rutkay Aziz sayın cumhurbaşkanımıza "bir Mozart bir Beethoven dinlesin. Belki iyi gelir" demiş (8 Ocak 2019). Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan da "Bu ülkenin davranış biçimi duruşu Cumhurbaşkanına bira içmeye, Mozart dinlemeye zorlamak faşistliğin dik alasıdır" demiş. Ben olayın politik yanına girmiyorum. O zaten yeterince tartışılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı sözleriyle kendisinin Müslüman olduğunu söylemeye getiriyor. İyi de Müslüman hiç mi güzel sanatlardan anlamaz. Burası yıllardır tartışılan bir kısımdır. Bana sorarsanız İslam toplumu çok cahil (ama zır cahil) olduğu için ileride fotoğrafa tapar diye bu din fotoğrafı yasaklamış. Gelişmiş bir toplum olsaydı aynı yasaklama olur muydu, tartışılır. Kaldı ki bu cahil toplumun cahilliğinden fazlaca bir şey kaybolmamış. Her gün internet dünyasında dindar kişilerin akıl almaz demeçlerini, saçma sapan söylemlerini duyuyoruz. Bu durumda böyle toplumu ancak sevgiyle değil, dayakla eğitilebileceğini belki de peygamberimiz gördü.
Her gün değişik sormaca sonuçları yayınlanıyor. İslam’ın öngördüğü gibi yaşayan toplumlara bakıyorsunuz ateizmin zirve olduğu İrlanda, Lüksemburg, İsveç, Norveç, Yeni Zelanda gibi toplumları görüyorsunuz. Her gün kuran okuyup beş vakit namaz kılan toplumlarda ise İslam’a en uygun yaşayan toplum sıralamasında 33. sırada Malezya görülüyor (Bu ülkedeki Müslüman oranı da %61 düzeyinde). Türkiye 71. Sırada, İran 139., Pakistan ise 145. sırada yer alıyor. Arap bedevi devletleri bunlardan geri kalmıyor. O zaman bu neyi gösteriyor. İslam toplumu ya okuduğunu (Kuranı Kerim'i) anlamıyor ya da anlasa da bildiği yoldan şaşmıyor. O zaman bu toplumda güzelduyusal hazzın gelişmesi olabilir mi, gerçekten tartışmalı bir durum. Haz diye değişik türden uyuşturucuya başvuruyorlar. 
 Bir de İslam toplumunun ancak zorbalıkla düzene girebileceğinin bir göstergesi de, tüm savaşlar İslam ülkeleri içinde ya da birbiri arasında. Birbirilerinin kanlarını içmekten hoşlanan bir toplumdan söz ediyoruz. Savaş olan bölgeden göçen bir müslüman “aman burası daha güvenlidir” diyerek bir başka müslüman ülkeye sığınmıyor. Onlar da biliyor ki hangi müslüman ülkeye giderse gitsin mutlaka huzurlu yaşayamayacak. Hepsi Batı ülkelerine yöneliyorlar. Çünkü garip ama gerçek, “hakiki Müslümanlık, kul hakkı yememe, insana saygı” bu Hıristiyan ya da ateist denilen batı toplumu görülüyor.
Şu son günlerdeki tartışmaları duyunca yıllar önce okuduğum bir kitabı anımsadım. Cezayir'in Fransızlardan kurtarılmasında önemli bir işlev gören Ahmed Bin Bella diye zat-ı muhterem var. Onun anıları Türkçeye çevrilmişti. Cezayir'in bağımsızlığının en önemli figürüdür. Kütüphanemde bulamadım. Bulsaydım ilgili yeri sizin için yazacaktım.
O kişi diyor ki, "her Müslüman mutlaka John Sebastian Bach dinlemeli, mutlaka güzel sanatlarda kendini yetiştirmeli". Yani Müslümanın belli bir güzelduyusu (fr. esthétique) olmalı diyor. Aslında Müslümanlık bir dönem biraz üretmiş ama felsefeden uzaklaşmış din tacirleri bu dinde söz sahibi olduktan sonra  İslam dini tam anlamıyla çorak bir toprağa dönüşmüştür.
Şimdiki Müslümanlarla, dünyaya önderlik etmiş (ya da ettiğini savlayan) Müslüman liderlerine bakıyorum. Hangisinin dolu dolu bir genel kültürü var? Hangisi bir estruman çalabiliyor, hangisi 20. Yüzyıl islam güzelduyusundan söz edebilir? Sanıyorum çok azı. 
Bir yerde ters giden bir durum var. Hangisi doğru, hangisi yanlış bilemiyorum. Bilsem de bilemiyorum.
İslam toplumunda dişe dokunur bir düşünür, sanat adamı yetişmeyince, kadrolo İngiliz ajanı Kadir Mısır koçanı yiyici gibi bazıları hazıra konmaya çalışır: Yunan uşağı İngiliz ajanı Sakallıpoulus en sonunda yeni bir şey yumurtladı: Yüzü kızarmadan William Shakespeare’i Müslüman yapıverdi. O aslında Shakespeare değil, Şeyh Pîr’dir deyiverir. Müslüman olunca (!) yalan söylemek kolay tabi. O da haklı. Bu topraklarda yasaklarla bir tiyatrocu, müzisyen, edebiyatçı yetişmediği için batıdakileri Müslüman yaparak avunuyoruz.
Örneğin şimdiki Müslümanlar Antik Yunan'a nasıl bakarlar? Kafir diye mi? O zaman o kişiler Müslümanlığı asla bilmiyor demektir. İslam felsefesi Antik Yunan felsefesinin Kuran ile harmanlamasından oluşmuştur. Bir düşünbilimin (fr. idéologie) sağlam bir felsefi dayanağı olmazsa, diğer düşünceler karşısında bir pamuk gibi rüzgar önüne katar ve onu bir çukura tıkıştırır. Bu nedenle o dönemki akıllı (gerçekten akıllı, aklı başında) Müslüman düşünürler İslam felsefesini oluşturmuşlardır.
Bu deneme türü bir yazı olsun, fazla akademik bilgilere boğmadan sonlandırayım. Okuyun, önemli kişileri okuyun. Ahmet Bin Bella, Yaser Arafat, Josip Broz Tito, Indra Gandi, Fidel Kastro, ve toplumlarına önderlik etmiş kişilerin yaşamöykülerini okuyun. Bu insanlara lider, önder denmesinin boşuna olmadığını göreceksiniz. Insanlar yaptıklarıyla, davranışlarıyla toplumlarına önderlik yapmıştır.
Bir zamanlar Çağdaş yayınlarından çıkmıştı. Üç ciltlik ÇAĞDAŞ LİDERLER ANSİKLOPEDİSİ vardı. Onu baştan sona okuyun.
Müslümancık görünmeyin, MÜSLÜMAN OLUN.
Ve son söz: Oku Rabb’inin adıyle ki, sizi o yarattı.
قْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ ﴿
10 Ocak 2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YÜZÜNDE GÖZ İZİ VAR, SANA KİM BAKTI YARİM?

TÜRKÇE BİR DÜNYA DİLİ OLABİLİR Mİ?

"KOR" FİLMİ ÜZERİNDE BİR DEĞERLENDİRME/ÇÖZÜMLEME